Sağlık Bakanı sinemayı bitirdi...

Sağlık Bakanı Recep Akdağ farkında mı bilmem ama domuz gribiyle ilgili yaptığı açıklamalarıyla koskoca sinema sektörüne büyük darbe vurdu...

“Alışveriş merkezleri, tiyatro, sinema, spor salonu gibi kapalı alanlar ve çok kalabalık ortamlara gitmeyin” çağrısında bulundu Sağlık Bakanlığı.

Özellikle son iki haftadır sinema gişelerinde büyük düşüş yaşanıyor bu yüzden.

Tamam bakanlık önlem alacak, halkı uyaracak ama özellikle adını vererek “Sinemaya gitmeyin” derseniz o sektörden ekmek yiyen binlerce insanı etkilemiş olursunuz.

Sorarım size, Sağlık Bakanlığı’nın “Sinemaya gitmeyin” dediği bir ortamda ailenizi alıp kalabalık ve kapalı bir salona girer misiniz?..

Girmezsiniz...

İnsanlar da girmiyor zaten.

Bakın Nefes filmi bu gaza rağmen 2 milyon gişeyi bulamadı hala.

Genelkurmay Başkanı’ndan Deniz Baykal’a herkes film hakkında konuşuyor, sadece magazin sayfalarında değil politika sayfalarında bile Nefes var ama filmin gişesi 2 milyon değil.

Domuz gribi ve Sağlık Bakanlığı’nın bu açıklamaları olmasa Nefes bu gazla bugüne kadar 2,5 milyon gişeyi geçmiş bir film olurdu.

Aynı şey diğer filmler için de geçerli.

Bu tür olumsuz açıklamalar olmasa Okan Bayülgen’in Kanal-i-zasyon’u 250 bine dayanırdı, şu anda 200 bin civarında...

Herkes Kolpaçino’nun ne kadar komik bir film olduğunu konuşuyor ama gişesi güç bela kıpırdıyor.

Bu rüzgarla 300 bini aşması gereken film, 200 bini ancak geçiyor.

Ben firmaların yerinde olsam bu dönemde asla bir çocuk filmi vizyona sokmam, kimse çocuğunu alıp sinemaya gitmiyor çünkü...

Hatta yetişkinlere yönelik filmleri bile vizyona sokarken iki kere düşünürüm...

Domuz gribinden ölümler sürer, Sağlık Bakanlığı ‘sinemaya gitmeyin’ çağrıları yapmaya devam ederse bu salgından en çok etkilenen sektörlerin başında sinema gelecek.

Daha şimdiden her filmin yüzde 20-30 gişe kaybı var.

Bu gidişle oran daha da artacak.

Sağlık Bakanlığı ‘sinemaya gitmeyin’ çağrısı yerine, sinemaları dezenfekte eden, maske dağıtan önlemleri teşvik etmeli.

Sinemaya gitme, tiyatroya gitme, alışverişe gitme...

Oldu olacak hepimiz eve kapanalım, bu sektörlerde çalışanlar da domuz gribinden değil ama açlıktan ölsün...

İtalyan gözüyle Türk televizyonları

Fox TV’nin Genel Müdürü Pietro Vicari’yle sohbetimizi dün yazmıştım.

11 aydır Türkiye’de bulunan bir İtalyan televizyoncu gözüyle Türk televizyonlarının nasıl göründüğünü de merak ettim yemekte ve Pietro’ya sorularımı peş peşe sordum.

1- Türk televizyonlarında en beğendiğin dizi?
- Hanımın Çiftliği. Çok güzel çekilmiş bir dizi bu...

2- En az beğendiğin dizi?
- Yaprak Dökümü. Çok geleneksel ve sıradan bana hiç hitap etmiyor.

3- Türkiye’ye gelmeden hiç Türk kanalı izlemiş miydin?
Hayır. Gelecegim dönemde CD’lerden izlemeye başladım.

4- İlk geldiğinde Türk televizyonlarında en çok şaşırdığın şey?
- Bütün kanallar birbirine benziyordu...

5- Fox’ta en beğendiğin yapım?
- Futbol Pazarı...

6- En beğendiğin dizi?
Deniz Yıldızı, Ömre Bedel, Arka Sıradakiler.

7- Türkiye’de en beğendiğin tv starı?
Saba Tümer. Duruşu, enerjisiyle çok başarılı, ekrana çok yakışıyor.

8- Türk televizyonlarında en beğendiğin anchorman?
- Fox’taki Nazlı Tolga. Diğerleri bizim için çok yaşlı...

Bu sabah 9’u 5 geçe

10 Kasım dendiğinde hep anneanemin bir fotoğrafı gelir gözümün önüne...

Beş vakit namazındaki anneannem saat tam 9’u 5 geçe pencerenin önüne geçer, hiç görmediğimiz kadar dimdik bir şekilde Ata’sına saygı duruşunda bulunurdu.

Aynı anda yanaklarından sicim gibi gözyaşı süzülürdü...

Bizim evde 10 Kasım’ların değişmez ritüeli buydu.

Sonraki yıllarda öğrendim o sabah okuduğu Yasin’i de, kıldığı namazı da Atatürk ve silah arkadaşlarının ruhuna gönderirmiş.

Anneannem Atatürk’e aşkla bağlı başörtülü bir Cumhuriyet kadınıydı...

Son yıllarda her şeyimiz gibi, dünya üzerinde koca bir ülkenin aynı anda ayağa kalktığı tek saygı duruşu olan 1 dakikalık bu anma da tavsamaya başladı, tartışılır oldu.

Yollarda araçlarından inip saygı duruşunda bulunanların sayısı her geçen gün azalıyor.

Hadi Atatürk düşmanlarını geçtim, bana en çok bu saygı duruşunu önemsemeyen modern Türkiye’nin çocuklarının vurdum duymazlığı koyuyor.
9’u 5 geçeye sahip çıkın.

Yolda durun, aracınızdan inin, dünyanın en şık saygı duruşunun önemini çocuklarınıza anlatın.

9’u 5 geçe önemlidir...

Neden sahip çıkmadım dediğinizde saat çok geç olabilir.

Haberciler, gazete haberinde kaynak belirtiyor mu?..

Geçen hafta Uğur Dündar ve Mehmet Ali Birand arasında haber tartışması çıktı...

Taraflar özel haber yüzünden birbirlerini suçladı.

Kaynak belirtilmediği için ‘haber hırsızlığına’ kadar vardı suçlamalar.

Bu tür şeyler habercilikte normaldir, elbette herkes haberine sahip çıkacak.

Peki kendi haberleri kaynak gösterilmeden yayınlanınca ortalığı yıkan haberciler, aynı hassasiyeti neden kendi yaptıkları gazete haberlerinde göstermiyorlar.

Ben hiçbir haber bülteninde “Bugün şu gazetede şu imzayla çıkan habere göre” diye bir ibareye rastlamadım (çok özel manşet heberler istisna)...

Bütün haberleri sanki kendileri bulmuş gibi yayınlıyor haber bültenleri.

Oysa hepsinde her akşam en az 10 gazete haberi var.

Son bir örnek;

Önceki gün Star Haber’de “Nefes filminin korsanının yapılmayacağı” haberi vardı.

Demirhan Hararlı’nın Hürriyet’te çıkan özel haberiydi bu...

Baktım ne Demirhan’ın haberi geçiyor ne de Hürriyet’in...

Sanki Star Haber’in özel haberi bu...

Diyeceğim şu;

Haberciler emeklerine saygı istemekte ne kadar haklılarsa, meslektaşlarının emeklerine saygı göstermede de o kadar titiz olmalılar.
Yazarın Tüm Yazıları