Savaşçı ruhu yakaladık

Güncelleme Tarihi:

Savaşçı ruhu yakaladık
Oluşturulma Tarihi: Haziran 01, 2001 00:00


Uğur DÜNDAR
Haberin Devamı

Mustafa Denizli'nin istediği futbolcular, Biscan'ın dışında alınmış, hocamızın yardımcılıklarını da taraftarın ‘‘imparatoru’’ Oğuz Çetin ve Nurettin Yıldız üstlenmişlerdi. Yıldızlar topluluğu ilk kez Almanya kampında bir araya geldi. Yabancı futbolcuların bir bölümü takımla, Westerwald'in cennet çayırlarına kurulmuş Lindner Hotel'de buluştu. Kafilemiz, Trabzonspor ve Fortuna Düsseldorf'un da katılacağı turnuva için Düsseldorf'a geçince, Basın Sözcümüz Atilla Kıyat'la bir moral turuna çıktık ve Gut Hohne Otel'deki kampa gittik. Hocamızla yaptığımız konuşmalar ve kamptaki gözlemlerimiz, bizi çok rahatlatmıştı. Gördüğümüz kadarıyla iki hafta öncesine kadar birbirini hiç tanımayan futbolcular kısa sürede kaynaşmış, sanki 40 yıllık ahbap gibi olmuşlardı. Yüreğimize su serpen bu tablo nedeniyle Denizli'yi ve sporcuları kutlayarak yurda döndük. Sunduğumuz rapor, yönetim kurulunu da rahatlatmış, geleceğe dönük umutlarımızı artırmıştı.

İlk maçlar hiçbir zaman ölçü değil

İlk lig maçımızı deplasmanda Kocaelispor'a karşı oynadık ve 4-0 gibi açık farklı bir galibiyet aldık. Doğrusu futbolcularımız, doksan dakika boyunca göze hoş gelen bir futbol sergileyerek önceki sezonu hayal kırıklığıyla kapatan taraftarımızı sevince boğmuştu. Ama hocamız temkinliydi. Takımdaki gerçek uyumun sağlanması için daha bir süre beklenmesi gerektiğini söylüyor ve böylece, alınabilecek kötü sonuçlara kamuoyunu hazırlıyordu. Nitekim deplasmanda Gençlerbirliği'ne, sonra da İnönü Stadyumu'nda Beşiktaş'a yenilmekten kurtulamadık. Başta başkanımız olmak üzere hepimiz, yediğimiz gollerden çok, takımın kötü futbol oynamasına üzülmüştük.

Denizli, yalnızca sabretmemizi istedi

Ertesi akşam Mustafa Denizli, Atilla Kıyat, Murat Özaydınlı ve ben Başkan'ın evindeki yemek masasının etrafından toplandık. Yemekte Hoca çok sıkıntılı görünüyordu. Sabaha kadar gözünü hiç kırpmamıştı. Lokmalar boğazında düğümleniyordu. Başkan bu sıkıntılı dönemi atlatacağımızdan hiç kuşku duymadığını belirterek, nasıl yardımcı olabileceğimizi sordu. Hoca, ‘‘Sadece bir iki haftalık sabır...’’ dedi. Başta başkan, hepimiz desteğimizin sonuna kadar devam edeceğini söyleyerek moral verdik. Buna benzer toplantıları zaman zaman tekrarladık. Başkanın Mustafa Denizli ile teke tek görüştüğü de oldu. Ancak bunların tümü, Fenerbahçe'nin selameti ve kalıcı başarıyı bir an önce elde edebilmek içindi. Yenildiğimiz maçlardan sonra yaptığımız konuşmalarda bile şampiyonluk inancımızı ve Denizli'ye duyduğumuz güveni dile getirdik.

Şampiyonluk marşı nasıl doğdu

Bu yıl bizi strese boğan, ama rüya gibi bir ilk yaz gecesinde de şampiyonluğun tarifsiz mutluluğunu yaşatan lig maratonunda, hayatım boyunca unutamayacağım maçı, Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu'nda Gaziantepspor'a karşı oynadık.

İlk yarı 3-0 yenik durumdaydık. Gaziantepspor Başkanı Celal Doğan mağrur bir komutan edasıyla bu büyük zaferi seyrediyordu. Bir ara seyircilerimiz konuk takımı alkışlayınca daha da keyiflenmişti.

O, tarifsiz sevinç içindeyken, devre arasında Mustafa Denizli suskun futbolcuları ateşleyen bir konuşma yapmış ve Başkan da ‘‘Fenerbahçe gibi oynayın’’ diyerek onları yepyeni ve savaşçı bir ruhla sahaya sürmüştü. Tüm futbolcular çıkış tüneline geldiklerinde kazanacaklarına ve şampiyon olacaklarına inanıyorlardı. Bu azimle ok gibi fırladılar. Takımdaki değişimi gören kale arkası tribünündeki bas sesli bir grup ‘‘Biz inandık, siz de inanın...’’ diye haykırmaya başladı. Sonra açık tribündekilerin hepsi koro halinde, bas sesli gruba katıldılar. ‘‘Biz inandık, siz de inanın...’’ Derken diğer tribünler, derken tüm stadyum, çılgınca bağırıyordu. Bir kere, beş kere, hiç durmadan... ‘‘Biz inandık, siz de inanın...’’ Dünyanın hiçbir stadyumuna nasip olmayan bu müthiş diriliş, şampiyonluğun marşına dönüşmüştü. ‘‘Biz inandık, siz de inanın.’’ Artık bir şampiyonluk marşımız vardı. Maçtan sonra başkanla birlikte indiğimiz soyunma odasının hali görülmeye değerdi. Mustafa Hoca gözyaşları içinde boynuma sarılarak ‘‘Efsane şimdi döndü. Artık şampiyonuz’’ diyordu.

Galatasaray maçı sonrası karnaval

O gün Şükrü Saracoğlu'nu dolduran 40 binden fazla taraftarımız, takıma ve yönetime verdiği muhteşem destekle gözlerimizi yaşarttı.

Zafer yine bizimdi... Galatasaray'a karşı 2-1'lik galibiyetimizden sonra Kadıköy, yine bayram erine dönmüştü. Babalarının kucağındaki altı aylık bebekler, türbanlı bacılar, genç kızlar, delikanlılar, sakallı dedeler, kısacası Türkiye mozayiği, bir kez daha görkemli karnavalı yaşıyordu.

İhmal edilen, horlanan, enflasyon ve ekonomik krizlerle ezildikçe ezilen, milli gelirden hakça pay alamadığına inanan, işsizliğin kol gezdiği bu ülkede geleceğe dönük umutlarını yitiren insanlar, kendilerini yaşama bağlayan tek tutku olan Fenerbahçe sevgisinin zaferini kutluyorlardı. Her taraftan ‘‘Fenerbahçe... Sen çok yaşa’’ sesleri yükseliyordu. Sen de çok yaşa sevgili Fenerbahçeli...

Sonra Bursaspor ve Samsunspor galibiyetleri geldi. Efsanenin dönüşü muhteşem olmuştu.

Başkan neden görevi bıraktı

Sağlığını, ailesini ihmal eden, servetini ortaya koyan başkanımızın çektiği acıların, yaşadığı sıkıntıların en yakın tanığıyım. Şanssız yenilgilerden sonra onun yüzündeki rengin önce kızamık şekeri görünümü aldığını, sonra da patlıcan moruna dönüştüğünü, birçok kez korkuyla izledim. Ama başkanımız, zenginliği gibi, acılarını da saklamasını bilen biriydi. Yaşam onun yaşamı... Bize aldığı karara saygı duymak düşüyor.

Allah ömür verirse, oğlum Bora Uğur'a öyküsünü anlatacağım efsanenin dönüşünü bize yaşattığı için kendisine sonsuz teşekkür ediyor, ona ve büyük bir sabırla bugünü bekleyen ailesine, saygılar sunuyorum. Ayrıca, yönetim kurulunda birbirinden değerli arkadaşlar tanımanın da keyfini yaşıyorum.

Hoşgeldin efsane, güle güle büyük başkan.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!