Prof. Dr. Çengel Jeotermal Kavgalarına Açıklık Getirdi

Güncelleme Tarihi:

Prof. Dr. Çengel Jeotermal Kavgalarına Açıklık Getirdi
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 18, 2015 09:33

PROF. DR. YUNUS ÇENGEL

AYDIN (İHA) – Aydın’da bir süredir jeotermal enerjinin kanser yaptığı, insan ve çevre sağlığına olumsuz etki yaptığına yönelik tartışma ve eylemler devam ederken konunun dünyadaki en uzman kişilerinden ADÜ Mühendislik Fakültesi Dekanı ve Jeotermal Enerji Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Yunus Çengel değerlendirmesinde “Sapla samanı birbirine karıştırıyorlar” dedi.
İsim vermeden Aydın Valisi Erol Ayyıldız’ı jeotermal konusunda cehaletle suçlayan CHP Aydın Milletvekili Prof. Dr. Metin Lütfi Baydar ve Aydın Tabip Odası Başkanı Metin Aydın’ın açıklamalarını yersiz bulan ve dünyanın pek çok ülkesinde yazdığı kitaplar ders kitabı olarak okutulan Prof. Dr. Yunus Çengel, “Zamanımızda bilgiye ulaşmak son derece kolay bir hale gelmiştir ve bilgi bankaları adeta elimizin altındadır. Bu durum, geçerli gerçek bilgi ile geçersiz hayal ürünü bilgiyi birbiriyle karıştırma rizkini beraberinde getirmektedir ki tehlikeli bir durumdur. O yüzden bu zamanda sahip olunması gereken en kritik becerilerden biri, sap ile samanı, gerçek ile safsatayı birbirinden ayırmayı ve bilgileri filtrelemeyi mümkün kılan muhakeme etme yani eleştirel düşünme becerisidir. Eleştirel düşüncenin de köşe taşları aklî muhakemeye dayalı felsefe biliminin esaslarından olan mantık, akla uygunluk, tutarlılık, bilinen gerçeklerle uyumluluk ve dikkattir. Ve de insaflı olmak ve acele hüküm verme dürtüsüne boyun eğmemektir” diyerek her iki hekimin de jeotermal konusundaki açıklamalarının bilimsellikten uzak olduğunu vurguladı.
Kısa süre öncesine kadar temiz ve yenilenebilir enerji sloganı ile Aydın’da herkesin en önemli talebi olan jeotermal enerjiye karşı Aydın’da başlatılan protesto eylemleri ve CHP Aydın Milletvekili Prof. Dr. Metin Lütfi Baydar’ın açıklamaları üzerine Adnan Menderes Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yunus Çengel soruları cevapladı. Çengel, Türkiye’nin enerjide yaklaşık dörtte üç oranında dışa bağımlı bir ülke olduğunu ve sadece 2014’de enerji ithalatı için 55 milyar dolar ödediğini hatırlatarak ‘Yer altındaki güneş’ olarak da bilinen jeotermalin Türkiye için bir nimet olduğunu ve bu nimetin de en iyi şekilde değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.
“JEOTERMALE KARŞI ÇIKMANIN BİR ANLAMI YOKTUR”
Prof. Dr. Yunus Çengel “Bu yerli kaynak gerekli hassasiyet gösterildiği takdirde dünyada en çevre dostu enerji türlerinden biri olarak bilinmektedir. Elektrik enerjisiz bir hayat düşünülemeyeceğine göre ve yerli ve yenilenebilir bir enerji olan jeotermal enerji, üretilen birim elektrik enerjisi başına çevreye ve sağlığa en az zarar veren enerji türlerinden biri olduğuna göre, jeotermal enerjiye karşı çıkmanın bir anlamı yoktur. Örneğin Türkiye’de 2013 yılında trafik kazalarında 3 bin 685 kişi hayatını kaybetmiş, 275 bin kişi de yaralanmıştır. Ama aklı başında hiç kimse bu hazin tabloya bakıp da araçların yasaklanmasını istemez. Aklın gereği, hatalardan ve eksiklerden ders çıkarıp hataların tekrarlanmasını önlemek ve gerekli tedbirleri alıp olası zararı olabilecek en düşük seviyeye indirmektir. Jeotermal enerjide de akıl ve bilimi rehber edinip benzer yapıcı bir yaklaşımla, varsa yapılan spesifik yanlış uygulamalara, suistimallere, ihmal ve ihlallere odaklanıp bunların düzeltilmesi gayreti içinde olunmalıdır. Jeotermal enerjide bilgi toplumuna yakışır bir tarzda uzlaşmacı bir yaklaşımla ortak bir zemin oluşturup birlik olmak, ancak bilimsel veriler ışığında bilimin birleştirici gücü ile olur. Bu da Aydın’da hava, su, toprak ve tarım ürünlerinde düzenli ve yeterli sayıda ölçümler yaparak çevre ve sağlık için tehdit oluşturan arsenik ve hidrojen sülfür gibi kimyasalların takibi ve bu tür bilimsel verilere dayanarak ilgililerin ve halkın bilgilendirilmesi ve de sorulara cevap bulmak için gerekli Ar-Ge’nin yapılması ile mümkündür. Bunun için de kendi yeri, yetkin insan gücü, laboratuvar altyapısı ve yeterli bütçesi olan bir jeotermal merkezi bir an önce hayata geçirilmelidir” dedi.
“JEOTERMAL ENERJİ AYDIN İÇİN İNCİR VE ZEYTİN GİBİ BİR NİMETTİR”
Açılan jeotermal kuyular ve sonrasında yapılan eylem ve söylemlere ilişkin sorulara “Jeotermal enerji, Aydın için incir ve zeytin gibi bir nimet ve bir gerçekliktir. Kamu, akademi ve sivil toplum liderleri ile sektör temsilcileri hep birlikte jeotermal enerjiden en yüksek faydayı sağlayıp potansiyel zararları en aza indirecek bir çözüm üretirlerse, Aydın halkına ve şehrin geleceğine büyük bir hizmet yapmış olacaklardır” diye cevap veren Prof. Dr. Yunus Çengel, “Türkiye’de 2015’in ilk 6 ayında tüketilen toplam elektriğin %1.2’si (1.5 milyar kWh) jeotermal elektrik santrallarında üretilmiştir. Türkiye’de hane başına yıllık ortalama elektrik tüketiminin 3000 kWh olduğu dikkate alınırsa, bu demektir ki bu yılın ilk 6 ayında 1 milyon hanenin tükettiği elektrik Jeotermal santrallerden gelmiştir. Jeotermal santralların üretmiş olduğu elektrik enerjisi, Türkiye’nin doğal gaz ithalatının her yıl 250 milyon dolar azalmasını sağlamakta ve bu miktarda doğal gazın yakılmasının sebep olacağı hava kirliliğinin önlenmesine sebep olmaktadır. Temiz enerji denince akla ilk gelen güneş enerjisi bile kontrolsüz ve sorumsuz kullanılırsa ciddi sağlık sorunlarına sebep olabilmektedir. Örneğin American Kanser Derneği 2013 raporunda yer alan verilere göre, sadece ABD’de 77 bini kötü huylu (melanoma) olmak üzere yılda 3.5 milyon kişi cilt kanseri olmakta; bunlardan yaklaşık 12 bini hayatını kaybetmektedir. Cilt kanserinin önde gelen bir sebebinin güneş ışığındaki ultraviyole ışınları olması, güneşe karşı cephe almamızı değil sadece güneş altında fazla zaman harcayacaksak tedbirli olmamızı ve aşırılıktan kaçınmamızı gerektirir. Bu olumsuz tablo, güneş enerjisinin hala en temiz bir enerji türü olduğu ve güneşin bir hastalık değil sağlık kaynağı olduğu gerçeğini değiştirmez” sözlerine yer verdi.
“ELDE VERİ OLMADAN HÜKÜM VERMEMELİ”
Objektif ölçüm ve analizlere dayalı olarak tüm dünyada genel kabul gören görüşün, jeotermal enerjinin çevre etkisi açısından en temiz enerji kaynaklarından biri olduğunu ifade eden Çengel, “Jeotermal gaz atıklarının kanserojen bir etkisi yoktur. Jeotermal santralların en büyük gaz atığı olan ve sera etkisiyle bilinen karbondioksit (CO2), insanlar, hayvanlar ve bitkilerle beraber kömür, petrol ve doğal gaz gibi fosil yakıt yakan ulaşım araçları ve elektrik santralleri tarafından yoğun olarak üretilip atmosfere atılan sağlığa zararsız bir gazdır. Örneğin cep telefonu kullanımı ile beyin tümörleri ve kanseri arasında pozitif ilişki bulan çok sayıda bilimsel çalışmaya rağmen hala bilimsel olarak ‘cep telefonları kanser yapar’ denmemektedir. Çünkü birçok farklı bilimsel araştırmada böyle bir ilişki gözlenmemiştir. Bu kapsamdaki bir çalışmada İngiltere’deki 800 bin kadın 7 yıl süre ile takip edilmiş, ancak cep telefonu kullanımı ile kanser ve kanser tipleri arasında bir ilişki kurulamamıştır” diyerek bir zamanlar cep telefonunun ABS’li araçlarda fren sistemini bozduğunun da söylendiğini hatırlattı. Ayrıca Çengel, “Tıpta bir hastanın yeni bir maddeyi belli bir miktarda belli bir süre alması sonucu iyileşmesi üzerine ‘bu madde şu hastalığa ilaçtır’ hükmü nasıl geçersiz ise, jeotermal enerjiyi artan kanser olaylarının faili olarak görme yaklaşımı öyle geçersizdir. Mümkündür ki kullanılan maddenin hastalığa hiçbir etkisi yoktur ve hasta başka sebeplerle iyi olmuştur.” dedi.
“KANSER SÖYLENTİLERİ BİLİM DEĞİL ANTİ-BİLİMDİR”
Aydın’da özellikle Tabip Odası Başkanı tarafından sürekli açıklanan jeotermal-kanser vakaları ilişkisini de ‘anti bilimsel’ olarak değerlendiren Prof. Dr. Yunus Çengel, “Aydın ilinde son yıllarda kanser vakalarının arttığı verisine dayanarak ve son yıllarda bölgede değişiklik olarak jeotermal enerjine işaret ederek, aynı anda görülen iki şeyden birini diğerinin sebebi ilan etmek bilim değil, anti-bilimdir. Bu kolaycı yaklaşımın bilimsellikle bir ilgisi yoktur. Böyle tek bir gözlemsel çalışmaya dayalı olarak söylenebilecek en makul şey, ‘Acaba jeotermal enerji ile kanserin bir ilgisi olabilir mi?’ sorusunu sormak ve kontrol yerleri/grupları oluşturarak dikkatli ölçümlere dayalı uzun vadeli araştırmaların yapılmasını önermektir” dedi.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!