Rejim değişti farkında mısınız?

BAŞTAN belirteyim. Kastım düzenin değişmesi değil. Partneri hep aynı kalsa da ülkede "düzen" zaten arada bir değişir. Türk milleti İslamcısı ile Laikçisi ile arada bir yaşadığı bu "değişikliğe" alışıktır.

Ben rejimden bahsediyorum. Rejim değişti.

21 Ekim günü Türkiye’de rejim milletin oyları ile değişti! Ama merak etmeyin! Şeriat falan gelmedi.

Türkiye’de 21 Ekim 2007 günü parlamenter-demokratik rejim sona ermiştir.

Yerine başkanlık rejimi mi gelir, yarı-başkanlık rejimi mi gelir, şimdiden kestiremiyorum ama artık bu ülke parlamenter-demokrasi ile yönetilemez.

Millet cumhurbaşkanını kendisi seçmeye karar verdiği anda, ama bilerek-ama bilmeyerek parlamenter demokrasiye son vermiştir.

Hükümet, "parlamenter demokrasiyi köstekliyor" diyerek cumhurbaşkanının yetkilerini kısmak üzere yola çıkmış, ama şimdi cumhurbaşkanın yetkilerini daha da artırmak zorunda kalacağı bir sürece girmiştir. Bundan dönüş yoktur. Böylece de korumak, hatta güçlendirmek istediği parlamenter demokrasiyi hukuken olmasa bile fiilen sona erdirmiştir. Millet tarafından seçilecek yeni cumhurbaşkanı ile ülkede yeni bir rejim yürürlüğe girecektir.

* * *

Düşünün bu ülkede %30-35 oy ile hükümet oluşturuluyor. Ancak, artık cumhurbaşkanı en az %51 millet oyu ile seçilecek.

%30-35, hatta şu anda olduğu gibi %47 desteğe sahip bir başbakan mı daha güçlüdür, yoksa tek başına en az %51 destek almış cumhurbaşkanı mı daha güçlüdür?

Hele hele; başbakanın başka partiden, cumhurbaşkanının başka partiden olduğunu düşünün!

Cumhurbaşkanının iktidar partisinden olacağını kim garanti eder? Bugün ABD’nin durumu ne demek istediğime güzel bir örnektir.

Dünyada rejimini en iyi oturtmuş ülkelerden birisi olan ABD’de bile sık sık Beyaz Saray ile Kongre arasında yetki çekişmesi yaşanmıyor mu?

Görün bakın, başbakan ile seçilmiş cumhurbaşkanı farklı partilerden olursa, o zaman ülkede kıyamet nasıl kopar!

* * *

Türkiye Cumhuriyeti, artık ister istemez, cumhurbaşkanının yetkilerini güçlendirici anayasal, yasal düzenlemeleri yapmak zorundadır.

Bir ülkede tek başına %51 oy almış bir kişi ne parlamentoya, ne hükümete tabi olmaz, olamaz. Hele hele sembolik bir devlet temsili görevi ile yetinmesi hiç mümkün değildir.

Tek başına milletten %51 oy alan kişi artık devleti değil, milleti temsil eder. Siyaset yapmak asli görevi haline gelir.

Bir hayal edin; Turgut Özal, Süleyman Demirel gibi güçlü karakterler/gerçek liderler bugünkü yetkileri ile ve TBMM tarafından cumhurbaşkanı seçilmelerine rağmen hükümetlere neler çektirmişlerdi!

Bu yapıdaki liderlerin bir de %51 millet desteği ile o makama geldiklerini düşünün. Kenarda durmaları, sembolik görev yapmaları mümkün müdür?

Tersten soralım; en az %51 destekle Köşk’e yolladığı bir cumhurbaşkanı varken, hele hele oy vermediği parti hükümette ise, cumhurbaşkanını kale almadan, hatta ilk sözü ona vermeden hükümetin karar almasına milletin önemli bir bölümü rıza gösterir mi?

İşte asıl o zaman millet gerçekten bölünmez mi?

İşte o zaman "kimin dediği olacak" kavgası çıkmaz mı, ülke kaosa sürüklenmez mi?

* * *

Adı henüz konmamış yeni rejimimiz hayırlı uğurlu olsun!
Yazarın Tüm Yazıları