Refah'ın fazileti

Ege CANSEN
Haberin Devamı

Hepimiz zor durumdayız. Refah Partisi kapatıldıktan sonra ‘‘oh oldu!’’ demek ne kadar anti-demokratik ise ‘‘yazık oldu’’ demek de o kadar anti demokratiktir. Çünkü, dincilerin ‘‘demokrat’’ olmak gibi hiçbir iddiaları yok. Onların kendileri için seçmedikleri bir ‘‘batı medeniyeti değerini’’ onlar için savunmak, demokrat olmak uğruna demokrasiden vazgeçmeyi istemek kadar safdillik haline dönüşebilir. Kaldı ki; demokrasi de bizatihi ‘‘kutsal’’ bir şey değildir. Kutsal olan Türk milletinin medeniyet yolunda ilerlemesi ve halkının mutluluğudur. Demokrasi, var olan yönetim biçimleri içinde, insan topluluklarının yönetiminde en az sakıncası olanıdır. O kadar.

Türk milletinin Orta Asya'dan başlayan uzun yürüyüşü devam etmektedir. Bu yürüyüş sadece coğrafi anlamda değil, manevi bağlamda da ‘‘batı’’ya doğrudur. Türk milleti, Batı'ya giderken İslam'la karşılaşmıştır. Yine yoluna devam etmiş, ‘‘laiklik’’le tanışmıştır. Türk milletinin ‘‘en gelişmiş Müslüman toplum’’ olması, bir tesadüf değil, bu yürüyüşünde duraklamamış olmasının sonucudur.

Osmanlı'da yenileşme hareketlerinin öncüsü bizzat padişah olmuştur. O padişahlar, aynı zamanda ‘‘halife’’ olmak şerefini de taşıyordu. Osmanlı hanedan soyundan gelen kısaca ‘‘halife torunu’’ olup da ‘‘Refah Partisi’’ çizgisinde bir yaşam biçimini tercih eden tek bir kişi yoktur. Bu hal Osmanlı'nın, tarihi gelişim hattının doğal sonucudur. Olaylara bu perspektiften bakınca Atatürk'ü, Osmanlı felsefesini yaşatan ve yücelten kişi olarak görmek gerekir. Atatürk'ün hilafeti ilgâsı, sadece siyasi ve idari bir zarurettir. Bu yüzden yapılmıştır. Refah hareketi, Osmanlılığın tersidir.

Türkiye'nin yönetimine talip olanlar, iki şeyi içine sindirmelidir.

Birincisi, bu toplumun kimliği İslam'la yoğrulmuştur. İslam'ın aşağılanması onu üzmektedir. İslam'ı yücelten her konuşma ise onu mutlu etmektedir. İkincisi, bu toplumu ileri götürecek fikirler ve kurumsal düzenlemeler ‘‘batı’’ kaynaklı olmuştur ve olmaya devam edecektir. Türkiye'de, Batı'dan kopma hareketlerine direnen ve ileride de direnecek çok kuvvetli bir sosyal altyapı vardır. Bunu sadece Silahlı Kuvvetler olarak görmek yanlıştır. Bilimi, hayatta en hakiki mürşit olarak kabul eden insanların sayısı, siviller arasında da zannedildiğinden çoktur. Üstelik bu kesim, genellikle meslekli kadrolarını oluşturmaktadır. Sayılarının üstünde siyasi bir ağırlıkları vardır.

Şüphe yok ki; Refah'a oy vermiş olanlara, siyaset yasaklanmamıştır. Onların oyları, azalarak veya çoğalarak bir yerlere gidecektir. Bu da Refah meşrebine yakın bir siyasi parti kurulmasını adeta zorunlu kılmaktadır. Olması gereken, bu partiyi hepimizin içine sindirmesi, bu yeni parti yöneticilerinin de Türkiye gerçeğini inkâr etmemeleridir.

SON SÖZ: Gerçeği görmek, gerçeğin tamamını görmek demektir.













Yazarın Tüm Yazıları