Rakıyı huplet, arabayı gümlet!..

Güncelleme Tarihi:

Rakıyı huplet, arabayı gümlet..
Oluşturulma Tarihi: Ekim 23, 1997 00:00

Tekin ARAL
Haberin Devamı

Özellikle de alkollü otobüs şoförlerinin neden oldukları trafik kazalarında her gün onlarca kişi yaşamını yitiriyor... İş öyle duruma geldi ki, insanın televizyon haberlerini izlemek içinden gelmiyor...

Bu arada şoförleri sarhoş olan, kaza yapan otobüs firmalarının adları falan açıklanıyor ama, bunun da bir yararı olmuyor, sarhoş şoför bildiğini okuyup gene katliamı sürdürüyor... Ve bunun önü de bir türlü alınamıyor... Şoförlerin sarhoş olduğu ise nedense, hep her şey olup bittikten sonra saptanıyor.

Bu sarhoş takımı daha otobüsün direksiyonuna oturmadan, ya da yoldayken enselenemiyor!..

Oysa trafik polisleri, ellerindeki o alkol kontrolü yapan üfleme tüpleriyle, boğaz lokantalarının daha kapısında biniyorlar lokantalardan çıkanların tepelerine... Aslında buna kimsenin diyecek bir şeyi olamaz... Çok da iyi ediyorlar, tamam da...

Bu kontrolleri o sarhoş katillerin fink attığı şehirlerarası yollarda neden yapmıyorlar birader!..

Tabii ciddi firmaları kastetmiyorum ama, görünen de o ki, tüm bu olan biten bu şoförleri çalıştıran otobüs firmalarının da pek ipinde değil...

Allah bilir, bu firmalarda çalışan otobüslerin şoförleri, yolculuğa çıkmadan önce park yerlerinde beklerlerken, birbirlerinin otobüsüne akşamüstü içkisine falan gidiyorlardır...

***

Bu yolcu otobüsü kazaları yalnızca bu günün işi değil... Bu durum aslında uzun yıllardan beri olagelen bir durumdur... Şimdi televizyonlar falan olduğundan, olanı biteni daha çok duyuyoruz, görüyoruz...

Ben otuz küsur yıl önce, yaşamımın beş yıllık kadar bir bölümünü Ankara'da geçirdim... Bu arada İstanbul'a sıkça gidip geldiğimden ve uçağa binmeye takatim olmadığından, bu şehirlerarası otobüslere de fazlaca binerdim...

Şimdikilere şükredecek halimiz yok ama, inanın o günkü durum bugünkünden de beterdi...

Hani o, yolculuk sırasında verilen ‘‘çaylar şirketten’’ molaları vardır... Gece yolculukları sırasında onların çoğu ‘‘demlenme’’ molalarıydı!..

Hele yemek molalarında bazı şoför arkadaşlar, kendilerine resmen masa donatırlardı...

Örneğin akşam otobüste giderken, şoför tam yemek molası için bir lokantanın önünde duracak, muavin ‘‘Abi burada yemeyelim... Burası mezeleri iyice bozdu...’’ diye şoförü uyarır, şoför arabayı başka bir lokantaya sürerdi...

Şimdi belki inanmayacaksınız ama, yemin ederim doğru söylüyorum... O, otobüs şoförü arkadaşlardan biri bir gün otobüste dansöz bile oynattı...

Bir gece Ankara'dan İstanbul'a gidiyorduk... Gerede'de o ünlü yemek molalarından birini verdik...

Yemekten sonra otobüse binerken baktım, bizimle birlikte otobüse binen üç kişilik bir saz takımı ile dansöz kılığının üstüne bir pandösü giymiş bir de dansöz kız var... Yemek yediğimiz lokantanın üst katındaki düğünde işlerini bitirmişler, İstanbul'a dönüyorlarmış... Bizim şoför de, otobüste boş yer olduğundan onları da almış...

Hepimiz otobüse bindik... Beş on dakika sonra da hafif kelle bir durumda şoförle muavini geldiler...

Yola koyulduktan bir süre sonra, bir ara şoför yanına sazendelerden birini çağırıp bir şeyler söyledi... Kıyamet de ondan sonra koptu... Herifler otobüsün içnide bir avaza çalmaya başladılar... Dansöz de sırtındaki perdösüyü fora edip otobüsün aralığına attı kendini... Başladı şakır şukur oynamaya... Şoför de arada bir direksiyonu bırakıp el çırpıyor... Yani bir iş olsa öbür tarafa tam güle oynaya gideceğiz...

Neyse, aramızdan birkaç aklıevvel çıktı... Dansözü derdest edip şoförün tepesine bindiler, canımızı öyle kurtardık...

Ben yazıda sürekli, şoför deyip duruyorum... Şimdi nasıl bilmiyorum ama, eskiden bu arkadaşlara, herhalde bazen havada uçtuklarından, bazen de otobüsle denize düştüklerinden olacak ‘‘kaptan’’ denirdi...

Bu arada işini adam gibi yapan tüm otobüs şoförü arkadaşlarımın da bu anlattıklarımla ilgisi olamayacağını belirtirim... Zaten onlar da, kimlerden söz ettiğimi bilirler...

Bu içkili araç kullanmanın yanı sıra, bir de direksiyonda uyuma olayı vardır... Direksiyonda uyuma işi, taşımacılık az personelle daha ilkel koşullarda yapıldığından, sözünü ettiğim o yıllar çok daha fazla rastlanan bir olaydı... Kazaların bir büyük nedeni de buydu...

Hatta, gene bir Ankara-İstanbul yolculuğunda, yanımdaki koltukta oturan biri, ‘‘Arkadaşım, bizim şoför ceketin altına pijama giymiş, belli ki yolda uyuyacak... Gel inelim bu otobüsten...’’ demişti de, kalkmadan inmiştik otobüsten!..

***

Trafik ekiplerinin alkollü araç kullananları enselemek için sürdürdükleri ‘‘üfleme’’ kontrolleri şu aralar hayli yoğunlaştı...

Ehliyetlere el konuyor, cezalar yazılıyor... Ama tüm bu çabalar ne kadar işe yarıyor, bilmiyorum...

Yıllar önce, abimin nur içinde yatsın şimdi aramızda olmayan, gerçekten aslan gibi bir şoförü vardı...

Tek kusuru, arabada içki içmesiydi... Hem de tabağı çanağı, mezesi, meyvesi vs.'si ile... Biz arabaya bineceğimiz zaman, yer açmak için resmen sofrayı toplardı!..

Geçenlerde gazetede bir arkadaş anlattı... Bir gece bir taksiye binmiş... Şoför hafif çakırkeyif gibiymiş ama, gideceği yer yakın olduğundan üzerinde durmamış...

Birden şoför dolanıp durmaya, ara sokaklara dalıp çıkmaya falan başlamış... Arkadaş şoför onu kestirmeden götürüyor zannetmiş... Meğer herif açık tekel bayii arıyormuş!..

***

Trafik ekipleri Boğaz'da bir lokantanın az ilerisinde arabaları durdurmuşlar, alkol kontrolü yapıyorlarmış...

Sıra bir sürücüye gelmiş... Polisin uzattığı çubuğu almış üflemiş... Polis çubuğu alıp bakınca hayretle, ‘‘Vay canına... Yüzde yüzelli alkol... Siz en az bir büyük rakı içmişsiniz!..’’ demiş...

Bu sırada arabanın yanında sırtında beyaz ceketi, elinde hesap pusulası bir garson belirmiş...

‘‘Ayıp ayıp’’ demiş adama... ‘‘Az önce, ben büyük değil, bir küçük rakı içtim diye hesaba itiraz edip lokantada kavga çıkarmıştın... Şimdi ver bakalım birbuçuk milyon lira daha!..’’

Size daha önce de anlatmıştım sanırım...

Alkol kontrolü yapan memur arkadaşlar bir gece beni de durdurdular...

O gece tek yudum içki içmememe karşın, genç bir polis arkadaş ağzıma aletin birini sokup birini çıkarmaya başladı... Alette alkol görünmeyince de ‘‘Bu da bozuk herhalde...’’ deyip, aletin bir başkasını çıkarıyor, ‘‘Bir de bunu üfleyin lütfen’’ deyip duruyordu...

Sonunda bozuldum, dayanamadım...

‘‘Sen şuradan bana bir büyük rakı ile biraz beyaz peynir al... Onbeş dakikada dut gibi olayım, sen de rahatla, ben de rahatlayayım’’ dedim!.. Öyle kurtuldum elinden...

***

Trafik ekipleri gene arabaları durdurup, sürücüleri alkol muayenesi için sıraya sokmuşlar. Uzun bir kuyruk oluşmuş... Kuyrukta bir gazinoda beraber içip, evlerine arabalarıyla ayrı ayrı dönen iki de arkadaş varmış. Aradan on dakika, onbeş dakika derken yarım saat geçmiş. Alkol muayenesi sırası bir türlü onlara gelmiyormuş.

Biri diğerine dönmüş:

‘‘Anlaşılan daha çok bekleyeceğiz... Sen gidip şuralardan bir yerden bir şişe konyakla biraz leblebi al da sıra gelene kadar atıştıralım bari!..’’

Ve, alkol kontrolünde direksiyondaki adam polisin ağzına doğru uzattığı çubuğu alıp bardak gibi kafaya dikmiş...

Ardından, ‘‘Ulan son günlerde bu rakıları da amma da bozdular ha!..’’ demiş...

Uzun sözün kısası... İflah olmaz bir milletin vesselam!..

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!