Renkler

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Paris'in ikinci işgali

Her Türk'ün hayatta bir kez yaptığı bir hatayı yaptım ve bayram zamanı kalkıp yurtdışı tura katıldım. Bunun travmatik etkilerini uzun yıllar boyunca çekeceğimi biliyorum. Bugün bunun acısını Fransızlar'dan çıkarmaya kararlıyım.

PARİS geçen bayram ikinci kez işgal edildi.

İlk işgali Almanlar yapmıştı.

İkinci işgal ile birinci işgal arasında katiyen bir fark yoktu.

Fransızlar birinci işgalde de hiçbir direniş göstermeden teslim olmuşlardı, ádetleri olduğu üzere ikinci işgalde de tepkisiz kaldılar.

Fransızlar İkinci Dünya Savaşı'nı İtalyanlar'dan bile daha başarısız yaşamışlardır.

İtalyanlar'ın Habeşistan ordusuna yenilmek üzereyken Rommel tarafından kurtarıldıkları hatırlanırsa, temelde ilkel yerlilerden oluşan bir orduya yenilebilecek kapasitedeki bir ülkeden bile daha başarısız olabilmek gerçekten de takdir edilmesi gereken bir yeteneksizlik örneğidir.

Bugün yaşları 30'dan fazla olan insanlara İkinci Dünya Savaşı'nın üç önemli komutanını say deseniz akla katiyen bir Fransız komutan gelemez. Bu mümkün değildir.

Akla Patton gelir. Montgomery gelir, tabii ki Rommel gelir ama bu kadar işte.

Fransız komutanın adını bulabilmek için ansiklopediye bakmanız gerekecektir.

Biyografisine ne yazarlar bilmem, ama başarılı diyemeyecekleri de kesindir.

Almanlar gelirken ‘‘Parisimize bir şey olmadı şükür Tanrı'ya’’ diye alkışlayan vatandaşlar, şehri kurtaran Amerikalılar gelirken de aynen alkışlamışlardır.

Bütün bunlar olurken savaşma kararı almış olan Londra bombardıman altında inim inim inliyordu.

Ben Paris'teki ilk günümde Arc de Triomphe'nin altından iki kez geçerek hem Türklerin işgalini kutladım, hem de Almanların burayı işgalinin sürmesine izin verilseydi bugün Fransa'nın dünyanın en güçlü devleti haline gelmiş olabileceğini de grubumuza deklare ettim.

Kimse benim bu fikrime katılmadı. Hatta benim saçmaladığımı söylediler.

Ve medeniyetin böylesine bir işgalin sürmesini kaldırmasının mümkün olmadığını da belirttiler.

Haklı oldukları yanlar da yok değil hani!

Şu Almanlar iyidirler de katiyen şarap üretmeyi beceremezler.

(Not: Bir önceki cümlede ‘iyidir, güzeldirler de’ demem gerekiyordu aslında. Ancak benim Almanlar'a güzel diyebilmem için 48 saat filan işkence görmem gerekir.)

Ürettikleri şaraplar ise aşırı tatlandırılmış meyve suyuna benzer.

Birden bunu hatırlayınca ülkeyi Almanlar'dan kurtaran Amerikalılar'a şükrettim ve bu konuyu unuttum.

°* * *

Ben sadece Türkiye'de sokaktaki insanların mutsuz suratlarla dolaştıklarını sanıyordum.

Paris'te gezince asıl mutsuzluğu burada gördüm.

Ay ne suratlar öyle, asfalt kaplanmış gibi, somurtuyorlar da somurtuyorlar.

Üstelik de inanılmaz derecede kabalar. Kendilerine nazik davranırsanız daha da kabalaşıyorlar.

Onlarla anlayacakları dilde konuşmayı hemen öğrendim.

İlk gün metroda giderken, bir ayı girdi vagona. Elinde dev bir spor çantası vardı.

Ve bunu çıkış kapısının tam önüne koydu.

Birkaç durakta insanlar bunun üzerinden atlayarak dışarı çıkmak zorunda kaldılar.

Sıra bizim durağa gelince ben aynen çantaya bir tekme vurup bunu yana ittim ve dışarı çıktım.

Arkamdan bazı sesler çıkardı, ancak ben mutluydum.

İkinci gün bir ara yağmur yağıyordu.

Kafelerin dış mekánlarını ısıtmışlar. Dışarda oturup kahve içelim dedik.

Yağmur almayan sadece iki iskemle vardı.

Bir başka ayı bu iskemlelerden bir tanesine torba koymuştu.

Masaya yaklaştık, istifini bozmadı. Okuduğu gazeteden kafasını kaldırıp mel mel suratımıza baktı, sonra yine gazetesini okumaya devam etti.

Ben de torbayı alıp masasına fırlattım.

O da garip sesler çıkardı.

Fransız makamlar bu dediğime şimdi kızacaklar ama ben bavuluma 200 bin voltluk düşük amperli elektrik şok aletimi de koymuştum.

Bu o an yanımdaydı. Bunun Paris'te taşınması mutlaka büyük bir suç filan oluşturuyordur buna eminim.

Kilidini açtım, cebimde aleti kavradım ve dönüp adamın konuşan suratına baktım.

Ben yorgun olduğumda şaşı bakarım. Aşırı yorgun olduğumda ise şaşılığım feci hal alır.

O anda çok yorgundum, çünkü Fransızların işçileri ezmek için yaptıkları o rezalet büyük bulvarlarda yürümek zorunda kalmıştım.

O halde adama bakınca adam birden sıfırlandı. Tahmin ediyorum ki hayatta kimse ona bu kadar feci gözlerle bakmamıştı.

Sustu hemen. Ben de şok aletimin kilidini tekrar kapadım ve kahvemin tadını çıkardım.

Yazarın Tüm Yazıları