Sağ olasın Sayın Şakir Eczacıbaşı Bey (2)

GEÇEN haftaki yazımda “Sağ ol, Sayın Şakir Eczacıbaşı Bey.. Haftaya onu yine karşılıyalım” demiştim ya, aradan daha bir hafta geçmiş, fark ettim ki, ölüm denen o acı olay birden güncelliğini yitirivermiş.

Duygulanmalar durulmaya durduğunda, ecelin yarattığı artık yaşanmayan o koca boşlukta ne var şimdi? Bir değeri yitirmek, onun değerinden birşeyler eksiltmese de, yine de eksilen bir şey olmalı.
İSTANBUL, AH İSTANBUL
Şakir Eczacıbaşı’nın yokluğu bana, İstanbul’un ötesinde Türkiye’mizde Eczacıbaşı gibi kişiliklerin yokluğunu çağrıştırdı. Ve bir gerçeği daha vurguladı: İstanbul, Türkiye’nin tekliğinden hiç vazgeçilmeyen kültür – sanat merkezidir.
Hürriyet’teki yazısında Sedat Ergin, bu gerçeğe Şakir Eczabaşı’yla ilişkisi açısından şöyle yaklaşıyor: “Şakir Eczacıbaşı’nın tuğrasını vurduğu İstanbul, dünyaya daha sıkı sarılmış, kendine daha çok güvenen, daha modern ve daha ‘katlanılabilir’ bir İstanbul’dur.”
Kuşkusuz “İstanbul” adı altında toplanan uluslararası Müzik - Film - Tiyatro – Caz şenlikleriyle Bienal, söz gelimi, Hakkari ya da Konya’da başlayamazdı. Yine de can alıcı soru ortada durmakta: Nice varlıklı kişilerin yaşadığı başka kentlerden, daha küçük çaplı da olsa, sanat etkinliklerine önderlik edecek Eczacıbaşılar niye çıkmıyor?
Sorunun yanıtını yine Sedat Ergin’in yazısında bulabiliriz: “Bazı insanlar muktedirdir, değiştirme yetenekleriyle diğerlerinden ayrılırlar. Onlar, mizaçları gereği hayatın akışına, parçası oldukları toplumun gidişine seyirci kalamazlar, ne yapıp edip müdahale ederler. Güçlü kişilikleriyle hayatı, bulundukları ortamı, çevreyi, mekânı, her şeyi değiştirmeye kalkarlar, değiştirirler de...” Son yılları, uluslararası sanat değerlerini İstanbul’a taşıyıp kentin sanat yaşamına çağdaş boyutlar kazandırmakla geçmiş olsa da, yine de, bir vakitlerin Vatan Gazetesi’nde Tunç Yalman’la yayınını gerçekleştirdiği “Sanat Yaprağı”, Onat Kutlar’la yaşama geçirdiği “Sinematek”, nice insanın yaşamında, dünyayı kavrayışında kimbilir ne zenginlikler yaratmıştır.
ÖLMEKLE DE YAŞANIR OLMAK
Geçen yıl Şakir Eczacıbaşı’nın 80. yaş gününü, Marilyn Monroe’un Başkan Kennedy için söylediği “Happy Birthday Mr. President – Doğum Günün Kutlu Olsun, Bay Başkan” şarkısıyla kutlamışlar. Biri kendi eliyle, öteki el eliyle yaşamdan ayrılan, dünyada izler bırakmış o iki insanı anımsamış gibi, o amansız ecel, bir yıldır kapıyı zorlayıp durmuş olmalı. Türkiye’nin uygarlık yoluna çıkıp da o yolu var gücüyle zorlayan “sayılı” kişilerden biri olduğunu gerçekleştirdikleriyle belgelemiş olmakla “sayın”, kültür-sanat alanında giriştiği savaşımları sürdürmekten hiç yılmamış bir “uç beyi” olmakla “bey” ve geride bıraktıklarıyla yaşayacak olmakla “sağ” kalan Şakir Eczacıbaşı için diyelim, “Sağ Olasın Sayın Şakir Eczacıbaşı Bey.”
Yazarın Tüm Yazıları