Rejimin meşruiyeti ve laiklik

GAZETELERE yansıyan neşeli görüntülere bakanlar Başbakan Tayyip Erdoğan ile CHP Lideri Deniz Baykal’ın neşeli bir sohbet fırsatı yakaladıkları için pek sevindikleri izlenimini edinebilirler.

Daha doğrusu TBMM’nin eski Cumhuriyet Senatosu salonunda önceki gün düzenlenen Milli Egemenlik Sempozyumu’na ilişkin haberleri okuyuncaya kadar biz öyle zannettik.

Ama anlaşılan bu ikili yer yer çatışan (ki normaldir) yer yer de örtüşen ilginç görüşlerini orada, herkesin gözü önünde masaya sermişler. Ama resmin havasını pek de bozmamışlar.

Önce belirtelim:

İzleyicilerden birinin sorusunu yanıtlarken Deniz Baykal’ın söylediği çok önemli bir söz var. Baykal, askeri müdahaleler sırasında müdahalecilerin, eylemlerini meşru göstermek için sığındıkları İç Hizmet Yasası’nın ilgili hükmünü değiştirmeyi öngören bir öneri gelirse CHP olarak bunu desteklemeye hazır olduklarını söylemiş.

Yıllardır ‘jakoben’likle suçlanan, ‘askere güveniyor’ denen CHP’nin ‘demokrasinin meşru gördüğü kural ve usuller dışında hiçbir yola göz dikmediğini’ bu kadar açık şekilde dile getirmesi çok önemlidir. Deniz Baykal’ın tutumu ve beyanı kutlanmaya değer önemdedir.

İlginçtir:

Hazırlıksız olduğu için mi, ‘temkini elden bırakmayalım’ diye düşündüğü için mi, her nedense Sayın Başbakan bu kadar olumlu -ve AB standartları açısından bakınca hemen üstüne atlaması gereken- sözlere ‘Elbet böyle bir öneri getiririz’ türü bir yanıt vermemiş.

Ama mühim değil. O da olur.

Sempozyumun bizim önemsediğimiz ikinci dikkat çeken olayı, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bir türlü çözemediği şu laikliğin tarifi meselesi...

Sayın Erdoğan biliyorsunuz ‘Milli Selamet’çi ve ‘Refah’çı dönemlerinde, hem laikliğe hem de demokrasiye temelden karşı idi.

Neyse ki Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde Erdoğan hem demokrasiyi öğrenmiş (nitekim demokrasiye artık amaca ulaştıracak otobüs diye bakmıyor), hem de Türkiye’deki demokrasiyi Avrupa Birliği standartlarına kavuşturabilmek için azmetmiş görünüyor.

Ama sıra laikliğe gelince Sayın Başbakan bir türlü aynı gelişmeyi gösteremiyor.

Gerçi laikliğe alenen karşı değil artık. Hatta 3 Kasım seçimlerinden önce söylediği, sonra da birkaç kere tekrar ettiği bir görüş vardı:

Biz 1982 Anayasası’nın gerekçesindeki laiklik tarifini benimsiyoruz’ diyordu. Bunun nedeni söz konusu gerekçede laikliğin sadece ‘din ve vicdan özgürlüğünü koruyan bir ilke’ olarak sunulmasıydı.

Sayın Erdoğan’ın sempozyumda yaptığı konuşmadan anlıyoruz ki ‘laik devletin (işleyişini) dini normların belirleyemeyeceğini’ de bu tanımlamaya eklemiş. Ama hálá laik rejimi korumak için gerekli duyarlılığı benimseyecek noktaya gelememiş.

Bir de o noktaya gelse... O zaman eminiz ‘meslek okullarını mağduriyetten kurtarma’ gerekçesiyle savunduğu İmam Hatip Lisesi mezunlarını uzun vadede ülkenin kaderine hakim kılma projesini terk eder.
Yazarın Tüm Yazıları