Salatalıklar

ÇEVRE sağlığını da göz önünde bulundurarak sadece Perşembe günleri toplanan bir ekibimiz var. Bu ekipten sanırım daha önce de bahsetmiştim.

Basit, akılda kalıcı ve toplanan ekibin özüne uygun bir ismi var bu toplantıların: ‘‘Öküz Toplantısı...’’

Ne yapılır bu toplantılarda? İşte oturulur bir yerde (Ki genelde iki tane belli adres vardır) ve birbiri ardına yakalanan geyiklerin boynuzları oracıkta kırılıverir.

Ekibin büyük bölümü yaz dönemi çalışmalarını İstanbul dışına taşıdığından, uzun süredir yeterli çoğunluk sağlanamıyordu.

Hoş çoğunluk aramıyoruz. Yeri geldi, tek tabanca bile oturduk ‘‘ayağı kırılmış o tahta masada...’’

*

Bu ekip, normal şartlar altında sadece erkeklerden oluşuyor. Bunun sebebi homongolos olmamız değil elbette.

Kadınları açacak konular konuşulmuyor pek. Yani söyler misiniz Dikembe Motumbo'nun, Kobe Bryant'ın kafasına ekleştirdiği NBA maçı üzerine bir saat süren bir muhabbete kaç kadın dayanabilir.

Denemeye kalkışan öncü kadınlardan bazılarını serumla ortamdan uzaklaştırdığımız vakidir...

Fakat bu öncü ekiplerin ardından, mutasyona uğramış yeni bir nesil yetişti.

Bunlar her türlü muhabbete dayanabildikleri gibi, katılım da göstermeye başladılar muhabbete.

‘‘Homongolos değiliz’’ demiştik fakat bu aşamada bazı arkadaşlar; ‘‘Baba nedir bu ya? Bir perşembemiz vardı... Dişi geyikler de katılacaksa ayrı bir gün tertipleyelim’’ diye söylenmeye başladı.

Ama püskürtmek mümkün olmadı.

Şimdi bu elemanlar da geliyor ve muhabbete ortak oluyor.

İlkbahar sonlarına doğru, muhabbeti yönlendirmeye bile kalktılar. Basket, eski film muhabbeti filan derken, ‘‘Ay, aramadı hayvan herif!’’ gibi cümleler sıkışmaya başladı araya.

O dakika uyardık tabii: ‘‘Hişşş, güzelim. olmuyor bak böyle’’ diye.

Ama dinleyen kim...

Neyse araya yaz girdi de o tehlikeli virajı atlatmış olduk.

*

Geçen cuma, yaz sonrasında ilk toplantı yapıldı. Şimdi hemen aynalı sazan gibi atlamayın ‘‘Hani perşembe toplanıyordunuz?’’ diye.

Yine Perşembe toplanılacak da, geçen cuma olaylar öyle gelişti, kan çekti falan fişmekan.

Deve model bir masa yaptık. 10 kişi filan konuşuluyor.

Uzun süre görüşülmediğinden çok malzeme birikmiş. Hatta şu kadarını söyleyeyim; bir arkadaş bu arada kaptan ehliyeti bile almış.

Hangi ruh haliyle böyle bir işe kalkıştı çözemedik.

‘‘Baba n'apçan hakikaten sen kaptan ehliyetini?’’ diye soruyoruz.

‘‘Lazım olur’’ diyor.

Böyle bir Nuh Peşgamber misyonu üstlenmiş kendine, bize karışmak düşmez...

*

Konuşmanın iyice akmaya başladığı bir noktada, Topesto biraderimiz gecenin hikayesini çaktı.

Bu güzel hikayeyi, daha doğrusu filmi onun ağzından aktarmak düşer bana:

‘‘Geçen haftalardan bir hafta, arkadaşımın evinde pinekliyorum.

Televizyonda eğlence ararken bir baktım Cine5'te film başlıyor. Nedir bu bir bakayım dedim.

Ağbi, film bizden öküz olmasın dört tane öküzün hayatını anlatıyor.

Nasıl hayvanlar anlatamam. Bir tanesi, kadınlara çok ama çok kötü davranıyor. Yani şurada kafa kafaya verip plan yapmaya kalksak, denk düşemeyiz arkadaşa.

Bir tanesi biraz daha insan evladı. Bazı durumlarda 'Yav, ayıptır, çüüüüüş!' filan diyebiliyor.

Bir eleman kafayı vücut geliştirmeye mi ne takmış. Her gördüğüyle kavga ediyor.

Bir eleman da arakçı. Arkadaşının evleneceği kızın evine gidiyorlar. Bu masadaki gümüş kaşıkları filan antinliyor...

Filmin bu kadar dikkatimi çekmesinin nedeni ise, kahramanlardan (Artık ne kadar kahraman denebilirse) bir tanesinin adı Riko olmasıydı...

Filmin adı da 'The Jerks' idi...’’

*

Topesto filmden birkaç tane sahne aktardı. Neredeyse kendimizi temiz kalpli insanlar olarak gördük...

Bu arada ‘‘The Jerks’’ü nasıl çevireyim şimdi... ‘‘Serseriler’’ de olur ama bence ‘‘Hıyarlar’’ daha uygun...

Evet, evet.... ‘‘Hıyarlar...’’ Bu yazıyı yazarken Riko aradı Büyük Britanya'dan.

‘‘The Jerks'ü 'Hıyarlar' diye çevirdim, ne dersin?’’ diye sordum.

‘‘Kabalaşma daha! Bari 'Salatalıklar' de’’ dedi.

Peki, ‘‘Salatalıklar...’’
Yazarın Tüm Yazıları