Politik gerçeklere uyma basireti gösterilmelidir

ABDULLAH Gül’ün Cumhurbaşkanlığı’na seçilmesi konusundaki tepkilerimi daha önceki yazılarımda belirtmiştim.

Siyasi geçmişinin kendisine karşı dermeyan edilemeyeceğini, son beş yılda modern ve laik bir demokrasiyle bağdaşmayan hiçbir tutum içinde görülmediğini, AB üyelik sürecini hükümet içinde en fazla onun desteklediğini, zamanında karar alma konusundaki zaafı ve güçlükleri sürekli erteleme eğilimine rağmen genellikle başarılı bir Dışişleri Bakanlığı yaptığını ve uluslararası çevrelerde takdir ve saygı gördüğünü düşünüyorum.

Cumhurbaşkanlığı’na seçimi demokratik sayılamayacak yöntemlerle önlenmeye çalışılmış, fakat 22 Temmuz’dan sonra değişen dengeler Çankaya yolunu kendisine açmıştır. En koyu muhalifleri bile bugün artık seçiminin meşruiyetinin tartışılamayacağını kabul ediyorlar.

Ne var ki, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın anlaşılan bir ara meylettiği gibi, ismi üzerinde geniş bir oydaşma sağlayabilecek ve eşi türbansız birinin seçilmesi bugün karşılaşılan güçlükleri önleyebilecekti.

* * *

Abdullah Gül’
ü en zor durumda bırakacak reaksiyonun TSK’dan geleceğinden kuşku yoktu. 18 Temmuz tarihli makalemde şunu yazmıştım: "Başkomutanlığı da temsil eden bir cumhurbaşkanının askeri merasimlerde soğuk karşılanması, eşinin askeri davetlere çağrılmaması, askeri toplantılarda imalı konuşmalar dinlemek mecburiyetinde kalması onu rencide eder."

Öyle de oldu. Gül’ün ağustosun son günlerinde askerlerle her bir araya gelişinde ne güç anlar geçirdiğini ve nasıl metanet göstermek zorunda kaldığını hepimiz gördük. 30 Ağustos resepsiyondaki nisbi yumuşamanın devam edip etmeyeceği belli değil. Çankaya’da resepsiyonlar eşsiz tertiplenirse askerlerin boykotu önlenebilecek. Fakat bu geçiştirici tedbirler daha ne kadar devam edebilir?

Cumhurbaşkanı’nın eşinin resmi tören ve toplantılara hiç katılmaması düşünülebilir mi? Türkiye’nin türban sorununa takılıp kalması, bu yüzden devlet geleneklerinin bozulması ve devletin işleyişinin aksaması mutlaka bir şekilde önlenmelidir.

Dikkat edilmesi gereken bir nokta da Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesinin dünyadaki yankılarını doğru yorumlamaktır. Özellikle bu seçimle laikliğin zayıfladığı yolunda bazı Amerikan gazetelerinde çıkan yazıları ciddiye almamak gerekir. ABD’de, bazı çevrelerde, AKP’nin İsrail’e karşı bir tutum içinde olduğu ve antisemitizm eğilimine kapıldığı temasının işlendiğini ve bu yüzden AKP aleyhtarı bir tutum sergilendiğini biliyoruz.

Diğer taraftan TSK’nın siyasi ağırlığına karşı olan bazı çevrelerde Gül’ün seçilmesi, sivillerin askerler üzerinde bir zaferi gibi değerlendirilmektedir. Bunlar marjinal görüşlerdir. Genellikle Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesine hükümetlerden, Avrupa Birliği’nden ve uluslararası medyadan gelen tepkiler olumludur. Laikliğin tehlike altında olduğuna inanılmamaktadır.

* * *

"Economist"
Dergisi son sayısında Türkiye’yi bu aşamada bekleyen en büyük sınavın yeni Anayasa olacağını vurguluyor. Doğru bir görüş. Yeni bir Anayasa’ya mutlak surette ihtiyaç duyulduğu yadsınamaz.

Ancak bu konuda acele etmek ve seçimlerden sonraki çalkantılı ortam yatışmadan bir ilk taslağın bazı maddeleri üzerinde erken tartışmaları tetiklemek galiba hata olmuştur.

Başbakan’ın hükümet programını sunarken "Yeni Anayasa olabilecek en büyük toplumsal uzlaşmayla hazırlanmalıdır" demesi çok isabetlidir. Anayasa aceleye getirilemez.
Yazarın Tüm Yazıları