Rivayetler öldürücüdür

Güncelleme Tarihi:

Rivayetler öldürücüdür
Oluşturulma Tarihi: Ekim 19, 2015 07:48

İlerde bu dönemin gazeteciliği yazılırken, yayın yasaklarına özel bir bölüm ayırmak gerekecek. Hemen her büyük vakada yayın yasağı getirmeyi çare gören bir anlayış işbaşında.

Haberin Devamı

Reyhanlı’daki patlama, dört eski bakanla ilgili soruşturma komisyonu, Uludere’deki katliam, Musul Konsolosluğu baskını ve Suriye’ye gönderilen silah yüklü TIR’lar ile ilgili yasaklar ilk akla gelenler...
Son olarak Ankara’daki katliam haberlerine getirilen yasak, eski yasak kararlarını da aştı; medyanın yanı sıra sosyal medyaya da yayın yasağı konuldu. Daha önce 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarında görülen eleştiri yasağı bu soruşturma için de getirildi. Değil haber ya da röportaj yapmak, eleştirmek bile yasaklandı.
Anayasa, Basın Yasası ve diğer yasalar ortada. Basın ve ifade özgürlüğünü temel alan o metinlerde “eleştiri yasağı” diye bir hüküm yok, olamaz da. Medya ve sosyal medya için “yayın yasağı” diye bir düzenleme de yok yasalarda. Sadece internet medyası ve televizyonlar için farklı düzenlemeler söz konusu. Yasal düzenleme olmadığı için “mahkeme kararına uymama” dışında bir yaptırımı da olamaz bu yasağın.
Yayın yasağının yasal dayanaktan yoksun olması nedeniyle karar sonrasında medyada bir karmaşa oluştu. Cumhuriyet ve Birgün gibi gazeteler yasağı tanımayacaklarını ilan ederken, başta iktidar yanlısı gazeteler olmak üzere medyanın büyük çoğunluğu soruşturma haberlerini vermeyi sürdürdü. Hürriyet ise 15 Ekim’de bu karara uydu; ertesi gün medyadaki genel uygulamaya katılarak, soruşturma haberlerini yayınladı. Doğrusu da buydu, toplumu bilgilendirmek, soruların peşini bırakmamak gerekiyordu.
Aslında Hürriyet yayın yasağı öncesinde de bunu yapıyordu. Zaten bağımsız medyada genel olarak bu saldırının önlenememesine yönelik eleştiri dalgası yükselmişti. Siyasi iktidar, bu eleştirilerden rahatsızdı. İktidar yanlısı bazı gazetelerde yayın yasağı getirilmesini isteyen yazılar da çıkıyor; bağımsız medyayı etik dışı yayıncılık yapmakla suçluyorlardı. Tabii kendi kuruluşlarına hiç dokundurmadan...
Oysa ilkeleri sıralayıp medyayı genellemeler üzerinden eleştirmek tam bir kolaycılık. Ankara’daki katliamla ilgili olarak medyanın bütün olarak yanlış yaptığını söylemek haksızlık olur.
Örneğin kanlı, dehşet etkisi yaratacak, yakın plan çekilmiş katliam fotoğrafları konusunda medya bu kez sağduyulu davrandı. Çoğunlukla da insan hayatına değer veren serinkanlı, tahrik etmeyen bir dil kullanıldı haberlerde. Ölenlerin sayısı konusundaki çelişkili haberler, yetkililerin hızlı ve tatmin edici bilgiler vermemesinden kaynaklandı.
Saldırıyı kimin yaptığı, güvenlik önlemlerindeki ihmal ve sorumluluğun kime ait olduğu noktalarında problem çıktı. Bağımsız medya bu konularda sorular sorup, dile getirilen eleştirileri okuruna aktarırken, iktidar yanlısı medya kuruluşları bu eleştirilere karşı savunma çabası içine girdi. Hatta bazıları saldırıyı gerçekleştiren terör örgütü konusunda senaryo haberler yayınladı. Halbuki dedikodular, haberciliğe ve terörle mücadeleye zarar verir. BBC’nin terör haberleri ilkelerinde vurgulandığı gibi, “Terör haberleri, sorumlu bir şekilde verilmelidir; terörizmle ilgili rivayetler öldürücü”dür.
Saldırı sonrasında bir gazetede çıkan ve sonra internet medyasına yayılan “IŞİD’e katılan Türk militanlardan videolu mesaj” başlıklı haber de son derece sakıncalıydı. Haber, IŞİD’in Türkiye’deki militanlarına mesajlarını içeriyor; talimatların militanlara iletilmesine aracılık ediyordu. Duyarlı davranarak bu haberi kullanmayan Hürriyet ve hurriyet.com.tr’yi kutlamam gerek...

Varsayıma dayalı suçlama

HÜRRİYET’e açılan soruşturma mahkemenin yayın yasağı getirmesinden önce internet sitesinde yayınlanan bir haberle ilgili. Demek ki, “soruşturmanın gizliliği”ni korumak için yayın yasağına gerek yoktu.
Türk Ceza Yasası’nın “soruşturmaların gizliliği” ile ilgili 285. maddesi zaten biz gazetecilere böyle bir yükümlülük getiriyor. Ama aynı maddenin son fıkrasında “Soruşturma ve kovuşturma işlemlerinin haber verme sınırları aşılmaksızın haber konusu yapılması suç oluşturmaz” deniliyor.
Öyleyse dikkat edilmesi gereken “haber verme sınırları”nı aşmamak, ikisi arasında denge kurmak. Etik açıdan da haberleri yazarken soruşturmaların gizliliğini ihlal etmemek, sağlıklı yürütülmesine engel olmamak durumundayız. Kamu yararı bu özeni gerektirir.
Peki Hürriyet, 14 Ekim’de internette yayınlanan “Ankara’daki terör saldırısında ikinci bombacı da 21 kişilik arananlar listesinden” haberi ile soruşturmaya zarar verdi mi? Haber sınırları aşıldı mı?
Savcılık, iki intihar bombacısının isimleri, Ankara’ya geldikleri araçlar, geldikleri kent ve getiren kişinin adının ilk ve son harflerinin haberde yer almasının “bazı şüphelilerin kaçmasına ve gözaltı işleminin gecikmesine neden olduğu” iddiasında. Başbakan Davutoğlu da bir şüphelinin kaçtığını söyledi.
Öncelikle belirteyim, bu kadar büyük bir suça karışmış faillerin evlerinde polisi bekliyor olduklarını düşünmek bana mantıklı gelmiyor. Kaldı ki, hurriyet.com.tr’nin haberinde şüphelilerin gözaltına alındıkları, Ankara’ya getirilecekleri belirtiliyordu.
Eğer bu şüpheliler, haberin hurriyet.com.tr’de çıkmasından önce gözaltına alındıysa bu yayının “şüphelilerin kaçmasına ve gözaltı işleminin gecikmesine neden olduğu” öne sürülemez. Haberdeki bu unsurun yanlış olduğu söyleniyorsa da, daha somut veriler ortaya konulmak durumunda. IŞİD ve saldırıyla bağlantılı sekiz kişi ne zaman gözaltına alındı? Hurriyet.com.tr’nin haberini okuyup kaçmaya çalıştıklarının kanıtı var mı? Bir kişi kaçtıysa da o şüphelinin haberi okuduğu nereden biliniyor? Bu kanıtlar ortaya konulmazsa Hürriyet’e yönelik suçlamalar bir varsayım olmaktan öte gidemez. Davutoğlu’nun, Hürriyet’in kaynağını açıklanması talebi de kesinlikle kabul edilemez.

Okurdan kısa kısa

Cafer Yarkent:
Yılmaz Tunçkol’u kaybettik. Bu güzel insanla Hürriyet’te tanışmış ve yazı işlerinde birlikte çalışmıştık. Muhteşem bir basın emekçisiydi. Gazetede ‘Hürriyet Müessesesi’nin başsağlığı ilanını göremedim, üzüldüm.

Bahri Ovalı: 16 Ekim tarihli Kelebek’te Prof. Dr. Osman Müftüoğlu’nun yazısında “Mercimekte hayat var” ve “Zeytinin yaprağı bile faydalı” başlıkları altındaki metinler tıpatıp aynı. Lütfen biraz dikkat.

Uğur Erman: Bugünkü (12 Ekim) spor sayfasında “İsviçre milli takımı futbolcusu Erkan Zengin” denmiş. Zengin, İsveç Milli Takımı’nın futbolcusu.

Emre B.: Dünya sayfasında “Perinçek davasında karar perşembeye” haberinde Vatan Partisi yerine İşçi Partisi Genel Başkanı yazılmış. (13 Ekim)

Cevdet Özcan: 16 Ekim’de 19. sayfadaki bulmacayı çözerken soldan sağa ikinci sorunun cevabının “moruk” çıkmasını hayretle karşıladım. Bu büyük bir saygısızlık. Unutulmasın ki, moruklar (!) da bulmaca çözer.

Beria Akyol: Cenaze törenlerinde ve olay yerlerinde yakınlarını kaybeden insanların çığlıkları “sinir krizi” geçirdi olarak ifade edilmesin lütfen. Bu insanların herhangi bir psikolojik sorunu yok, sadece acıları var.

Serdar Desticioğlu: İnternet sayfanızın müdavimi olarak haber linkleri arasına yerleştirilen reklamlardan şikâyetçiyim. Yeni uygulamada kapatma butonu çıkmadığından 8 saniye reklama bakmak zorunlu. Buna itiraz ediyorum.

Ali Gulel: Bugün Beşiktaş-Fenerbahçe maçı var ve iki koca sayfa bu maça ayrılmış ve istatistikler verilmiş. Hasan Ali’nin asist bölümünde sıfır yazıyor. Bursaspor maçında Van Persie’ye gollük pası (asist) veren kim? (27 Eylül)

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!