Ray var istasyon yok

Ferai TINÇ
Haberin Devamı

Başbakan Mesut Yılmaz, Avrupa Birliği ile ilgili beklentileri düşük seviyede tutarak Bonn'a gittiği için sonuçtan da memnun kaldı. ‘‘İstediklerimizi aldık’’ dedi.

Eğer Türkiye'nin Avrupa'ya tam üye olabileceğinin Bonn tarafından teyidi idiyse tek beklenen, evet o alındı.

Bugüne kadar Kinkel ve diğer yetkililer tarafından söylenmiş olsa bile ilk kez Şansölye Kohl, ‘‘Türkiye'nin Avrupalılığını teyit ediyorum. AB üyesi olabilir’’ dedi.

Ancak bu teyit önümüzdeki yıldan itibaren Türkiye'nin 11'inci aday olarak AB'nin genişleme sürecine katılacağını garanti ediyor mu?

Maalesef hayır.

Almanya, Türkiye'ye rayı gösteriyor ama istasyondan hâlâ haber yok.

* * *

ÖNÜMÜZDEKİ yıl başında tüm aday ülkelerin dahil edilmesi planlanan Daimi Konferans formülünde Türkiye'nin yeri belli değil.

Anladığım kadarıyla Bonn'da Yılmaz'a ‘‘Sizi kurulacak olan daimi konferansa diğer adaylarla birlikte alacağız’’ denmemiş.

Oysa Dışişleri Bakanı İsmail Cem, Roma, Paris ve Bonn ziyaretleri sırasında bu konunun üzerinde ısrarla duruyordu.

Aday ülkelerle kurumsal diyalog mekanizması yerine geçecek olan Konferans'a Türkiye'nin de mutlaka dahil edilmesi gerektiğini söylüyordu.

İtalya ve Fransa bu konuda Türkiye'ye tam destek verdiler.

Almanya ise Yılmaz'ın ziyaretinden sonra da suskunluğunu korudu.

Bu suskunluk sadece Konferans'la ilgili ayrıntıların henüz belli olmamasından kaynaklanmıyor.

Almanya, Avrupa ile Türkiye arasındaki ilişkileri genişleme sürecine dahil edilen 10 adaydan ayrı bir platformda sürdürmek istiyor.

Gündem 2000 raporunda belirtildiği gibi Türkiye ile ilişkilerin ‘‘Gümrük Birliği artı...’’ formülü üzerinden derinleştirilmesinde ısrar ediyor.

Yılmaz ise ‘‘Bize tam üyelik perspektifi verin sonrasını bize bırakın’’ diyor. Bu pozisyon ‘‘Tam üyelik eksi’’ şeklinde formüle ediliyor.

Arasındaki farkı bir diplomat şu sözlerle açıklıyor:

‘‘Birincisi sizi bir odaya sokup iki koltuk bir kanape vermeleri anlamına gelir. Sonra ihtiyacınız olan diğer eşyalar zamanla teker teker verilmeye başlanır. İkinci yaklaşım ise sizi baştan aşağıya döşeli bir odaya sokarlar siz oradan ihtiyacınız olanları ve kullanmasını öğrendiklerinizi kullanmaya başlarsınız.''

* * *

BAŞBAKAN'ın Bonn ziyareti, Türkiye ile Almanya arasındaki buzların erimesini sağlaması açısından olumlu.

İki ülke ilişkilerinin düzelmesi Brüksel'e, yani Avrupa Birliği'ne de yansır.

Ama ne aday ülkelerle kurumsal bir diyalogun başlayacağı Daimi Konferans'a Türkiye'nin de alınacağına dair bir vaat var, ne de Türkiye'ye tam üyelik perspektifi verecek olan giriş öncesi stratejiyle ilgili yeşil ışık.

Üstelik, bugüne kadar Türkiye'nin önüne sürülen üç koşula, (insan hakları, Yunanistan ile ilişkiler ve Kıbrıs) ilk kez bir yenisi ekleniyor. Serbest dolaşım hakkı.

Nüansları ön plana çıkartacak olursak Yılmaz'ın Bonn ziyareti olumlu sonuç verdi diyebiliriz.

Ama işin özüyle ilgileneceksek eğer ‘‘Türkiye'nin tam üyeliğiyle ilgili olarak Almanya'nın tavrında hiçbir değişiklik olmadığını’’ itiraf etmek lazım.

* * *

TANSU Çiller, ‘‘Yeni hükümetin kurulmasından sonra Kıbrıs Rum Yönetimi'nin tam üyelik müzakerelerinin başlayacağı AB tarafından ilan edilmiştir. Bu Türkiye'nin hem Kıbrıs hem AB politikası açısından büyük fiyaskodur’’ diyor.

Bu konuda en son konuşması lazım gelen Çiller'dir. Çünkü nisan ayında AB ile yapılan Ortaklık Konseyi'nin ardından yayınlanan metinde Kıbrıs ile görüşmelerin başlayacağı net biçimde yer almıştı. Çiller o zaman, aynı metinde ‘‘Türkiye AB'ye seçilebilir’’ denmesini ön plana çıkarmış ve zafer ilan etmişti. Kıbrıs tarafına hiç değinmemişti.

Çiller hafızasını yitirmiş olabilir ama belgeler ortada!

Yazarın Tüm Yazıları