Sabitim olur musun

Lost’a tutkun mutlu azınlığın kafası bugünlerde fena halde karışık. Ben de onlardan biriyim.

Evet, dizinin dördüncü sezonu Dizimax’te gecikmeli, Amerika’da çoktan başladı. Hatta sekizinci bölüme gelindi.

Ve işte diziyi internetten indirip Lost’un ruhuna uygun olarak forward vaziyette beşinci bölüme gelenler için sürpizlerin ardı arkası kesilmiyor.

Beşinci bölümün hayati meselesi tabii ki sabitleme ve zihnin geçmiş-gelecek yaşamlar arasında sıçraması.

İzlemeyenleri göz önünde bulundurarak bunları anlatıp büyüyü bozacak değilim.

Ama meraklısına konuyla alakalı bir adet makale ve kitap önereceğim.

Her ikisi de aslında memleketin haline bakıp bir başka paralel evrene kaçmayı arzulayanlar için kafa dağıtıcı, vizyon aydınlatıcı...

1. Lost’un, "Philadelphia Deneyi" olarak bilinen olaydan esinlendiğini iddia eden bir makale. Lostturk.com adlı sitede var.

1943’te yapılan deneyin gerçekleştiğine dair bir delil olmamasına rağmen (bir tür X files yani) tanıkların anlattığına göre, Amerikan donanmasına ait USS Eldirdge gemisi, düşman gemilere karşı görünmez hale getirilmeye çalışılıyordu. Ancak deney sırasında tuhaf bir şey oldu ve gemi birkaç dakika içerisinde yaklaşık 600 km. uzaklığa gidip tekrar geri geldi. Nedeni, nasılı ve işin gerisi o makalede.

2. Beşinci bölümde bahsedilen mevzuyla (sabitleme yani) alakalı aydınlatıcı, fikir verici bir kitap: İlahi Matriks.

Piyasaya yeni çıkmış, yazarı Gregg Braden.

Çabuk okunan o hafif kitaplardan değil, bazı bölümleri kuramsal. Ama ilgi çekici.

Okan’ın takık olduğu mevzu

Okan Bayülgen’in yıllardır takık olduğu bir mevzu var. Her yerde, her röportajda mutlaka söyler.

En son bir organizasyonda yine aynı şeyleri; yani gay bakış açısına sahip fotoğrafçıların kadın güzelliğini gölgelediğini, kadına erkekçe bakanın kalmadığını söylemiş.

Yıl 2003, Aktüel için röportaj yaptığımızda da aynı mevzuyu dillendirmişti Bayülgen.

"Fotoğraf çekiyorum, şov dünyasının içindeyim. Bütün bunların benim anlamadığım bir cinsel yaklaşımı olan insanlar tarafından ele geçirildiğini görüyorum. Yaptıkları işlerde, çektikleri fotoğraflarda bütün o dünyada hep androidler görüyorum."

Okan’ın sözlerini tartışmak yersiz, olaya yatak odasından bakıyor çünkü.

Ama yıllardır aynı meseleye takılmış olması ilginç.

Gecikmeli de olsa konser maçının sonucu

Pazartesi günü Gülben’le Demet’in aynı gece verdikleri konserleri yazmış, uzun uzun karşılaştırmıştım. Lakin dana kadar yazınca "sonuç" kısmına yer kalmamış. "E ne oldu maçın sonucu?" diyenlere rötarlı olarak bugün geliyor o yazı, buyrunuz...

Efenim, o konser konser konserve gecesinin sonunda fark ettim ki, iki taraf da birbirinden elmayla armut kadar farklı. Gidişatları/kitleleri açısından.

Ortak noktaları şu ama: Ajda gibi olmak.

Gülben ne kadar Ajda olmaya oynasa da bir yanıyla hep alaturka sahnede (duruş/bakış).

Demet bu hedefe daha yakın gibi, ama kitlesini şaşırtan daha çoook şey yapması gerekiyor.

Son olarak, o geceyi karşılaştırırsak: Gülben çok para harcamış, 150 kişilik ekip çalıştırmış ama ortaya karmakarışık bir iş çıkmış. Şunu da yapalım, bu da eksik kalmasın mantığından olsa gerek. Oysa bir şovun teması olmalı. Her telden çalmamalı.

Demet ise daha minimal bir iş kotarmış. Büyük paralar harcamadan, kendini de fazla yormadan hedef kitlesinin ağzına görsel oyunlarla bir tutam bal çalmak istemiş.

Durum budur. Galip yok yani.

Sezen Aksu hayran olduğu şarkıcıyla nasıl tanıştı

Açık Radyo’nun dinleyici destek projesi için pazar günü canlı yayın yapan Sezen Aksu ilginç bir anısını da anlattı.

Hayatta hiçbir şeyin tesadüf olmadığını kanıtlayan o malum anılardan biriydi anlattığı...

Son New York seyahatinde, ayakkabı alışverişi için sekizinci caddede bir dükkana girmiş Sezen.

Kendisiyle sürekli aynı şeyleri beğenen siyahi kadınla birbirlerine bakıp kibarca gülümsemişler.

Bir başka dükkanda tekrar karşılaşınca siyahi kadın lafa girmiş bu kez: "Bu sana çok yakışır."

Bunun üzerine ayaküstü bir muhabbet başlamış.

Ortak zevklerden ne iş yaptıklarına gelmiş mevzu.

Sezen Aksu çekinerek, "Şarkıcıyım" demiş.

Siyahi kadın da şarkı söyleyip yazdığını, hatta Stevie Wonder’la yaptığı çalışmayı filan söylemiş.

Ve Sezen o zaman durumu çakmış.

Karşısındaki kadın, "Ready For Love" şarkısına bayıldığı, Amerikalı ünlü soul, r&b şarkıcısı India Arie.

Sonrası da hoş.

Arie onu şarkı söyleyeceği sosyetik bir davete çağırıyor. Sezen gidiyor, NY sosyetesinin huzurunda "Lal"i şakıyor.

NY’da başlayan bu arkadaşlık daha sonra Arie’nin Sezen’in Londra konserine gelmesiyle devam ediyor.

"STUDIO LIVE’DA SEZEN GECESİ" NOTU: Sezen Aksu’lu yazı üzerine, eski-yeni ve hiçbir yerde çalınmamış Sezen Aksu şarkıları dinlemek isterseniz akşam 22.00’da Studio Live’da olun. Meşhur Sezeninciler gecelerinden biri ve en kapsamlısı yapılıyor.
Yazarın Tüm Yazıları