Saddam'a iyi niyet mi?

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Artık Ziya Paşa 'ya atıfta bulunarak ‘Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir - Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir’ sözünü bile tekrarlayamayacağım çünkü Saddam bu bırakınız köteği, adam marizin en sunturlusundan defalarca tatmasına rağmen zerre kadar uslanmıyor. Her silleyi yiyişinde daha çok azıtıyor.

Göbeğine oturan her yumruğun arkasından daha çok efeleniyor. Dayılanıyor.

Hürremşehr'i yok etmiş, Halepçe'yi katletmiş, Kuveyt'i yağmalamış Saddam bu, yüzüne tükürdükçe ‘Ya Rabb’i şükür, gökten rahmet yağıyor' diye yalanıyor.

* * *

FAKAT salya bab'ında karşı tarafın da işi kolay değil.

Bu defa yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal...

BM kararlarını yine ırgalamayan Eşkiyabaşı biyolojik silahları gizlemeye çalıştığı için ABD Irak'ı bombalasa bir türlü, bombalamasa bir türlü.

Birinci şıkta Bağdatlı Harami hem mazlum rolüne soyunacak, hem de bir süper devlet lüksüyle mantıksızlık politikasında ısrar eden Amerikan yönetimi başta Ortadoğu ülkeleri, Körfez Savaşı'nın müttefiklerinden tecrit olacak.

İkinci durumda ise Haydut'un ağzı kulaklarına varacak. Zafer naraları atacak ve mikrop tehdidini sürdürecek.

Dolayısıyla, şimdiki krizin diplomatik bir çözümle noktalanması aslında Beyaz Saray açısından da en iyi alternatifi oluşturuyor.

Zaten Dışişleri Bakanı Madeleine Albright'in Avrupa ve bölge başkentlerine yaptığı tur ve verdiği demeçler bunu adamakıllı ortaya koyuyor.

Washington yetkilisi her ne kadar askeri bir operasyon için destek talep etmiş olsa dahi, esas olarak barışçıl kanalları açık tutmak istiyor.

Nitekim, BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın Irak petrol girdilerinin yılda on milyar dolara çıkartılması için yaptığı teklifin ABD tarafından ‘müzakereye değer’ olarak nitelendirilmesi yukarıdaki yaklaşımı pekiştiriyor.

Üstelik, aynı ABD'nin Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Viktor Possuvaliuk ile Fransa özel temsilcisi Bertrand Dufourcq'un bugün ve yarın Bağdat'ta gerçekleştireceği temaslardan önce harekete geçmeyeceği anlaşılıyor.

Silahların konuşması ihtimali yüksek olsa da, bunalımın ne yönde bir seyir izleyeceği hakkında şimdididen kesin tahminde bulunmak mümkün gözükmüyor.

* * *

PEKİ, bu durumda Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in Irak'a gitmesi doğru mu?

İlk bakışta yanlış değilmiş gibi gözüküyor... İşte Moskova ve Paris'ten de temsilciler gidiyor, eh bitişik devletin başkenti Ankara'dan neden gitmesin ?

Ama burada çok önemli bir nüans var ki Türk diplomasisi bunu ıskalıyor.

Çünkü, Rus ve Fransız yetkililer bir anlamda Bağdat'ta şart dikte edecekler. BM kararları uygulanmadığı takdirde Washington'un harekete geçeceğini ve ülkelerinin dahi Washington'u engelleyemeyeceğini söylecekler.

Oysa kendi kendine bir ‘iyi niyet’ misyonu vehmeden Türkiye Irak'ın diğer komşularıyla birlikte ortak girişim yapmaktan kapı açıyor.

Bırakın sabah akşam Ankara'ya küfreden bir Haydut'a karşı nasıl bir ‘iyi niyet’ gösterilebileceğini, Ürdün'den zaten hemen ‘hayır’ cevabını alan ve son derece hazırlıksız olduğu göz çıkartan bu Türk insiyatifi acemilik kokuyor.

Ötesi, Ecevit'in kadim dostuna duyduğu ‘Saddamiyat’ sempatisi kokuyor.

Özellikle İsrail politikasından dolayı bölge devletlerinden yakınlık bulamayan Türkiye'nin bile bile lades diyerek hayali bir ‘arabuluculuğa’ soyunması, olsa olsa Saddam'ın gözüne hoş görünmek kaygısını taşıyor.

Halbuki Irak ile yapılacak her hangi bir temasta Ankara'nın Bağdatlı Harami'ye ‘iyi niyet’ beyan etmesi değil, uluslararası camianın tutumunu net bir şekilde vurgulaması gerekiyor.

Cem'in ziyareti ancak bu çerçevede gerçekleştiği takdirde anlam arzediyor.













Yazarın Tüm Yazıları