Rasputin’in izinde

St. Petersburg’un anlı şanlı binaları arasında bir tanesi var ki hikayesi gerçekten müthiş.

Rasputin, St. Petersburg’un en cazip efsanelerinden biri. Yusupov Sarayı’ndaki o mahzen odasının nasıl dolup taştığını görmelisiniz.

St. Petersburg’u ilk gördüğümde 1998 yılıydı yanılmıyorsam. Şehrin kanalları üzerinde çoğu ev boş, bakımsız ve hüzünlüydü.

İki hafta önce bir iş gezisi nedeniyle yeniden St. Petersburg’a gittiğimde bambaşka bir şehirle karşılaştım.

Penelope Cruz’lu Lancome ilanları, tüketimin büyüsüne kapılmış insanlar, sayıları 2 milyona ulaşmış arabalar ve eski yüzlerine kavuşmuş binalar.

Çarlık döneminin renklerini uçuk sarı, yeşil, pembeye boyamışlar.

İçlerinde yepyeni hayatlar yaşanıyor.

Ya çokuluslu ünlü şirketlerin merkezleri olmuşlar, ya sanat galerilerine, müzeye filan dönüşmüşler.

St. Petersburg binalarıyla birlikte yeniden hayat bulmuş bir şehir.

Otobüsle geçerken rehberimiz işaret ediyor:

"Bu Çaykovski’nin yaşadığı ev. Biraz ötesinde Gogol oturmuş. Şu pembe ev ünlü Kont Strogonof’un evi"... (Böf Strogonof da zaten elini bir savaşta kaybeden kontun etini kolaylıkla yemesi için Fransız aşhçısı tarafından icat edilmiş.)

Binaların hepsine plaketler takılmış.

İçerisinde yaşamış olanların hikayeleri ağızdan ağıza dolaşıyor.

Geçenlerde Doğan Hızlan 2010 Avrupa Kültür Başkentliği’ne hazırlanan İstanbul’da aynı şeyin yapılması gerektiğini yazmıştı haklı olarak.

İstanbul’da yaşamış olanlarla en küçük saygı, sevgi işareti evlerine sahip çıkmak değil mi?

St. Petersburg’a dönersek anlı şanlı binaları arasında bir tanesi var ki hikayesi gerçekten müthiş.

Çar II. Nikola’nın kız kardeşi Prenses İreneile evli olan Feliks Yusupov’un sarayı.

Kırım asıllı Yusupov’lar dönemin ünlü sanat koleksiyoncuları arasında.

SUİKAST OLAYIYLA TARİHİN SAYFALARINDA

Yusupov
Sarayı’nın haşmeti Paris’teki Versailles Sarayı’yla boy ölçüşebilir abartısız.

Nureyev’in de sahneye çıkmış olduğu şık tiyatro salonuyla, yağlı boya tablolarıyla donatılmış galerileriyle, konser salonlarıyla, Fas tarzı döşenmiş oturma odalarıyla Yusupov Sarayı çarlık döneminin nasıl da şaaşalı olduğunun kanıtı.

Yusupov Sarayı esas bir suikast olayıyla da tarihin sayfalarına girmiş.

Esrarengiz kişiliği bugün dahi kafalarda soru işaretleri yaratan ünlü Rasputin burada öldürülmüş.

Yusupov Sarayı’nın mahzeninde 16 Aralık 1919 tarihindeki suikast gecesi, Rasputin’in balmumu heykeliyle canlandırılmış.

Çar II. Nikola eşi Çariçe Aleksandra’yı hipnoz gücü sayesinde etkisi altına alan ve aileye istediğini dikte ettiren Rasputin’in en azılı düşmanları arasında Feliks Yusupov da var.

Yusupov, 16 Aralık gecesi sarayına Rasputin’i davet ediyor.

Rivayete göre, kadınlara aşırı düşkün olan Rasputin, Yusupov’un karısına da biraz tutkun.

Daveti kabul etmesinin niyeti genç kadını görmek.

Yusupov, çalışma odasının bulunduğu mahzen katında Rasputin’i ağırlıyor.

Kendisine siyanürlü şarap ile kekler ikram ediyor.

Hikáyenin burası biraz muğlak.

Zira siyanürün Rasputin üzerinde öldürücü etkisi olmamış.

Feliks Yusupov hemen üst kata çıkarak arkadaşlarını alıp yeniden Rasputin’in yanına geliyor ve bu kez ateş ederek işinibitirmeyi deniyor.

Rasputin avluya doğru kaçmayı başarıyor.

Peşinden gelenler yine ateş açıyor ve yere yığılan Rasputin’i çarşafa sarıp Neva nehrine atıyorlar.

Üç gün sonra nehirden çıkartılan ceset yine insanları şaşırtıyor.

Çünkü otopsi raporuna göre, Rasputin ateşli silahlardan değil boğulma nedeniyle ölmüş.

Yani nehre atıldığında canlı.

Rasputin suikastıyla ilgili bugün dahi ortaya değişik iddialar atılıyor.

Bunlardan bir tanesi suikastta İngiliz ajanların da parmağı olduğu iddiası.

I. Dünya Savaşı’
na karşı olan Rasputin’in çarı bu konuda etkilemesinden çekinen İngilizler de olaya bulaşmış.

Rasputin, St. Petersburg’un en cazip efsanelerinden biri.

Yusupov Sarayı’ndaki o mahzen odasının nasıl dolup taştığını görmelisiniz.

Yazıyı yine İstanbul’a bağlayacağım.

Zorundayım.

Bizim turist rehberleri İstanbul’u gezdirirken hangi binalarda, hangi efsaneleri anlatıyorlar.

Merak ettim sadece.
Yazarın Tüm Yazıları