Sahtekára selam

BELKİ beni ‘seçkinci’ olmakla suçlayacaksınız ama doğrusu zerre umurumda değil!Çünkü, Frenklerin ‘mediyokr’ dediği türden ve Türkçe’de aşağı yukarı ‘ortalama’ ve ‘vasat’ sıfatlarına tekabül eden ‘sıradan’ işler, şahıslar ve yetenekler benim için hiçbir şey ifade etmez.

Başta kendim için, çıtayı hep yüksek tuttum ve tutarım. Aşağısına ise burun kıvırırım.

Dolayısıyla da, ahlaki değerlerle bağdaşmayan karmanyolacı suçları kapsıyor dahi olsa, bayağı bayağı ‘vasat üstü’ grado yakalamış ‘hınzırlıklara’ saygı duyarım.

Hadi hayranlık demeyeyim ama, bunların faillerine karşı sempati beslerim.

İşte, geçende, kelimenin tam anlamıyla ‘harikuláde’ ve o vasatlığı fersah fersah aşan böylesine mükemmel bir ‘hınzırlık’ öğrendim ki, sizlerle paylaşmadan edemeyeceğim.

*

EFENDİM, 15. asır Felemenk resminde dev üstad Hans Memling’in ‘Madonna’ adlı tablosuna sahip bulunan İsveçli bir milyoner, bundan bir müddet önce vefat etmiş.

Adamcağız bu resmi altmışlı yılların başında İspanya’daki bir aracıdan satın almışmış.

Neyse, malûm İskandinavlar gayet medeni insanlardır, dolayısıyla mirasçıları da saç saça kavga etmek yerine tabloyu satıp parasını aralarında bölüşmeye karar vermişler.

Fakat, o pek ünlü ‘Sotheby’s’ firmasının Londra’daki uzmanı, Felemenk dahinin tuvaline ‘ancak’ (!) ‘yir-mi beş mil-yon’ eurocuk değer biçmiş.

Várisler de, ‘devenin nalı, bu rakam diş kovuğuna bile kaçmaz’ deyip, karşı ekspertiz için resmi, Brüksel’deki ‘Güzel Sanatlar Laboratuvarı’na göndermişler.

Şimdi, sıkı durun!

*

BİR kere, bu kurumun uzmanları Stockholm uçağından zaptiye denetiminde indirilen zırhlı paketi açtıkları an, Memling tablosunun mazisini hemen keşfedivermişler.

Meğersem aynı ‘Madonna’ ilkin yine Belçika’daymış ve Mösyö Emile Renders adındaki bir ‘sanatsever’ (!) tarafından 1920 yılında ve pek çok harap bir halde keşfedilmiş.

Meslekten banker bu koleksiyoncu da tabloyu, gelmiş geçmiş resim tamircilerinin en ustası addedilen Joseph Van der Veken’e onartıp Avrupa’nın orasında burasında sergilemiş.

Sonra, eh ‘sanatsever’ manatsever ama yine de bir ‘mangırsever’, Benelüks ülkesi 2. Savaş’ta Alman işgaline uğrayınca, Renders Bey tumuş ve işi sağlam kazığa bağlamak için, altın olarak ödenmesi kaydıyla, anan yahşi, baban yahşi bir pazarlık ertesi, üstad tuvalini, Nazi elebaşlarından Herman Goering’e o vaktin parasıyla on iki milyon çil franga satmış.

Resim Berlin’e gitmiş ve Hitler’in yenilgisinden sonraki bütün araştırmaya, üstelik Belçika hükümetinin uluslararası duyurusuna rağmen bir daha tuvalin izine rastlanmamış.

Öyle anlaşılıyor ki, bütün bunlardan habersiz olan İsveçli milyoner de tabloyu İspanya’daki aracıdan gayet masum bir sanat sevgisiyle almış.

Belki, ‘Canım, bunda ne var? Antika ve eski eser bab’ında böylesine olaylar çok yaşanıyor’ diyeceksiniz ama şimdi daha da sıkı durun.

*

EVET durun, çünkü Brüksel’deki laboratuvar uzmanları yukarıdaki tarihçeyi saptadıktan sonra, ‘Madonna’nın omuzlarına attığı şal renginden işkillenmişler.

Zira, koyu laciverte çalan bu boya ancak 19. yüzyıl sonlarından beri üretiliyormuş ki, 15. asır ressamının paletinde bulunması imkán ve ihtimal dahilinde değil!

‘Az kazıyıp mikroskopla bakalım’ dedikleri an ise Vehbi’nin kerrakesi sırıtıvermiş.

Tablo sahtedir! Eyvah ki eyvah, en baştan en sona ve tümüyle sahtedir!

Tamam, tuval bezi ve çerçeve ağacı Memling çağına ait ama gerisi, hani o ‘dünyanın gelmiş geçmiş en iyi onarımcısı’ addedilen Van der Veken tarafından; üstelik de resmin ilk sahibi Belçikalı Mösyö bankerin onayıyla 20. yüzyılın ilk iki on yılında resmedilmiştir.

Nitekim, aynı ‘onarımcı’nın sahtecilikten de defalarca kodese girdiği hatırlanınca, eski bir kadraj bulmuş iki kafadarın yoktan bir ‘Meryem’i gökten zembille indirdiği ve 2. Savaş öncesi Avrupa’yı hayran bıraktıktan sonra da tabloyu Goering’e okuttuğu anlaşılmış.

Zaten inanılmayacak şey, ben, durumu öğrenen İsveçli mirasçıların ‘Tüh, yirmi beş milyon Euro’ya fit olsaydık’ diye yakınacaklarını tahmin ediyordum.

Ama şu İskandinavların ‘medeniliği’ (!) doğrusu beni hep pek şaşırtır, çünkü tam tersine várisler, ‘Familyamızın, bir insanlık ve savaş suçlusunun mülkiyetine geçmiş tabloya sahip olmuş olmasından utanç duyuyoruz’ diye iki gözü iki çeşme ağlıyorlarmış.

*

ŞİMDİ, sahtekár mahtekár ama gel gör de ‘onarımcı’ (!) Veken’e hayran kalma!

Allah gani gani rahmet eylesin ve aslında ‘vasatlığı’ sonsuz defa aşmış olduğu için ona da ‘üstad’ diyeceğim, çünkü adam yoktan bir Memling yaratmak becerisine sahipmiş.

Zaten birazcık da boya kimyagerliği bilip tedbirli davransaydı, kimse ‘Madonna’nın aslından ve astarından kuşku duymayacak ve müzelerde aval aval hayranlık ifade edecekti.

Ve ben kendi hesabıma, ‘vasatlık’ çıtasını en yukarıdan aşmış Joseph Van der Veken üstada hayranlık ifade etmeyi sürdürdüğüm gibi, üstad-ı azam Hans Memling’in paletinden çıkmadı diye de tablodaki büyüye burun kıvırmak ‘sahtekárlığına’ düşmüyorum.


Şimdi, sahtekár mahtekár ama gel gör de ‘onarımcı’ (!) Veken’e hayran kalma! Allah gani gani rahmet eylesin ve aslında ‘vasatlığı’ sonsuz defa aşmış olduğu için ona da ‘üstad’ diyeceğim, çünkü adam yoktan bir Memling yaratmak becerisine sahipmiş. Zaten birazcık da boya kimyagerliği bilip tedbirli davransaydı, kimse ‘Madonna’nın aslından ve astarından kuşku duymayacak ve müzelerde aval aval hayranlık ifade edecekti.
Yazarın Tüm Yazıları