Salim Rıza hocanın anısına

Doğan HIZLAN
Haberin Devamı

Edebiyatın, 'E'si bugün biraz buğulu. Hocaların hocası Salim Rıza Kırkpınar öldü. Nice kuşaklara iyi edebiyatın zevkini, insanı insan yapan gücünü aşılayan bir edebiyat hocası.

Hayır, bu eksik oldu. Bir edebiyat misyoneriydi o.

Edebiyatı not defterlerinde, eskimiş öğretmen kürsülerinde bırakmayıp, hayatı boyunca onu izleyen ve izleten, dostluğunu, hocalığını unutamayacağım, anılarımın baş tacı.

Onu yaşıyor bilmek, sevincimizi artırırdı.

Doksan yaşında, karşı taraftan Bâbıâli'ye gelip, her yeni kitabın coşkusunu paylaşmayı bilen bir edebiyat adamı. Doksan yaşında mesleğinin en genç heveslisi.

Edebiyatla birlikte adını anacaklarımdan biri daha, anılar bohçamıza konuldu.

Yazmaktan çok yazdırmayı benimsedi. Anlattıklarıyla, okuduklarıyla ve okuttuklarıyla esin kaynağı oldu.

Zaman zaman bana gelir, son okuduklarını tartışırdık. Yeni çıkan kitapları alır, ondan sonra evine dönerdi.

Jürilerde buluştuğumuzda, yaşadığı bunca yılın onu ihtiyarlatmadığını, gençleştirdiğini görür, edebiyatın iksirine inanırdım.

Televizyon söyleşilerimizde, konuşmanın yazmak kadar ustalık, birikim istediğini, hatta daha zor olduğunu onu dinlerken anlardım.

Hitabet sanatının en unutulmaz örneklerini vermiştir.

*

ANILAR denizine birlikte daldığımızda, öğrencilere nasıl edebiyat okuma zevkini tattırdığını, bir efsane gibi dinlerdim.

Onun öğrencileri hem iyi bir edebiyat okuru, hem de iyi birer yazar, şair oldular. Çünkü ancak onun gibi edebiyat öğretmenleri, yetenekleri mayalandırmayı başarabilirlerdi.

Edebiyatı, teknik bilgilerden, kurallar toplamından, vezin eziyetinden arındırıp, onun hayatı güzelleştiren işlevini öğretti.

Edebiyatın, bir yaşama sevincine dönüştüren gücünü gene onda gözlemledim.

Türkiye'de yayınlanmış bütün antolojilerinden daha fazla şiir belleğindeydi.

Çok güzel şiir okurdu. Sevmediğiniz bir şairi bile ondan severdiniz.

Salim Rıza Kırkpanır öyle bir edebiyat öğretmeniydi ki, aynı zamanda sözlü geleneğin büyük ustası ve önemli bir temsilcisiydi.

Genç kuşaktan bazı yazarlarla, şairlerle karşılaştığında, diyaloglarına tanık olur, şaşırırdım. Yalnız ben mi, daha çok konuştuğu genç yazarlar, şairler.

‘‘Beni tanıyor musunuz efendim’’, diye yanına yaklaşıp adını söyleyen bir genç edebiyatçıya, kitapları üzerine eleştirilerini söyler, hayranları arasına onları da katardı.

Edebiyat öğretmenliğinden emekli olmuştu, edebiyattan değil.

Yahya Kemal Beyatlı'nın çekirdek dostlarındandı. Şairin önemli toplantılarının fotoğraflarında onun güleç yüzünü görürdünüz.

Yahya Kemal Beyatlı'nın edebi yanını, kişiliğini, şiirini eksen sayışını, ince ironiyle öylesine güzel anlatırdı ki, bir kez daha portresini onunu ağzından öğrenirdik.

Sevgiyle eleştirinin, hatta özeleştirinin bir arada kurdukları dostluğa gıpta ederdik.

*

O, gür sesi kulaklarımdan gitmeyecek, okuduğum mısra-ı berceste'ler onu hatırlatacak.

Nice kimse, ben onun öğrencisiydim, demenin onurunu ve mutluluğunu bir ömür boyu yaşayacak.



Yazarın Tüm Yazıları