Sanat sokağa iniyor

Doğan HIZLAN
Haberin Devamı

ROH'un (Royal Opera House) aldığı bir karar, artık operanın, genelde sanatın sokağa indiğini müjdeliyor. Aynı zamanda elitizmden ayrılıp kitleye geçiş sürecinin de startının verildiğinin bir delilini sunuyor bize.

ROH'un bundan sonraki opera ve bale temsilleri, parklarda kurulacak dev ekranlarla, salon dışındaki kalabalığa da ulaştırılacakmış.

Kadife koltuklu salonlardan, tahta park banklarına doğru gidiş, sanatın bir aristokrasi olduğu gerçeğini de yalanlıyor, en azından bu sözü gündemden kaldırıyor.

On bin kişilik salonlarda verilen konserlerin, televizyonlar, radyolar aracılığıyla yayınlanmasını küçümseyenler, ya da şerre yoranlar bu haberi okusun.

Bu yazıyı onların yanısıra sadece Gülhane Parkı Konserleri'ni dinleyenler de okuyabilirler. İkisi de tahterevallide dengesiz durdukları için, yere çakılabilirler.

Popüler sözü beni zaman zaman korkutur, bazan kalitesizliği simgelediği, bazan da kalitenin irtifa kaybetmesi olarak yorumladığımdan.

Bilemiyorum, parklarda, büyük salonlarda sevimli Mozart operalarıyla uzun Wagner operaları da seyirci ilgisini aynı dirilikte tutabilecek mi?

Sanatın sokağa inmesi, sessiz ve kansız bir devrim.Ama kaliteli sanatın.İyi müziğin.Yoksa diğeri zaten sokaktan salonlara çıkmadı ki, inmekten söz edelim.

Operanın kitleye ulaşması için az çaba harcanmıyor. Ünlü operalardan seçmeler CD yapılıyor, ünlü operacılar popüler şarkılar söylüyor ve popüler müziğin tanınmış adlarıyla birlikte plak dolduruyorlar.

Ben yaygınlaşacağız diye, kitleye ulaşacağız diye sanatsal taviz vermilmesinden yana değilim. Onun için bu kararı sevdim.

Oynadıklarından, sahnelediklerinden taviz vermeden daha çok kişinin seyretmesini sağlıyorlar.

Salona gelemeyen, parayı ödeyemeyen insanlar da, operanın elitistlerin tekelinden ve hakimiyetinden kurtarılışını destekliyorlar.

***

Popüler kültür bahsi üzerine tartışmanın yeri değil. Ancak biz bu kültürü öne çıkarmak zorunda kaldık. Televizyonlar, radyolar, klipler değer ve zevk erozyonunu hızlandıran popülizmi, tartışmadan onayladık.

Bana şöyle itiraz edebilirler. Bir pop sanatçısının parklarda gördüğü ilgi ile opera sanatçısının gördüğü ilgiyi mukayese edersen, yazını oturttuğun temel birdenbire çöküverir.

Çoğunluğun sevdiği müziği de, kitapları da her zaman kuşkuyla karşılamadım. Hatta Andre Gide gibi, 'Bu kitabın okuru çoktur' sözüyle onu küçümsemeye yeltenmedim. Çoğu zaman bu eleştiri gerçeklik payı taşısa da.

Hele bazı aydınların, sözü çok edilen kitapları okumama gibi snobluğuna da kapılmadım.Buna karşılık da çoğunluğun zevkinin esiri de olmadım.

Klasikler aslında bugün en popüler olan eserlerdir. Has eserlerde, zamanındaki elitizmi aşan, kitlenin ortak kültür/ zevk paydasında buluşan bir yan bulunduğu iddiasındayım.

Bazı eserlerin çağlar boyunca, özüne dokunmadan yenileşeceğini görmezlikten gelenlere sorarım. Hangi yılda yaşıyorsunuz?

Geçen gün Kelebek'te türküler üzerine bir yazı vardı. Otantikliğinin bozulup bozulmadığı tartışması.

Ben pop müzikçilerin yaptığı türküyü ayrı bir tür olarak dinliyorum, seviyorum. Elbette otantik türkünün tutkunuyum. Ama bu da olsun. Üstelik bu türkü bu biçimiyle daha çok dinleniyor, seviliyorsa ben onu da türkü adına kazanç sayarım.

Karşı durduğum anlar olsa da, zevk jandarması değilim. Estetik kurallara, estetiğin anayasasına uyulması için savaş veririm, bunu reddiyeciliğe kadar götürmem.

Popülerlik, o türe daha fazla insanı toplar. Diyeceksiniz ki o da, antolojilerden öğrendiği şiir kadar şiiri anlar. Ama Fahriye Abla olmasaydı, Orhan Veli yazmasaydı, daha da nasipsiz kalacaktı.

Edebiyat matinelerinin, şiirin, edebiyatın okunmasında etkisinin görsellikten geldiğine tanık olmuş bir kuşaktanım.

***

Eğer bu yazımla, kadife koltuklarda opera dinleyen hanımefendi ve beyefendilerin, parkta oturanlarla aynı operayı dinleyeceklerini söylediğim için canlarını sıktımsa özür dilerim.

Çağımız artık ayrıcalıkları bir bir ayıklıyor.

Yazarın Tüm Yazıları