Sağda perde açıldı...

ANAYASA Mahkemesi, siyaset yapmaları yasaklanmış iki politikacının önünü açtı...

Karar aslında, Türk Ceza Kanunu'nun 312'nci maddesinden mahkûm olan, o nedenle bir parti içinde siyaset yapması süresiz olarak yasaklanan Yeniden Doğuş Partisi Genel Başkanı Hasan Celal Güzel'in parti üyeliği kesilmeli mi kesilmemeli mi konusuyla ilgiliydi.

Ancak olayın bir başka boyutu daha vardı:

Biliyorsunuz, basın yoluyla işlenen suçlarla ilgili dosyaların üç yıl süreyle işlemden kaldırılmasını öngören 4454 sayılı yasanın hükümleri Anayasa Mahkemesi kararıyla ‘‘sözle’’ işlenmiş suçlara da uygulandı. O yüzden Hasan Celal Güzel ve Recep Tayyip Erdoğan gibi, ‘‘ifade özgürlüğü’’ mahkûmları da bu ‘‘erteleme’’den yararlanma hakkını kazandılar. Ancak onların siyasi partilere üye olma yasağı da ertelenmeli miydi?

Anayasa Mahkemesi işte buradaki haksızlığı giderdi. Sadece onu yapmadı, Türkiye'deki ifade özgürlüğü ayıplarından birini sildi.

Ankara'da bir mahkeme var dedirten Anayasa Mahkemesi'ne hepimiz teşekkür etmeliyiz.

Recep Tayyip Erdoğan da, 312'nci maddenin uygulanmasından zarara uğramış olan başkaları da artık engelsizler.

Ama engelsiz olmaları 312'nci maddeye tekrar takılmayacaklar anlamına gelmez. O nedenle politika yaparken halkı birbirine karşı düşmanca hisler beslemeye tahrik etmeyecek bir üslup kullanmaları onlar için iyi olur.

Özellikle Recep Tayyip Erdoğan'ın önünün açılması, kendisiyle beraber yeni bir siyasi parti kuracak olanlar açısından önemli. Çünkü bu olay öncelikle ‘‘Recep Tayyip Erdoğan olmazsa partinin başına kim gelir?’’ sorusunu ortadan kaldırdı. Yani o kesimin liderlik sorunu bitti.

Bu gelişmenin öteki önemli sonucu, Refah-Fazilet tabanına dayanan öteki (Erbakancı) kanadı olumsuz etkilemesidir.

Bilindiği gibi Refah-Fazilet tabanı, Erbakan'ın ‘‘kapıkulu’’ olmayı gözü kapalı kabul edenlerle bu role artık tahammül edemeyenler arasında ortadan ikiye bölündü. Erbakancılar dün resmen kuruluşunu yaptıkları Saadet Partisi çatısında buluştular. Ötekilerin partileri de yolda...

Bunu söz konusu iki partinin, öteki partilere karşı olduğundan daha sert bir üslupla birbirlerine karşı mücadele vermeleri izleyecektir. Eşyanın tabiatı bunu gerektirir. Çünkü iki parti de kendi gücünü, özellikle ona en yakın partinin zayıflamasında görür.

Doğrusunu söylemek gerekirse bizi, bunlardan hangisinin güçlü olacağı konusu değil, hangisinin mevcut Anayasal sisteme karşı savaş açmadan (camileri iktidara getirmeye kalkmadan) politika yapacağı ilgilendirmektedir. Çünkü Türkiye'nin hálá en önemli sorunlarından biri, Anayasal sistemin düşmanlarını tam olarak tasfiye edememiş olmasıdır.
Yazarın Tüm Yazıları