Reklamı politikacılar sevdirdi

Güncelleme Tarihi:

Reklamı politikacılar sevdirdi
Oluşturulma Tarihi: Aralık 18, 1997 00:00

Beş kıtada ve 75 ülkede faaliyet gösteren dünyanın önde gelen reklam kuruluşlarından Havas Advertising ile Euro RSCG, Türkiye'de de bir ortak buldu. KLAN iletişim Hizmetleri A.Ş ile imzaladıkları lisans anlaşmasını kutlamak için Türkiye'ye gelen Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Jacques Seguela, reklamın geleceği üzerine konferans verdi. Ona göre 2000 yılında reklamın istikbali var. Yılda iki yüz saat uçan ve her hafta başka bir ülkeye gerek konferans gerek iş anlaşmaları için giden Seguela iki gün için Türkiye'deydi. İşlerinin yoğunluğu, zamanının kısalığına rağmen onu yakaladık ve dünden yarına reklamı konuştuk.Hala anneniz sizin genelevde piyanist olduğunuzu mu sanıyor?- Annem maalesef hayatta değil ama yaşamının sonuna kadar öyle zannetti... 1980'lerin başında Fransa'da reklam çok kabul görmüyordu. Ancak François Mitterand sayesinde kabul gördü ve moda olmaya başladı. Bir sosyalistin genelde sağın kullandığı bir araç olan reklam kampanyasına yönelmesi Fransızları çok şaşırttı. Ve sonunda Fransızlar tarafından reklamın benimsenmesi, sevilmesi politika sayesinde oldu. Bugün her ne kadar Fransızların yüzde doksan ikisi televizyonlarda çok reklam olduğundan şikayetçiyse de yüzde yetmişi reklamları seyrediyor. Ben reklamda üç döneme de tanık oldum. 1960-70'li yıllar reklamın başlangıç dönemleriydi. Sonra reklamdan iletişime geçtiğimiz dönemi yaşadım. 1980-90'lı yıllar ve şimdi iletişimden bağlantıya geçiliyor. Bu döneme bayılıyorum. Reklamlar siber ekranda yakalayacak insanları. Yarın markalar doğrudan tüketiciyle ekranda buluşacak. Herşey interaktif olacak. Ve tüketim toplumundan bilgi, enformasyon toplumuna geçilecek. 2020-2030'lu yıllarda her iki alışverişten biri evden yapılacak. Küçük ekran dünyanın en büyük mağazası haline gelecek. Hatta bir kişinin hangi saatte eve geleceğini bilip o saatte istenen reklam o kişiye gönderilecek. Siber reklam ne kadar bilgi doluysa o kadar tüketiciyi cezbedecek. Bu yüzden dünyadaki tüm ajanslarımı multimedya'ya sokmaya çalışıyorum. Size bu yüzden mi siber reklamcı diyorlar?- Çünkü bir multimedya şirketi olan Connect World'ü kurdum. Ve siber reklamla ilgili ilk CD Rom ‘‘Cyber Pub’’ı yayınladım.Reklamın geleceğiBir başka adınız daha var. Prima reklamcı...- Belki de ülkemde en yaşlı reklamcı olduğum içindir. Ve belki de en medyatik reklamcıyım. Şu ana kadar 13 kitap yazdım. Her ülkede konferanslar veriyorum. Televizyonlara çıkıyorum. Ama daha çok 35 yıldır çok kültürlülüğü ön plana çıkaran reklamlar yaptığım ve bazı tabuları kırdığım için tanınıyorum. Çok da eleştirildim...Geleceğin reklam teknikleri...- Teknoloji değişecek ama teknikler aynı kalacak. Hayalgücü, yaratıcılık yine beyaz kağıdın üzerinde şekil bulacak. Düşünce beyaz kağıdın üzerinde oluşacak. Hiçbir bilgisayar reklamın yaratıcı eyleminin yerini alamaz. Teknoloji değişecek. İletişim iki yüz yıldan bu yana otuz milyon kez daha hızlı gerçekleşiyor. Reklam haber gibi, hızlılık konusunda etkin olmaya çalışacak. Hatta kampanyalar bir gecede hazırlanacak, belki bir gecede tüketilecek. 2000 yılında bir reklam devrimi yaşanacak. Türkiye'de yeni bir ortak buldunuz kendinize. Klan iletişim hizmetleri. Neden Türkiye'yle bu kadar ilgileniyorsunuz?- Türkiye'yi her zaman çok sevdim. Birincisi 1955 yılında eski bir Citroen'le Türkiye'ye geldim, bütün Anadolu'yu gezdim ve oradan Pakistan'a gittim. Aynı zamanda ilk kitabımın ‘‘Anneme Reklamcı Olduğumu Söylemeyin, O Beni Genelevde Piyanist Zannediyor’ en çok sattığı ülkelerden biri Türkiye'ydi. 120 bin satıldı. Mesut Yılmaz'ın kampanyasını yaptım. Bence bir tüketim toplumu olmayı başarmış ülkeniz. Doğuyla batı sentezini gerçekleştirmiş bir ülke. Bu tüketim sürecinde demokratikleşme söz konusu. Çin ve Rusya örneğinde görüldüğü gibi. Demokrasinin gerçek koruyucusu ise iyi yapılmış bir reklamdır. Çünkü reklam demokrasinin sponsorudur. Bütün özel radyo ve televizyonları reklam finanse eder. Fransa'da bu oran gazeteler için yüzde 70. Bu ülkelerde çoğulculuğu reklam sağlıyor. İster sağ, ister sol olsun tüm tüketiciler için en önemli gereksinim. Reklam hangi ülkede olursa olsun, dayandığı konseptler global. Markalar giderek evrenselleşiyor. Giderek daha az hayal kurulan bir dünyada reklam düşsel bir vektör olarak çıkıyor karşımıza.Geçmişe oy verilmezTürk reklam sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz?- Son on yılda çok aşama kaydetti. Türkiye'deki reklam sektörünün yaratıcı gücü bence giderek Fransa ve İngiltere'yi yakalıyor. Enternasyonal bir konseptte ama kendi kültürünü yansıtan reklamlar. Bir ülke bunu başardığı taktirde kendi öz reklam kültürünü oluşturmuş olur. Mesela Fransa o kadar reklama doydu ki, artık Fransa'da reklam kimliğini kaybetmeye başladı. Şunu unutmamak gerekiyor:‘‘Reklamda çok reklam, reklamı öldürüyor.’’Türkiye'de büyük bir reklam potansiyeli var ve bundan yararlanamak lazım.Bir demecinizde siyasi kampanyada lider seçimi kazanır, reklam değil demiştiniz. O zaman neden reklama ihtiyaç var?- Benim tespit ettiğim dört büyük kural var. İnsanlar bir lidere oy verirler partisine değil. Seçimde belirleyici olan o liderin karakteri ve davranışlarıdır. Bir ideolojiye değil düşünceye oy verilir. Bu yüzden adayın bir vizyonu, ülkesi için belirlemiş olduğu bir politikası olması gerekir. Geleceğe oy verilir geçmişe değil. Her zaman gelecek için projeksiyon yapmak gerekir. Sonuncu kural ise en çok seçilmek isteyen lidere oy verilir. Mesut Yılmaz'ın kampanyasını yapmıştım. Ve şimdi onun o dönemde çok fazla seçilmek istemediğini düşünüyorum. Politik kampanyada reklamın görevi bu kuralları görüp, lider üzerine oynamaktır. 1991'de Mesut Yılmaz'ın kampanyası için kullandığınız sloganların Türk kültürüne ve Türk halkına uyum sağlamadığı eleştirileri yapıldı...- O sloganlar benim değil Türk reklamcıların eseriydi. On başarılı siyasi kampanya yaptım. Ben teknikleri anlatırım. Ve adayın kendisi gibi olması için yardım ederim. Son zamanlarda seçmenlerin bilinçlendiğini gözlemliyorum. Adayları oldukları gibi kabul ediyorlar ve daha bilinçli oy kullanıyorlar. Ben soldan bakıyorumPeki siz siyasi yelpazenin neresindesiniz?- Solunda. Gönlüm her zaman solun kazanmasından yana. Son siyasi kampanyamın Leonel Jospin olmasını istiyorum. Umarım gelecekte Başkanlık seçimlerini kazanır. Bu da benim son kampanyam olur.Takdir ettiğiniz devlet adamı var mı?- Ülkemde Leonel Jospin. Dünyada Bill Clinton. O başkanlığı bir spontan ve aynı zamanda hesaplanmış bir basitlikte yapıyor. Tüm iletişim kodlarını kırmış durumda. İçinden geldiği gib konuşuyor. Dünyada bir dram gerçekleşmişse, beş dakika sonra kendi düşüncesini ya da tavrını çok net, 7'den 70'e herkesin anlayabileceği bir ifadeyle ortaya koyuyor. Ve açıklamalarını hemen o anda televizyonlar yayınlıyor. Clinton pedagoji bilen bir devlet adamı. Ne çok fotojenik, ne çok akıllı ama iletişimde çok ama çok becerikli ve devlet işlerini idare etmede çok usta. Bir devlet adamı için en önemli kalitenin zeka olduğuna inanmıyorum. Çok zeki olduğunuzda entellektüellik devreye giriyor ve ister istemez o olayda kişiliğiniz ön plana çıkıyor. Böylece hikayeyi değiştirebiliyorsunuz. Oysa Clinton kendi kişiliğini olayların arkasında tutan bir devlet adamı. Kendi PR’ımda başarısızımSürekli sahnedesiniz. Reklamlarda oynuyor, televizyonda röportajlar yapıyorsunuz. Kendi PR'ınızı kendiniz mi yapıyorsunuz?- Kendi PR'ımı çok başarısız yapıyorum. Çünkü her türlü iletişim fırsatı beni ilgilendiriyor ve ne zaman bir televizyon çağırsa koşarak gidiyorum. Müşterilerime ‘‘yapma’’dediğimi kendim yapıyorum. Beni televizyonda seyreden müşterilerimin yarısından küfür yiyorum. Belli bir PR stratejisi gütmeden, düşünmeden konuşuyorum. En son gösterdiğim reaksiyonlar üzerinde düşünüyorum. Bazen çok geç oluyor...Tüm medyatik hatalarım beni ilgilendiriyor. Bir çeşit kobay gibi görüyorum kendimi. Mesela normal bir reklamcı olsaydım her türlü politik kampanyanın uzağında durur ve sadece politik konulara eğilirdim. Böylece risk almaz
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!