Rakamlarla konuşmak

Ege CANSEN
Haberin Devamı

Çapı ne olursa olsun, ciddiye alınacak bir şeyler söylemek isteyen herkes, kendini yanlış-doğru bazı rakamlar vermek mecburiyetinde hisseder. Sosyal bilimciler, yani evrenin ‘‘beşeri’’ katmanında hüküm süren kanunları idrak etmeye çalışanlar, rakam kullanma konusunda ‘‘fen’’ ile, yani evrenin cansızlar katmanıyla uğraşanlar kadar şanslı değildir. Bunun iki temel sebebi vardır. Evrenin, sosyo-ekonomik katmanında;

1. Ölçülecek şeyi, ölçüye gelecek şekilde tanımlamak zordur.

2. Hayatın kendisinden ölçü almak, daha da zordur.

Mesela iktisatta ve iş hayatında, ölçme çok belalı bir meseledir. Bu işlerin, tabirimi mazur görün, ‘‘p..tu olmayanlar’’ ölçü bile alamaz; başkalarınca alınan ölçüleri de doğru kullanamaz. Çünkü, kullanılan ölçme yönteminin, hangi ölçümlerde nasıl bir yamrulma yarattığını bilemez. Doğru ölçme yapılmamış, daha da önemlisi, alınan ölçüler, doğru yorumlanmamışsa sayı (rakam) kullanmak büyük yanılma ve yanıltmalara sebep olur. Bir örnek vereyim: Milli gelirin mutlak büyüklüğünü, yıldan yıla artışını ve sektörel dağılımların değişimlerini hesaplamak, cari fiyatları, sabite dönüştüren deflatörü bulmak ve nihayet dolar cinsinden uluslararası karşılaştırmalı tablo hazırlamak, öyle her babayiğidin harcı değildir. Mesela, dolar/DM oranı, iki ayda 1.85'ten 1.68'e geriledi. Şimdi, Amerika mı fakirleşti, Almanya mı zenginledi?

* * *

Gündelik hayatı ilgilendirmiyor gibi duran bu konuyu niçin işliyorum? Hazır herkes, kasetler savaşından, kendi çapında ‘‘reyting neması veya maması’’ yerken, iktisatta ve işletmecilikte ölçü alma sorunlarından bahsetmek kadar, gazete yazarlığıyla bağdaşmayan bir şey olur mu? Halbuki mesela, Parsadan'dan sonra, medya tarafından her dediği ‘‘mutlak doğru’’ olarak kabul edilen ikinci isim Çakıcı'nın, çirkin politikacılar tarafından nasıl baştan çıkarıldığını(!) anlatmak daha ilgi çekmez miydi? Aslında bugün ‘‘Recep Tayyip Erdoğan köşe yazarı olmalı’’ diye bir öneride bulunmak istiyordum. Nasıl olsa Erdoğan, bir tarihte, tekrar seçilme hakkına kavuşacak. Kendisine tavsiyem, o güne kadar (ve ondan sonra da) siyaseti, aynı zamanda bir köşe yazarı olarak sürdürmesidir. Bu, geleneğe de, göreneğe de uygundur.

* * *

Gelelim işimize. Bugün dikkat çekmek istediğim konu, genel olarak mali kuruluşlarımızın ve özellikle bankacılığımızın sağlık sorunları. Bu husus, dünyada yaşanmakta olan ekonomik krizin, ülkemize de bulaşıp bulaşmaması, bulaşırsa (aslında bulaştı bile) kolay atlatılıp atlatılamaması bakımından fevkalade önemlidir. Son borsa çöküşünün, bazı aracı kurumları nasıl bir anda mecalsiz bıraktığını gördük. Gerçekte biraz da bu aracı kurumlar yüzünden borsanın düşüşü, çöküş halini aldı. İş işten geçmeden, hükümetin ‘‘banka’’ konusuna eğilmesi şarttır. Kapitalist sistemde iktisadi krizler, mali sektörle başlar. Bu yüzden hiçbir devlet, ülkesinin mali sektörünün çökmesine seyirci kalamaz. Mutlaka kurtarır. Bu kurtarmanın anlamı, o sektörde yenilen herzelerin faturasını, millet öder demektir. Enflasyon muhasebesi uygulanmadan çıkarılan bilançolarla, mali sektörde hiçbir tahlil yapılmaz. Bankalar, açık pozisyon ihtiyatı ayırmadan ve kredi portföyünün kalitesi doğru dürüst incelenmeden ‘‘kârlı’’ veya ‘‘zararlı’’ diye sınıflanamaz. Sadece şunu akıldan çıkarmayın yeter. Eğer bir ülkede, yüz milyonlarca dolara, gariban bankalar haraç mezat satılabiliyorsa, orada mutlaka bir ‘‘yamukluk’’ vardır.

SON SÖZ: Yanlış hesap, krizden döner.













Yazarın Tüm Yazıları