Sandık demokrasiyi dövmemeli

Haberin Devamı

ABD, Büyük Ortadoğu Projesi ile Müslüman coğrafyada laik – militer yapılar yerine “ılımlı İslam” yönetimleri oluşturmaya çalışıyor.
“Arap Baharı” biraz da bu projenin hayata geçirilmesidir.
Ülkemizde de son on yılda yaşananları bu çerçevede değerlendirebilirsiniz.
Ilımlı İslam Batı’nın liberal değerleriyle çatışmayan Sünni organizasyonlar olarak, kendini en çok “Müslüman Kardeşler” üzerinden ifade ediyor.
Bazı dış gözlemciler Türkiye’de AK Parti, Mısır’da İhvan’ı bu akımın temsilcileri olarak görüyor.
Ilımlı İslam modelinde ortaya mutlaka “sandık” konuluyor.
Demokrasi halkın tercihi ile iktidarı belirlemekse, “din kartını” kullandığınızda Müslüman topraklarda demokratik yoldan iktidara gelmeniz güç olmuyor.
Hele eski despot yönetimlere isyan bayrağı açılmışsa, yani “Arap Baharı” diye isimlendirdiğimiz bir nevi bir “devrim” oluşmuşsa, öyle isyancılar koalisyonu iktidar olmuyor, organize olanlar yönetime geçiyor. Mısır bu duruma örnektir.
Türkiye’de az da olsa bir demokrasi geleneği olduğu için bu geçiş çok daha yumuşak sağlandı.
Sünni veya genel anlamıyla İslam referanslarına özlem duyarak oluşmuş bu neviden “ılımlı” anlayışlar, iktidarlarını güçlendirmelerine paralel, batı değerleriyle aralarına mesafe koyma eğilimine giriyorlar.
Esasında bu mesafe, derinliğine baktığınızda, daha ziyade “seçmene selam” mahiyetinde. Arka plandaki “Büyük Ağabey” ile stratejik bir çelişki yaşanmıyor.
Mamafih, ipleri kopartan örneklerde yaşanmadı değil. Batı desteğiyle Şah’ı deviren Şia İran, bugün aynı batı nezdinde “şeytan” konumundadır.
Ancak şu aşamada Sünni-Batı ittifakında bir problem gözükmüyor.
Bu modelde henüz seçimle gitme deneyimi yaşanmadı.Dolayısıyla Batı tipi bir demokrasinin en önemli özelliği olan “değişim dinamiği” test edilmiş değil. Bağlı olarak, evrensel standartlarda demokrasiden söz etmek kolay değil.
Evrensel standartlarda demokrasiyi, halkın çoğunluğunun seçtiği iktidarın iradesi olarak yorumlamak bugün sığ bir tarif olarak algılanılıyor. Demokrasi azınlık haklarına gösterilen özen ve saygıyla anlam kazanıyor. “Halkımız bunları istiyor” deyip, çoğunluk tahakkümü yaratmak, şu aşamada ılımlı İslam modellerinin en büyük zaafı olarak gözüküyor.

Haberin Devamı


Bu “ama, hadi, lütfen” yazısı değildir

Haberin Devamı

KSK, futbol sezonuna kimsenin beklemediği olumlu bir giriş yapmıştı. Yerleşik dengeleri karşısına alarak seçilmiş olan yeni yönetim dahil tüm camia şaşkın ve mutluyduk. Ancak hayat gerçekler üzerinden şekilleniyor. İddialı bir takım asgari mali imkanlar gerektiriyor. Bu asgariler temin edilemeyince gemi su almaya başladı. İşler ters gidince en ucuz yönteme itibar edildi. Günah keçisi “hakemlerdi, federasyondu, herkes bize düşmandı…” Selçuk Yaşar artık fedakarlıklarının sınırında. Basketbolu sırtlamış götüren Selçuk Bey Karşıyakalı işadamlarına kulübe destek için sürekli çağrıda bulunuyor.
Bakınız, Türkiye’de pek çok Anadolu takımı oldukça iddialı durumda. Gereken maddi destek kentlerin ileri gelenlerince sağlanıyor.
Fakat İzmir bu konuda nerede ise tam siper.
Konumuz Karşıyaka, koca Atatürk Organize Sanayi Bölgesi orada duruyor. İşadamları bu topraklarda para kazanıyor.
Bu yazıyı “Ama, hadi, lütfen” yazısı olarak zinhar algılamayın.
Beyler sizleri KSK’ye karşı duyarlı olmaya çağırmıyorum. Duyarlılık talebi geçiştirilebilir. Bu katkı, sizin “vecibenizdir”, yediğiniz ekmeğe “borcunuzdur”.
Buradan KSK’ye gönül veren STK’lara, sembol isimlere ve (her ne kadar havluyu atmış da olsa) kulüp yönetimine sesleniyorum.
Lütfen imkanı olduğu aşikar olan ve kulağının üstüne yatan Karşıyaka’da işyeri sahibi iş insanlarını tespit ve teşhir edin.
Herkes vecibesini bilsin ve gereğini yerine getirsin. Kamuoyu baskısı başka türlüsüne müsaade etmesin, “pişkinliğe” geçit verilmesin.
Bu arada KSK camiasının “reis-i-evveli” sayın Sait Gürsoy’a geçirdiği başarılı ameliyat sonrası geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.

ODTÜ olayları

Haberin Devamı

Üniversiteli olmak kafadan toleransı hak etmektir aslında.
Hele evden ayrı okuyorsanız, ilk defa yaşamınızın direksiyonuna geçmişsiniz demektir. İçinizde kişisel özgürlüğe dair biriktirdikleriniz vardır. Üstelik bu hayat sizden henüz para kazanmanızı, toplumsal sorumluluklarda rol almanızı dayatmıyordur. Her türden idealist klişe size pek bir makul gelir, bir anda içinizi ısıtır ve adeta yaşamın en temel gerçeği haline dönüşür. Esasında hayatı böyle algılamak üniversiteliye yakışır da. Herkesin gerçeği içinde bulunduğu ortamın isterlerine göre şekillenir. Üniversiteli her türlü baskıya, yönlendirmeye bozuk atandır, gençtir, onun dünyasının hak arayış parametreleri çok farklıdır ve hepsinden önemlisi bir “kirlenmemişlik” hali mevcuttur.
Bu gerekçelerle olgun yönetimler üniversite gençliğine pek karışmazlar. Üniversitelinin demokrasi algısı reddiyatçılıktan geçer. Protestonun neye veya kime olduğu değil, bizatihi kendilerini bir varlık olarak kendilerine hissettirmesi yönüyle önemlidir. Hayata dair anlam sorgusunun heyecanla yaşanmaya çalışıldığı yıllardır bu dönem, sonraki yıllarda ipin ucunu bırakacaklarını bilmeden.
Lütfen... Hepimiz genç olduk, eksik yaşadıklarımızın hesabını gençlere kesmeyelim. Onlar her türlü tahrike açık, ama sonunda pırıl pırıl, gürül gürül fidanlardır. Varsın ölçüleri zorlasınlar, zaman zaman tepemize çıksınlar.

Yazarın Tüm Yazıları