Reiki’ye devam...

Güncelleme Tarihi:

Reiki’ye devam...
Oluşturulma Tarihi: Nisan 26, 2004 14:47

Geçen haftaki “Mistik çağı’na hazır mısınız?” yazımdan sonra sizden yüzlerce mail geldi. “Ben de istiyorum. Ben de... Ben de...” diyordu çoğunluk. -de’yi yanlış yazıp “Bende istiyorum” diyenler de oldu tabiiJ Bana farklı farklı mesajlar verdiniz. Ama belki de sizden aldığım en büyük mesaj, hiçbirinizin soruma cevap vermeyişinizdi! Farkında mısınız bilmiyorum ama hiçbiriniz “Evet, ben mistik çağı’na hazırım” demedi. Belki de diyemedi...

Haberin Devamı

İşte bu yüzden bu konuyu biraz daha kaşımaya karar verdim. İlk olarak şunu söylemek istiyorum. Ben, yazılarımı beni okuyanlar için değil bana yazanlar için yazıyorum. Ortaçağ’dan kalma “sen yaz, ben sadece okurum” temelli okur-yazar ilişkisi bana hiç sıcak gelmiyor. Reiki konusunda da sizden aldığım ışık doğrultusunda konuya devam ediyorum.

 

Bu konuya bu kadar ilgi duyuşunuzun beni çok mutlu ettiğini söyleyebilirim. Reiki master’ımın adını iyi ki de vermemişim! İletişim bilgilerini tek tek aldınız benden... Parmaklarıma kramp girdi ama sağlık olsun.

 

“Huzur İslamdadır” şeklinde tek cümlelik bir mail gönderen arkadaşımızın Reiki hakkında bilmediği şey, Hz. İsa ve Hz. Muhammed’in Reikivari bir enerjiyle şifa dağıttığına dair ciddi tarihsel kayıtların olduğuydu. Zaten, Reiki’yi bulan Dr. Mitsui’yi harekete geçiren olay bir öğrencisinin ona sormuş olduğu “Neden biz de İsa gibi ellerimizle insanları iyileştiremiyoruz?” sorusu. Bu nedenle altını tekrar çiziyorum. Reiki ne dinlere bir alternatif ne de “modern” tıbba bir alternatif. O sadece Reiki. O bir anlayış. Onun dünyasına girmeden yapılacak her yorum boş.

Haberin Devamı

 

Geçen hafta yazım Pazartesi yayına girdi. Salı akşamı ise, Reiki 21. gün deneyimleri paylaşma toplantımız vardı. 21. gün toplantısının anlamı, kendinizi evrensel enerjiye açtıktan sonra bedeninizin 21 gün boyunca kendini temizlemesinden ileri geliyor. İki Reiki olayı elimde olmadan aynı haftaya denk geldi. Akşam toplantısında master’ımız birkaç yeni teknik gösterdi. Herkesin geçen 21 günde yaşadıklarını paylaştığı bu toplantıda benim bu olaya olan inancım bir kat daha arttı. Evrensel akımdan aldığım frekansif pay, yükseldi bu yeni tekniklerle. Artık, ellerimin ucundaki enerji çok daha güçlü hale geldi.

 

Haberin Devamı

Bazılarınıza şaka gibi gelebilir... Reiki 1 olduktan sonra hayatınızın sonuna kadar ellerinizin ucunda oluşan bir karıncalanma ile birlikte yaşamaya başlıyorsunuz. Bu karıncalanma, evrenden aldığınız şifa enerisinin ta kendisi. Yararlanın ya da olmaz öyle şey diyip yararlanmayın. Değişen birşey yok. O, orada durmaya devam edecek. Emrinize amade bir biçimde... Bu enerji ücretsiz bir enerji! Kimse size ay sonunda fatura göndermiyor. Free TV gibi düşünün. Bulunduğunuz ortamda yayın zaten var. Tek yapmanız gereken alıcınızın ayarlarını yaptırmak. Eğer, ilkel bir televizyon kutusunun dünyadaki frekanslara açık olduğuna inanırken diğer yanda da insan bedeni gibi muhteşem bir yapının değişik frekanslara açık olabileceğine ihtimal vermiyorsanız bu gerçekten sizin sorununuz. Ve size bu sorundan kendinizi kurtarmanızı öneririm.

Haberin Devamı

 

Şu soru akıllara geliyordur mutlaka. Reiki her hastalığı geçiriyor mu? Cevap basit. Geçirebilir ama geçirmiyor! Çünkü, şifa üçlü bir anlaşma. Hasta-şifacı-evren arasında üçlü bir anlaşma. Taraflardan biri istemezse şifa kesinlikle gerçekleşmiyor. Reiki’ye göre hastalık da sevgiyle yaklaşılması, süresince birşeyler öğrenilmesi gereken bir durum. Ve de yaşadığımız hastalıkların kökeni bizim psikolojimiz. Yenibir okuru Selda Talaakar’ın size önerdiği Hastalık- İyileşmeye Giden Yol / Mimoza yayıncılık kitabında da göreceğiniz üzere büyük-küçük bütün hastalıkların psikolojik nedenleri var. Örneğin kanser, “affetmemek” ve “affedilmemek”ten kaynaklanıyor.

Haberin Devamı

 

Reiki ve genel anlamda da mistik konusu çok derin, ucu bucağı olmayan bir konu. Ben kendime şu soruyu soruyorum son günlerde. Neden? Neden? Neden? İnsanoğlu böyle bir mucizeyi kontrol edebilmenin yolunu bulmuş. Her bireyi, İsa peygamber gibi elleriyle şifa dağıtabilir hale getirmenin yolunu bulmuş. Ben bu aleme girince dünyam değişmiş. Peki bu olay neden flaş haber olarak duyurulmuyor sağda solda? Neden?

 

Sanıyorum yanıtları buldum.

 

Reiki’nin sansasyonel hale gelmeyişinin nedenleri:

 

1-     Reiki bir Amerikan icadı değil! Amerikan kültürünün ürünü değil. Amerikan kovboylarının geliştirdiği bir teknik değil. Tam tersine, Amerikan kültürel emperyalizminin silmeye çalıştığı “Doğu”nun bir ürünü. Eğer böyle olmasaydı, emin olun bir Holywood filminde Brad Pitt’i sabah kalktığında çakralarına enerji yüklerken görüyor olacaktık!

Haberin Devamı

 

2-     Kapitalizm, Reiki’den pek hoşlanmıyor. Reiki ona bir ekmek kapısı sunmuyor zira. Reiki bir pazar değil. Tam tersine, başta sağlık sektörü gibi birçok pazarın dengelerini altüst edebilecek “çıkıntı” bir olay. 100 milyon lira veriyorsunuz ve bir ömür boyu sınırsız kullanıyorsunuz. Öyle gıdım gıdım kontör kontör de değil. Sınırsız kullanıyorsunuz. Dev tesislerde üretilebilecek birşey de değil. İnsanlardan insanlara direk olarak yayılıyor. Tıpkı hayvancılık sektörünün vejeteryenliğin sesini duyurtmaması gibi bir durum.

 

3-     Biz Reiki gibi şeylerden korkuyoruz. Ve asıl önemli neden de bu.

 

Birinci ve ikinci maddelerle ilgili olarak yapabileceğimiz hiçbirşey yok ne yazık ki. Bu nedenle üçüncü maddenin üzerine biraz daha fazla gitme taraftarıyım. Size bir arkadaşımla aramda yaşadığım bir diyaloğu aktaracağım. Demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız.

 

Bir yazar arkadaşımla Reiki’yi tartıştık geçen hafta. Kitapları onlarca baskı yapan çok başarılı, çoğunuzun adını duymuş olabileceği gerçek bir fikir önderi bir arkadaşım ve benim aramda geçiyor konuşma. Şunu da söylemeliyim, yazdığı fikirlerini çok takdir ettiğim bir isim kendisi.

 

buRAK- Reiki olayları böyle böyle... Adresini vereyim sen de gitsene

O- Sen önce masadaki şu kitabı düşüncelerinle kıpırdatır seviyeye gel ben o zaman giderim!

buRAK- (Deyim yerindeyse “oha fffalan” olarak) Nasıl yani?

O- Ben inanmak istemiyorum böyle şeylere.

buRAK- Niye?

O- Çok ters geliyor bana.

buRAK- Yahu bir gününü ayır git. Sonra da aklına yatmazsa en kötü bana küfredersin. Birşey kaybetmezsin. Sen ki, insanlara fikir önderliği yapan birisin. Sen de kendini yeni fikirlere kapatırsan işimiz iş.

O- Yok yok. Sen kitabı kıpırdat. Ben o zaman giderim.

buRAK- Paradigmanın yerinden oynamasından korkuyorsun değil mi?

O- Belki de...

 

Arkadaşım benim ilk başlarda yaşadığım korkuyu atlatamamıştı. Koca adam küçük bir çocuk olmuş kitabı kıpırdatmaktan bahsediyordu! “Bilmiş insan sendromu” olarak ifade edebileceğim o şey, onu engelliyordu. Öyle ya, bu yaşa kadar kırmızı zannettiğimiz hatta herkese “bakın bakın nasıl da kırmızı kırmızı dönüyor?” dediğimiz dünyanın mavi olduğunu öğrenmek de vardı işin ucunda.

 

Galiba yaşadığımıza inanmakla inandığımıza yaşamak arasında bir tercih yapmanın zamanı geldi. Bu olay, önümüzü kapatıyor çünkü. Ya inandığımız yanlışsa? Ya dünya gerçekten kırmızı değil de maviyse? Eğer, dünyanın zannettiğinizden farklı bir renkte olduğunu öğrenmenin şokuna hazırlıklıysanız, Reiki tam size göre...

 

 

burak@strategica.gen.tr

 

buRAK özDEMİR'in yenibir.com'da yayınlanan diğer yazıları:

 

Kızarmış Kreatif Tavuk!
Alaturka iletişim prensipleri
Deja-vu Kültürü!

En zengin 100 dünyalının başarı sırrı

Kariyer planı out marka planı in

Medeniyetin Panzehiri

(Marka olmayı) Düşünüyorum o halde varım  

Geçse de gençlik çağı...

Demokra-sirk

Hayatın anlamını bulmuştum ama evde kaldı!!

Yaratıcılığı öldürmenin yolları

Mucize Test: Dehâmetre

Mistik çağına hazır mısınız?
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!