Popstar Berlusconi!

Adamı “icraat”larıyla o kadar duyuyoruz, “Vay be adama bak diyoruz”, sen bir de onu ıtalya’da birtakım halk ortamlarında gör sevgili belissimo Habitus okuru!

Haberin Devamı

Bakınız ben gördüm ve çok net olarak söylüyorum: Berlusconi bir popstar! Evet popstar!
Bu cumartesi günü, sabahın erken saatlerinde Milano’daki Duomo Meydanı’nın tadını çıkarıyor, “Yumurtaya can veren Allah” hisleriyle dolaşıyordum.
Burası Milano’nun en büyük meydanı. Dünyanın en büyük gotik katedrallerinden biri; Duomo Katedrali ile dünyanın en eski alışveriş merkezi olarak bilinen Galleria Vittorio Emanuele II bu meydanda bulunuyor.
Olayımız da bu iki mekanda geçiyor.
Silviyo kardeşim, birkaç gün önce vefat eden, ıtalya televizyonunun en bilinen yüzlerinden biri olan Mike Bongiorno’nun Duomo Katedrali’ndeki cenazesi için Milano’ya gelmiş. Bakınız bu cenazeden sonra uğradığı restorandan çıkarken neler oluyor:
“Star” başbakan, cenaze bittikten sonra hemen yan taraftaki tarihi alışveriş merkezinin içinde bulunan restoran Biffi’ye öğle yemeğine gidiyor. Yazarınız Habitissimo da pasajın girişine park etmiş (henüz Berlusconi’ye ait olduğunu bilmediği) bir arabanın yanından geçmekte.
Civarda 30-40 kişilik bir kalabalık birikmiş, “Ne oluyor burada?” diye kalabalığa yaklaşıyorum ve bir anda insan tsunamisi olarak adlandırabileceğim bir kalabalığın içinde kalıyorum.
Hep birlikte dalga halinde Galleria Vittorio Emanuele II’nin içine sürükleniyoruz. Hâlâ anlamıyorum neler olduğunu. Belli, orada çok ama çok ünlü biri var, insanlar birbirinin sırtına çıkmış fotoğraf çekiyor, çığlık çığlığa bağırıyor, birbirini eziyor!
Ancak bir Hollywood ünlüsü böyle bir izdiham yaratabilir derken kalabalığın içinden itina ile boyanmış kahverengi saçları ve solaryumla cilalanmış yüzüyle Silvio Berlusconi ile burun buruna geliyorum!
Hemen kalabalıktan uzaklaşmak istiyorum çünkü insanlar cep telefonlarıyla, makineleriyle adamın bir kare fotoğrafını çekmek, yüzünü görmek için birbirlerinin tepesine çıkıyor, ölüvereceğim orada. Kenara çekiliyorum ve sabırla kalabalığın dağılmasını bekliyorum... Silviyo kardeşim o anda gözüme binlerce kişi gibi görünen korumalarının arasından arabasına biniyor ve gidiyor, kalabalık da yavaş yavaş dağılıyor...
Deliren kalabalığı izlerken o civarda küçük bir piyasa araştırması yaptım. Bir sürü ıtalyan kardeşime “Nedir sizin bu başbakanın olayı” diye sordum.
Sonuç beni şaşırtmadı, herkes aşağı-yukarı aynı cümleleri kuruyor. “ızdiham olması normal çünkü ıtalya’nın yarısı Berlusconi’yi popstar olarak görüyor, çürüyen toplum yapısının simgesi oldu. ınsanlar onun yaşadığı hayata özeniyor, herkes kendi alanında Berlusconi olmanın, onun yöntemleriyle ‘alıp yürümenin’ hayalini kuruyor” diyorlar.
Başbakanın, dünyada en çok Patrizia D’Addario meselesiyle, genç kız merakıyla tanınıyor olmasından ötürü çok rahatsızlar, “Böyle bir adamın bizi temsil etmesini istemiyoruz” deyip köpürdükçe köpürüyorlar.
Kısacası o deli kalabalık koca ıtalya’nın küçük ölçekli bir modeli gibiydi. ınsanların yarısı bir kare fotoğraf çekmek ve başbakana dokunmak için birbirini eziyor, ona “star” muamelesi yapıyor, diğer yarısı ise kenara çekilmiş, müstehzi bir ifadeyle “bu da geçecek” der gibi olan biteni izliyordu...

Ne ola ki bu “Biffi”?

Haberin Devamı

Neymiş bu Berlusconi’nin Biffi’si dedim, pazar gecesi arkadaşlarımı oraya sürükledim. Biffi, bu civarın en eski restoranlarından biri, kapılarını 1867’de açmış. Hatta Galleria Vittorio Emanuele II’nin içinde açılan ilk restoran. Tahmin edeceğiniz üzere pek meşhur, şöhreti kadar da pahalı.
Lezzet ve fiyat karşılaştırması yapacak olursanız ödediğiniz çil çil Euro’lara değiyor ancak öyle “Yemeğimizi de yiyelim, espressomuzu da içelim, rahat rahat oturalım” hissiyatında olan bir restoran değil. Yerlisinden çok turisti bol, dolayısıyla hemen “Yemeğiniz bittiyse hadi iyi günler” moduna giriyor garsonlar. Tabii, tarihi alışveriş merkezinde oturup oranın havasını koklamak için iyi bir nokta, eğer yolunuz Milano’ya düşerse uğrayın, değer.

F1’e giriş dersleri

Haberin Devamı

Otomobil ve otomobille alakalı herhangi bir aktiviteye ilgi duymayan kadın grubuna mensup olduğum için bugüne kadar hep bu F1 hadisesine ilgisiz kaldım. ıstanbul’dakiyle de aynı ilgisizlik ve üşengeçlik durumundan dolayı pek alakadar olmamıştım.
Kısmet bugüneymiş, pazar günü Monza’da ıtalya Grand Prix’sini izledim.
“Beni heyecanlandırmıyor” derdim, meğer olayı yakınından izlemek gerekiyormuş! O araçların kalkış anı ve yarışın neredeyse tümü için “orgazmik” ifadesi kullanmam yanlış olmaz. Kaç defa saymadım, kalbim ağzımdan fırlayacaktı...
Teknik olayların verdiği heyecanı ben anlamam ama benim gibiler için o motorun sesini yakından duymak, ortamı koklamak lazımmış.
Bu arada yarış Lewis Hamilton kardeşim için pek bahtsız oldu, Button’a yetişeceğim diye panik yapıp yarış dışı kalması bir kenara, kız arkadaşı olan (Pussycat Dolls’tan hatırlayınız) Nicole Scherzinger’den de ayrılmış. Ne diyeyim, heyecan yapmasaydı en azından ilk üçe girecek, Barrichello ve Button ile birlikte şampanya şişesini kafaya dikme şansı bulacaktı.
Bu talihsizlik Raikkonen’e yaradı, üçüncülüğü kaptı...
Bugün F1’e bir giriş yapayım dedim, gözlemlerim de yarına...

Yazarın Tüm Yazıları