Rektör Ermeni kökenliymiş

RAMAZAN Toprak adlı AKP milletvekili, çok önemli bilimsel bir gezi için Almanya’ya gitmiş.

Gezinin amacı şuymuş:

ATOM düzeyinde yeni üretim biçimlerinin şekillendirildiği ‘nano teknoloji’ alanındaki son gelişmeleri incelemek...

Ramazan Toprak
Bey, yaptığı incelemeler sonunda, insanlığın teknoloji alanında nerelere ulaştığını yakından görmüş ve tabii durumdan acayip etkilenmiş.

Herhalde ‘Gávurlar yapıyor abi’ filan diye bir tepki de koymuştur, artık orasını bilemiyorum.

* * *

Bu acayip bilimsel gezinin ardından Ramazan Toprak, Münih’te Goethe Otel’de Türk sivil toplum temsilcileriyle bir görüşme yapmış.

Konu Türkiye’deki ‘Rektörler ayaklanması’na gelmiş.

‘Bizimki’, burada yaptığı ‘aydınlatıcı’ konuşmada şunları söylemiş:

‘Yüz rektör Van’a yürüyecekmiş. Ermenilerin göz diktiği Van’a biz Ermeni kökenli Yücel Aşkın’ı rektör atıyoruz...’

Bu arada AKP Isparta Milletvekili Emin Bilgiç de üniversitelerde bilim yerine siyaset üretildiği saptamasını yaptıktan sonra şunları söylemiş:

‘Hiçbir devlet üniversitesinde geleceğin teknolojisi olarak görülen nano çalışması yok. YÖK ve rektörler bilimsel üretim yerine Van’a giderek bağımsız yargı üzerinde baskı oluşturma gayreti içinde.’

Emin Bilgiç
haklı.

Gerçekten de bizim üniversitelerimizde ‘nano teknoloji’yle filan ilgilenilmez.

Fakat bunun tek sorumlusu YÖK ve rektörler midir?

Şu sorunun yanıtını verelim:

Parlamentosunda köken avcılığı yapan milletvekillerinin bulunduğu bir ülkenin üniversitesinden ne beklenir ki?

Ne yani?

Bir milletvekili, bir rektör için ‘Ermeni kökenli’ diyecek...

Ya da...

YÖK Başkanı çıkıp ‘Rektörü savunmak cumhuriyeti savunmaktır’ diye tuhaf tepkiler ortaya koyacak...

Ve böyle bir ortamdan ‘atom düzeyinde yeni üretim biçimlerinin şekillendirildiği ‘nano teknoloji’ alanında gelişme’ filan çıkacak.

Ne demişti İsmet Paşa?

‘Hadi canım sen de.’

Karısına kafa atan DOÇENT

HAYIR, hayır... Doçent Deniz Gökçe’nin karısına kafa atmasıyla, İbrahim Tatlıses Bey’in vukuatları arasında bir kıyaslama yapıp, ‘Doçentler de karılarını dövüyor birader. Demek ki meselenin eğitimle bir ilgisi yokmuş’ tarzında demode bir saptama yapmayacağım.

Ya da...

Bu trajik olaydan yola çıkıp sözü, Tatlıses’in, ‘Kadınlar... Bizim kadınlarımız... Yemek tuzlu olduğunda tabağı kafasına fırlattığımız kadınlarımız...’ diye döktürdüğü o hisli makalesine getirip, Deniz Gökçe Bey’den de ‘Kadınlar... İcabında kafa attığımız kadınlar... Bizim kadınlarımız’ diye makale yazmasını istemeyeceğim.

Yani olayı makaraya sarmayacağım.

Bunların yerine sadece bir bilgiyi aktarmakla yetineceğim:

Efendim, iktisat doçenti ve aynı zamanda spor yorumcusu olan Deniz Gökçe Bey, ‘Eurobasket 2001’ finallerini izlerken, bir fotoğrafçıya kafa atmış.

Aşağıdaki satırlar, olaya tanık olan Emre Alkış’ın 2001 yılında kaleme aldığı ‘İzlenimler’den alıntılanmıştır:

‘Deniz Gökçe, Almanya maçının sonlarına doğru, önünde bir poz çekmek için ayaklanan fotoğrafçıya diklendi. Bir sonraki enstantanede ise ekonomi profesörü unvanlı bu ‘spor adamı’nın, fotoğrafçıya kafa attığını gördüm!’

Yani?

Deniz Bey’in ‘Kafa atarak can acıtmak’ gibi bir hobisinin olduğu saptamasını yapabilirmişiz gibi geldi bana.

Siz ne dersiniz?
Yazarın Tüm Yazıları