GeriSeyahat Robert Redford’un İstanbul turu
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Robert Redford’un İstanbul turu

Robert Redford’un İstanbul turu

Geçen yıl ABD’nin ilk kadın dışişleri bakanı Madeleine Albright ile İstanbul’u keşfetmiştik. Albright bana “Önümüzdeki yıl arkadaşım Robert Redford’u getireceğim, birlikte şehri gezebilir miyiz?” diye sordu. Kim böyle bir teklife hayır der ki? İşte Redford’la iki günlük İstanbul turumuz.

Boğaz’ın en güzel otellerinden birinin lobisi. Madeleine Albright ile oturuyoruz. Bana “Biliyor musun Robert benim idolümdü” derken siyah beresi, üzerinde tişört ve kotu, tüm doğallığıyla Robert Redford geliyor. “Günaydın Mr. Redford” dediğimde “Günaydın, lütfen bana Bob de” diye cevap veriyor, en samimi haliyle. Yanında Alman asıllı eşi Sibylle Szaggars var.

Asistanlar ve korumalarla birlikte otelden çıkıyoruz. Trafik berbat, adım adım Ayasofya Müzesi’ne doğru ilerliyoruz. İstanbul aşığı olan Albright her işte bir hayır vardır lafının adeta ABD temsilcisi. “Trafik bu kadar kötü olmasaydı, bu kadar zengin bir tarihe sahip şehrin hikayesini detaylı bir şekilde dinleyemezdik” diyor. 
 
537 YILINDA BU KUBBEYİ NASIL YAPMIŞLAR? 

Robert Redford çok donanımlı biri. Tarih tartışıyoruz. Asur, Minos, Girit ve Mezopotamya uygarlıklarını kıyaslıyor. Gamalı haçın Anadolu kültürlerinde binlerce yıldır kullanıldığını söylüyor. Hemen Göbeklitepe’de bulunan dünyanın en eski tapınağından bahsedip gamalı haçın ortasının aslında İrem (Cennet) Bahçeleri olduğunu ve burasının da Göbeklitepe’yi işaret ettiğini anlatıyorum.

Kutsal bilgelik anlamına gelen Ayasofya’ya bayılıyor. 537 yılında böyle bir kubbeyi nasıl yaptıklarına inanamıyor, iki dinin sembollere yansımış kardeşliği onu çok etkiliyor. Yerebatan Sarnıcı’nda Romalı mühendislere şapka çıkarıyor.

Çevre ve altyapı konularına çok duyarlı. Sundance, Utah’taki çiftliklerinde jeotermal suyla evi ısıtıp güneş enerjisiyle sıcak su ürettiklerini anlatıyor. Ben de “Rusya’dan Sevgilerle” isimli James Bond filminin sarnıçta çekildiğini söylüyorum.

Topkapı Sarayı’nda Osmanlı tarihini konuşuyoruz, Hazine Dairesi’ne bayılıyor. Saraydan görünen İstanbul manzarası herkesi çarpıyor. Hatıra fotoğrafı çektiriyoruz. Öğle yemeği için seçtiğimiz mekan, Sultanahmet’teki eski hapishane olan Four Seasons Oteli. Otelin giriş kapısı üzerinde Arapça harflerle yazılmış olan “İstanbul Cinayet Tevkifhanesi” yazısını gösteriyorum. “Geceyarısı Ekspresi” filmindeki mahkumun burada kaldığını, eski zamanlarda parasız olduğunu, günde de üç öğün yemek verdiklerini konuşup gülüyoruz.

İstanbul’un çarşıları     

Robert Redford ile şehrin çarşılarını da gezdik. Önce Kapalıçarşı’ya gittik, ne beresi ne de siyah gözlükleri işe yaradı. İnsanların iyi niyetli tacizleri huzur içinde dolaşmasına izin vermedi. Çarşıda gezerken biri “Siz Robert Redford musunuz?” diye sorduğunda cevabı beynime kazındı: “Evet, bir zamanlar oydum.”
Çarşıdan bir dostları için gümüş bilezikle şekerlik alıyorlar. Şöhretin bedeli çarşıda yarım saatten fazla zaman geçirmemize engel oluyor.

LOKUM İKRAM  ETME YARIŞI    

Mısır Çarşısı’nda da durum farklı değil. Kimi ağzına “Törkiş dilayt” deyip lokum sokmaya, kimi de hatıra fotoğrafı çektirmeye çalışıyor.
15 dakikada kaçmak zorunda kalıyoruz. Çıktığımızda trafik facia. Bir deniz taksi çağırıp 10 dakikada otele ulaşıyoruz, şoförümüz bizden iki saat sonra geliyor. “Böyle güzel bir şehirde trafik sorununa çözüm bulunamayacak mı, yeteri kadar metro hattınız niye yok?” diye soruyor.

100 MİLYON DOLARA SATILAN YALI ŞAŞIRTTI

Ertesi gün Boğaz turu var. Bo-ğaz’daki yalıların dudak uçuklatan fiyatları Redford’u da şaşırtıyor. 100 milyon dolara satışa çıkan Rumelihisarı’ndaki Tophane Müşiri Zeki Paşa Yalısı’ndan bahsediyorum. Albright, geçen yıl konuk olduğu Demet Sabancı Çetindoğan’ın Zarif Mustafa Paşa Yalısı’nı göstermemi istiyor. Rahmi Koç’un Kont Ostrorog Yalısı’nın Polonya asıllı sahibinin hikâyesini anlatıyorum.

Tüm grup Boğaz’a hayran kalıyor. Hava güneşli, şehrimiz cilveli, keyifler yerinde. Albright’ın da gitmek istediği Çanakkale Boğazı’nı konuşuyoruz. Yemek, Mısır Çarşısı’nın üzerindeki Pandeli’de. Redford uzun uzun Boğaz’ı ve Haliç’i seyrediyor, fonda Türkiye’nin halkla ilişkiler müdiresi Albright’ın sesi yankılanıyor: “Ben sana en eşi benzeri bulunmayan şehrin İstanbul olduğunu söylemiştim.”

Albright’ın kahve falı

Medeniyetlerin kavşak noktası olduğuna inandığım için Türkiye’nin batı kültürüne katkılarını anlatıyorum: “Bizde İtalya’dan daha çok Roma, Yunanistan’dan daha fazla Yunan eseri var. Lale Hollanda’ya İstanbul’dan gitti, aslında Hürriyet Abidesi’ni Sultan Abdülaziz, Süveyş Kanalı için yaptırmıştı. Napolyon İstanbul’un dünyanın başkenti olmasını söyledi. Briç oyununun adı Galata Köprüsü’nden gelir. Croissant hilal anlamında ve Osmanlı bayrağındaki hilalden kaynaklanıyor.”

Madeleine Albright espri yapıyor: “Sana kalsa her şey Türkiye’den geliyor.” “Doğru” diyorum; “Robert Bey’in eşinin adı da Anadolu kökenli. Sibylle, Anadolu’nun ilk kadın tanrıçası, 10 bin yıllık Kybele’den gelir, bize de Sibel olarak geçmiş.” Herkes şöyle bir duruyor. Albright konuyu değiştiriyor: “Saffet, sen geçen sene falıma bakmıştım, tekrar baksana.” Elime fincanı alıyorum, ben “Size üç vakte kadar bir Türkiye seyahati gözüküyor ama bu sefer Efes, Kapadokya’ya gidip, mavi yolculuk yapalım!” derken onlar da Türk tatlılarının tadını çıkarıyor.   

False