Saddam'la gerdek

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Başbakanımızın nazik davetine icabet göstererek ülkemize şeref bahşetmek tenezzülünde bulunan ve sınırdan itibaren emrine tahsisli özel vasıtalarla Ankara'ya teşrif buyuran Irak Başbakan Yardımcısı Tarık Aziz dün diğer başkentlerin diplomat olarak kabul etmeyi reddettiği ama Türkiye'nin akreditasyon verdiği polis ajanı büyükelçi (!) El Hicazi refakatinde Bülent Ecevit tarafından ağırlanırken, Bağdat açısından son durum özetle şuydu:

Bir: Saddam pazar günü yaptığı açıklamada yine bol keseden atarak ABD uçaklarına üs sağlayan devletlere misilleme yapacağı tehdidini savurmuştur.

İki: Bırakın uluslarası camiayı, Tıkriti Ağa Arap Birliği toplantısından kapı dışarı edilerek soydaşları tarafından da tecrit edilmiştir. Esas ‘reis’ durumundaki Mısır lideri Mübarek Irak halkınının acısından Harami'nin sorumlu olduğunu vurgulayarak Bağdat haydutunun gitmesi gerektiğini çağrıştırmıştır.

Üç: Fırat eşkiyasıyla barışmayan Washington şamar oğlanı olmaktan mazoşist bir zevk duyan Saddam Hüseyin'e ‘cerrahi’ silleler indirmeye devam etmektedir.

Irak'a ilişkin son manzara yukarıdaki gibi şekillenmektedir.

* * *

ŞİMDİ Allah rızası için söyleyin, durum bu çerçevedeyken Saddam'ın bir numaralı akıldanesi Tarık Aziz'i Ankara'da ağırlamanın alemi var mıdır?

Uluslarası parya konumundaki bir rejimin temsilcisini kendi masamıza davet etmek; üstelik bunu, onun efendisinin misilleme tehdidi savurarak dolaylı yönden ülkemize de göz dağı vermeye yeltendiği bir demecin ertesi günü yapmak; üstüne üstlük, polis ajanlığından tescilli cibilliyetsiz bir adamı elçi (!) addetmek hangi dış politikayla ve hangi ‘ülke çıkarları’yla açıklanabilir ?

Bir yandan Irak'ı bombalayan uçakların İncirlik'ten vızır vızır kalkmasına ses etmeyeceksin, diğer yandan da belki o uçakların yeni ‘sorti’ye çıktığı saatlerde aynı Irak'ın Başbakan Yardımcısı'yla halvete gireceksin !

Bunu da ‘dengeli dış siyaset’ diye sunacaksın... Saddam çömezinin başkente çağrılmasını ‘AB’ye diplomatik tepki' diye pazarlamaya çalışacaksın...

Ama yorganın kılıfa sığmadığını ve muhatabının ipiyle kuyuya inemeyeceğini biraz farkettiğinden de ‘ben nasihat için çağırdım’ mavalını okuyacaksın...

‘Dengeli siyasete’ de, ‘diplomatik tepki’ye de, ‘nasihat’a da kitakse !

* * *

VAHİM ‘Üçüncü Dünya’ travmalarından muzdarip Ecevit'in dış politikada anlayamadığı çok şeye ilaveten Körfez Krizi'nin başından beri kavrayamadığı diğer bir gerçek de şudur ki, kendisinin Saddam'a duyduğu sempatiye rağmen, Bağdatlı Harami Kuveyt'ten çekilmeyi reddettiği andan itibaren bitmiştir.

Onun despot tahakkümü bugün de sürdürüyor olması yukarıdaki gerçeği değiştirmemektedir. Diktatorya daha devam etse bile olgu yine değişmeyecektir.

Çünkü, başta bu satırların yazarı, uyguladığı ‘politikasızlık politikası’ nı istediğimiz kadar haksız ve adaletsiz bulalım, süper-güç lüksüyle davranan ABD Saddam Hüseyin'i defterden silmiştir. Tıkrıti köyü reisini parya mertebesine indirmiştir. Kast değiştirmesine de artık asla izin vermeyecektir.

Dolayısıyla, Beyaz Saray'ı eleştirmek ve ona mesafe almak ayrı bir şeydir, Bağdat eşkiyasının geleceğine yatırım yapmak veya bu eşkiyanın mendeburluğuna prim vermek apayrı bir şeydir. Bunları karıştırmak ölümcül yanlışlara götürür.

İhtiyat kaydıyla, birincisi Türkiye için gerekli, hatta elzemdir. ABD ne babamızın oğludur, ne de Washington-Tel Aviv-Ankara ekseni matah bir şeydir.

Ama ikincisinin lafı dahi konuşulamaz. Saddam'ın hafiye müdürü sırmalı elçi ve Saddam'ın akıldanesi tahsisli konuk olarak başkentte ağırlanamaz.

Hele hele, bir yandan Arap Birliği'nin Harami'yi kovduğu, diğer yandan zırva adamın misilleme tehdidi savurduğu, öte yandan da Amerikan uçaklarının İncirlik'ten sabah akşam havalandığı bir dönemde hiç ağırlanamaz.

Saddam Hüseyin'le gerdeğe girenler bekaret testinden temiz çıkamaz.



Yazarın Tüm Yazıları