GeriSeyahat Sarı küheylanla Macaristan’a
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Sarı küheylanla Macaristan’a

Sarı küheylanla Macaristan’a

Doğrusu, birisi gelip, “Porsche kullanarak 4 günde Bulgaristan ve Romanya üzerinden Macaristan’a gitmek ister misin” diye sorunca, Milli Piyango’da büyük ikramiye çıkmış gibi hissediyorsunuz. 1600 kilometrelik basın tanıtım turunun öncesinde, iki haftada yaklaşık 5 bin kilometre otomobil kullandığım için, ilk başta çok da hevesli değildim. Taa ki geçen salı, yola çıkmak için Çırağan Sarayı önünde buluşuncaya kadar. Altı ülkeden 8 ekibin kullanacağı Panamera’ları görünce, Ay’a gitmek için Apollo roketlerine binmeye hazırlanan astronotlar gibi heyecanlandım desem çok yalan olmaz..

Bir de, yol boyunca “sıkılmayalım” diye işin içine “en az yakıtla, en doğru zamanda etapları aşma” yarışması katılmıştı ki, yolculuk daha da tadından yenmez hale geldi.. Rota şöyleydi: İstanbul’dan start verilecek, Dereköy sınır kapısı üzerinden Bulgaristan’a geçilip Varna’ya gidilecek. Ertesi sabah Romanya’ya doğru yola çıkılacak, sınır geçilip Bükreş’e gidilecek, bir gece geçirilecek, ertesi sabah Transfagaraşan etabı (burası ayrı bi mevzu) üzerinden Macaristan sınırındaki Sibiu’ya gidilecek, gece geçirilip ertesi sabah Macar sınırı aşılıp Budapeşte’ye varılacak. Eh, “Allah başka keder vermesin” deyip, “Türkiye 1” ekibi olarak, yol arkadaşlarım Erdem Kırım, Hakan Özenen ve Kaan Oğul ile koltuklarımıza kurulup, arkamızı da 10 bin Euro’luk GPS sistemine yaslayıp, yola çıktık..
Ve yola çıkar çıkmaz, İstanbul trafiğinde en azından “hız açısından”, 280 bin Euro’luk otomobile binmekle belediye otobüsüne binmek arasında fark olmadığını acı biçimde anladık. TEM’in Mahmutbey gişeleri zar zor aşıldıktan sonra yolculuğun keyfi çıkmaya başladı. 2 ton ağırlığına rağmen Tazmanya canavarı gibi hızlanabilen Panamera’nın kaç yapabildiğiyle ilgili ufak merakımızı gidermek için Hakan Özenen’in birkaç saniye içinde ibreyi 260’a vurdurmasının bize pahalıya patlayacağını bilmeden, Bulgaristan’la en kuzeydeki sınır kapımız Dereköy’e vardık.

/images/100/0x0/55eb1d0bf018fbb8f8abfa1d

YOLDAKİ DEV ÇUKUR UYARISI BULGAR ESPRİSİ DEĞİLMİŞ

Sınırda konvoyu koruyacak tüfek kadar tabancalı iri kıyım Bulgar koruma ekibinin peşimize takılması ve AB üyesi Bulgaristan’ın Türkiye’nin 1980’lerdeki halini (hatta beteri) andırması, sinirimizi hafiften hoplattı. “Yollarda Mini Cooper büyüklüğünde çukurlar var” uyarısının da, Alman ciddiyetine uygun biçimde espri olmadığını kısa sürede anladık. Neyse ki, Karadeniz kıyısındaki tatil merkezi Varna’ya doğru ilerledikçe, hem yollar biraz düzeldi hem de içimiz açıldı (Genç kızlar mümkün olduğunca az giyinmişti). Radyoyu açınca gördük ki, 10 kanaldan 9’u Türkiye’den.. Ve tahminlerime göre Bay J ile Geveze, en az Türkiye’deki kadar ünlü… Gece de yemeğimizi, sahildeki güzel lokantalardan birinde yedik. İşletmeciler, Türkiye’deki gibi otomobile göre hesap çıkaran uyanıklar değildi. Bir de şu dikkatimi çekti: Türkiye’nin ünlü “gölgede oturan adamları” gibi, Bulgaristan’da “yarı çıplak dolaşan adamlar” var. İstisnasız her 5 erkekten ikisinin (genelde yaşlılar) üstü çıplak…
Romanya sınırına vardığınızda, zaman makinesine binmiş gibi hemen bir 10 yıl atlıyorsunuz. Yani AB üyesi, Türkiye’nin 1990’larını andırıyor. Yollar, binalar biraz daha derli toplu, insanlar biraz daha bakımlı… Bükreş’te, Çavuşesku’nun yaptırmaya başlayıp, bitişini göremediği Halkın Evi’ni gezdik. Zaman ayırmaya değmezdi. Yapımında kullanılan malzeme listesini öğrenip, Çavuşesku’nun geçitlerini görüyorsunuz. Başka bir numarası yok. Biz gündüzü burada harcadığımızdan (bir ara cidden kendimi jiletleme noktasına geldim), size gündüz için adres veremiyorum, ama gece için önerim, şehir merkezindeki publar (tercihan saat 23.00’ten sonra). Yalnız bir uyarı, eşiyle gezen evli erkekler dikkatli olmalı; ciddi tatsızlık çıkabilir!..

BUDAPEŞTE’DE GECELERE AKTIK

Macaristan’ın gerçek bir Avrupa ülkesi olduğu, sınırı geçer geçmez anlaşılıyor.. Yollar yağ gibi, binalar, insanlar pırıl pırıl.. Hele Budapeşte, gerçekten tarihi, dokusu, doğası ve insanıyla (kadınlarını kastediyorum, erkeklerinde bir numara yok), ciddi anlamda güzel bir şehir. Budapeşte’ye gece vardığımızdan, sevgili Kaan Oğul’un “Bu son gece, coşalım” teklifini tabii ki ikiletmedik. Saatlerimizi büyük bir titizlik ve ciddiyetle 24.00’a ayarlayıp, Budapeşte gecelerine aktık. Ve yine Kaan Oğul’un önerisiyle kentin en “baba” eğlence mekanı Otkert’e gittik. Kapıdaki yaklaşık 100 metre sırayı görünce gözümüz korksa da, torpilli bir şekilde içeri kapağı attık. Bundan sonra yaşadıklarımızı yazsam kesin RTÜK’e takılacağından detay vermiyorum. Ama önerim, buraya bir uğrayın. Ve yine bir önerim, yalnız gidin. Eşiniz ya da sevgilinizle giderseniz, gözünüzü bütün gece onun gözlerinden ayırmayın!

TRANSFAGARAŞAN ETABINDA YOL KIYISINDAN TEZAHÜRAT

Aramızda kimse bu ismi bir kerede söyleyemedi. Ve inanın, parkur da isminin telaffuzu kadar zorlu. Bükreş’ten çıkıp 3 saatlik (böyle bir otomobil sahibiyseniz ve yakıt tüketimi umurunuzda değilse 1 saat) yolculuk sonrası, Karpatlar’ın yaklaşık 3 bin metre yükseklikteki dağlarına saran, ölümüne virajlarla dolu ama hadi elimi tutmayayım, “manyak zevkli” bir yol. Buraya gelmeden önce ekibin baş test pilotlarından Jan’ın “Noolur, noolur, ölmemeye çalışın” diye yalvaracağı kadar da tehlikeli. Buraya, parkurun hakkını gerçekten verebilmek için, “Boxter S ve Carrera S”ler ile gittik. Yolda 30 kadar rengarenk Porsche’nin ve kulakları mest eden motor gürültülerinin yarattığı etkiyi siz düşünün. Transfagaraşan’a (acaba bu kez de doğru mu yazdım) vardığımızda ise, en son oğlum Doruk doğarken tattığım adrenalin dozuna ulaştım herhalde.. Bir metre kenarı 1000 metrelik uçurumlarla dolu, 360 derecelik virajlara akıl almayacak hızlarla girmek ve lastiklerin yola resmen tırnak geçirdiğini hissetmek, en basit anlatımıyla nefes kesici. Co-pilotluğumu büyük bir cesaretle üstlenen Erdem Kırım’ın, her viraj ve hızlanışta kendi tarafında frene sonuna kadar basması da, bir o kadar eğlenceliydi… Hele yol kenarında bizi gaza getirmeye çalışan Romanya ahalisi, gerçekten görülmeye değerdi. Sanırım bizler kadar onlar da unutulmaz bir gün yaşadı… Ve ne bizden ne de üzerlerine doğru son hız gelen araçlara rağmen yolun dibine gelip “Yürrüüüüü!” (tabii Rumence) diye avaz avaz bağıran yol dostlarından birine bir şey oldu…

False