Sabancı’nın arkasında 94.1 milyar dolar var

6 MART’taki gösteri yapan kadınlara polis dayağından hemen sonra Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nde (TÜSİAD) her zamanki süreç yaşandı...

Önce yönetim kurulu, TÜSİAD’ın ‘kadına polis dayağı’na karşı eleştirisini ortaya koymak gerektiği kararını aldı. Bir metin hazırlandı. Metin, tüm kritik konularda olduğu gibi, bu kez de TÜSİAD’ın önde gelen isimlerine önceden gönderildi. Onların da onayları alındı.

Ardından 11 Mart 2005 günü açıklama kamuoyuna yansıdı: ‘Kadınlara karşı aşırı güç kullanan polislerin cezalandırılması gerekirken, onlara sahip çıkılmıştır. Hükümet göstericileri ve medyayı suçlamak yerine, olayın siyasi sorumluluğunu üstlenmeli...’

Açıklamanın altında Ömer Sabancı değil, TÜSİAD imzası vardı.

Aynı gün akşam Madrid’den dönen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ilk sert yanıtı verdi: ‘TÜSİAD kendi sorumluluk alanı içerisinde kalırsa iyi olur...’

Erdoğan hafta içinde Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’ni (TOBB) ziyaret ederek, yönetim kurulu toplantısına katıldı. Erdoğan, basına kapalı bölümde TÜSİAD Başkanı Ömer Sabancı’ya yüklendi: ‘Türkiye üzerinde oyunlar oynanıyor. Birileri düğmeye bastı. Amcasını vuran katiller orada dururken kendisi onların istediği şekilde demeç veriyor.’

Erdoğan, doğrudan hedef alınca, Sabancı ister istemez yanıtını ortaya koydu: ‘Sayın Başbakan’ın tartışmayı kişiselleştirerek yeniden gündeme getirmesinden ve gündeme getiriş tarzından üzüntü duyduk.’

Olayın bu noktaya gelmesi, Ömer Sabancı’yı üzmüştü... Sabancı’ya ilk desteği eski başkanlar verdi: ‘TÜSİAD Başkanlarının kaderi böyle... İyi yapılanları söyleyince kimsenin sesi çıkmaz. Eleştiri olunca, hemen üstümüze gelirler...’

Eski Başkanlardan biriyle konuştum. TÜSİAD’ın doğru bildiği konuları söylemekten hiç geri durmadığını, durmayacağını belirtti:

‘Hepimiz aynı gemideyiz. Hiçbirimiz Türkiye’nin kötülüğünü istemeyiz. TÜSİAD, temsil ettiği kitlede oluşan ortak kanaati dile getirmiştir. Şimdi o sözlerinden geri adım atmaz. Hepimiz TÜSİAD’ın o açıklamasının arkasındayız.’

Eski TÜSİAD Başkanı’nın ‘Hepimiz arkasındayız’ sözü üzerine, derneğin temsil ettiği güce bir kez daha baktım. Türkiye Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu’nun (TÜRKONFED) kuruluş anonsu sırasında Başkan Enis Özsaruhan, temsil ettikleri gücü anlatmak için şu rakamları vermişti: ‘Çatımız altındaki 48 SİAD’ın iş hacmi 62.7 milyar dolar, 11 sektörel derneğin 56.6 milyar dolar ve TÜSİAD’ın tek başına hacmi 94.1 milyar dolar.’

O gün Ömer Sabancı’ya sordum: ‘TÜSİAD’a ne kadar mesai harcıyorsunuz?’

Sabancı, yanıtladı: ‘Hemen hemen zamanımın yüzde 90’ını TÜSİAD alıyor...’

Sabancı, bir de sevincini benimle paylaştı: ‘Biliyorsun, Avrupa Birliği’ne (AB) dönük en ciddi lobi çalışmalarından birini sivil toplum kuruluşu olarak TÜSİAD yapıyor. Geçen gün Günter Verheugen, TÜSİAD’ın çalışmalarından övgüyle söz etti. Mutlu olduk.’

Sabancı’nın bu sözleri üzerine, TÜSİAD’ın önceki Başkanı Tuncay Özilhan’ın yeni lobi çalışmaları çerçevesinde Berlin’de bana söylediği şu sözü hatırladım: ‘Şirketimden çok TÜSİAD için seyahat ediyorum. AB ülkelerini çok sıklıkla turladık. Bıkmadan turlayacağız. Bu işe biraz da ‘askerlik görevi, vatani görev’ gibi bakıyorum.’

TÜSİAD, elbette üyelerinin çıkarları doğrultusunda hareket ediyor. Ancak, kimse yok yere, TÜSİAD Başkanı’nın kafası esti diye hükümetle kavgayı seçecek gibi görünmüyor.

Olaya bu çerçeveden bakınca, ‘TÜSİAD’ın kadınlara polis dayağını eleştirmesi, hangi üyesine çıkar sağlayabir’ sorusu üzerinde durmak gerekiyor. TÜSİAD’ın kadına polis dayağını eleştirirken ülke çıkarı için hareket ettiği tüm açıklığıyla ortada duruyor.

Bu durumda Erdoğan’ın, Sabancı’ya ‘can evi’nden vurması, amacını aşıyor...

Yanılıyor muyum?..

Ford için iki kez Yüce Divan’lık oluyordum

KOÇ
Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç’un eski Başbakan Mesut Yılmaz’a Gölcük’teki Ford yatırımıyla ilgili teşekkür mektubu, tam da Yüce Divan’da duruşmanın olduğu gün bizim sayfaya haber olarak yansıdı.

Mustafa Koç, mektubunda Ford Otosan’ın üretim, ihracat, ciro rakamlarını aktarıp, Mesut Yılmaz’ın bu konudaki ‘uzak görüşlülüğüne’ teşekkür ediyordu.

Şimdi başka konularda Yüce Divan’lık olan Mesut Yılmaz, SEKA’ya ait araziyi Ford’a ‘bedelsiz’ verdiği için de az daha Yüce Divan’ı boyluyordu. O dönemin Sanayi Bakanı Yalım Erez için de aynı durum söz konusuydu.

Yalım Erez’i aradım: ‘Size de Koç’tan teşekkür mektubu geldi mi?’

Erez, önce ‘hayır’ deyip, devam etti: ‘Mesut Bey dönemin Başbakan’ı olduğu için mektubun ona gönderilmesi normal. Ford, o yatırım için önce bana geldi. Alternatif ülkeler İspanya ve Almanya’ydı. Sanayi Bakanı olarak elimden geleni yapacağımı söyledim ve yaptım. SEKA bana bağlıydı, o araziyi verdim. Bu yüzden iki kez Yüce Divan’lık oluyordum. Ford’un Gölcük’teki tesislerinin başarısı, Türkiye’ye yararı ortada.’

Evet... Ford Otosan 2004’te yakaladığı kárlılıkla Ford Arupa’yı dörde katladı. Otomotivin ihracat rekorunun önemli lokomotifi oldu... Ayrıca, Kocaeli’ye hastane ve okul gibi sosyal katkı için 25 milyon dolar yatırdı...

Fena mı oldu?..
Yazarın Tüm Yazıları