İsrail, İran’a saldırırsa...

Güncelleme Tarihi:

İsrail, İran’a saldırırsa...
Oluşturulma Tarihi: Kasım 08, 2011 00:00

Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu, İran’ın nükleer programının bir atom bombası yapmaya yöneldiğine uluslararası toplumu ikna edebilecek ilk delilleri açıklarken, İsrail’in bir hava saldırısı düzenleme ihtimali de –en azından kamuoyu nezdinde- arttı. Peki İsrail, İran’ı vurabilir mi? Vurursa ne olur? Türkiye ne yapar? Ortadoğu’da “bütün savaşları bitirecek olan savaşa” hazır mıyız?

Haberin Devamı

ÇATIŞMANIN ARKA PLANI

İRAN’ın 1950’lerde, Şah döneminde başlayan nükleer programı, dün olduğu gibi bugün de, hem teknoloji transferi, hem de nükleer hammadde gibi girdiler yüzünden büyük ölçüde dışarıya bağımlı.

Şah’ı destekleyen ABD’nin İslam Devrimi sonrasında diğer Batılı ülkelere yaptığı baskılar sonucunda İran’ın yeni yönetimi mecburen, özellikle de SSCB’nin dağılmasının ardından işbirliği için Rusya’ya dönmüştü.

1980’lerden beri bu mesele sık sık gündeme getiriliyor. (Batı) Alman istihbaratı ilk kez Nisan 1984’te “İran’ın iki yıl içinde atom bombası üretebileceğini” rapor etmiş.

1990’larda, özellikle İsrail’de Binyamin Netanyahu’nun Başbakan olduğu yıllarda Hürriyet dâhil Türk basınında çıkan haberlere bakarsanız da, İsrail’in ve Batı’nın, İran’ın “birkaç yıla kadar” atom bombası yapabileceğini birçok kez açıkladıklarını görürsünüz.

Haberin Devamı

Meselenin arka planını hatırlatırken, günümüzde de neredeyse 30 yıldır dillendirilen bu endişelerin boş yere yeniden tekrarlandığını söylemeye çalışmıyorum. Zira son 10 yıl içinde hem İran’da, hem Batı’da, hem de bölgede önemli değişimler yaşandı.

Öncelikle ABD, sıra İran’a gelmeden mutlaka “aradan çıkarılması” gerektiğine inandığı Irak lideri Saddam Hüseyin’i 2003’te devirdi. (Hatırlayalım: Aynı Saddam Hüseyin, Irak-İran savaşı sırasında İran’ın ilk reaktörünü Fransız füzeleriyle vurup bu ülkenin nükleer programını fiilen durdurmuştu)

Tesadüfe bakın ki aynı yıl BM’nin Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK), İran’ın dünyaya duyurmadığı nükleer faaliyetlerde bulunduğu iddiaları üzerine soruşturma açtı ve Tahran’ın işbirliğine yanaşmadığını duyurdu.

Uluslararası yaptırımlar yavaş yavaş ağırlaştırılırken, İran’daki demokratik güçler, giderek baskıcı hale gelen rejim bekçilerinin yumrukları altında ezildi. ABD’de ilk kez 2007’de “şahin” yetkililer İran’a bir hava saldırısı için lobi yapmaya başladılar (Iran Delenda Est, Emre Kızılkaya, Dış Açı, http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNew.aspx?id=9152330). Fakat 2008’de başlayan küresel mali kriz bunu engelledi.

Haberin Devamı

Geçmişte nükleer anlaşmalarda taahhütlerini yerine getirmeyen Batılı ülkelere güvenmediğini ilan eden ve “nükleer bağımsızlık” için çabalayan İran ise 12 Eylül 2011’de Rusların yaptığı ilk nükleer enerji santralini Buşehr’de açtı.

Ve Arap Baharı, Ortadoğu’daki diktatörleri bir bir düşürürken, UAEK bu hafta bir kez daha sahneye çıktı. BM denetçileri, bu kez İran’ın nükleer silah üretimine yöneldiğine dair ilk somut verileri dosyalamış durumda.

Bu deliller, uluslararası toplumun İran’ı artık felç edecek ölçüde ağır yaptırımlar uygulamasına zemin hazırlayabileceği gibi, İsrail’in (belki başka ülkelerin de desteğiyle) askeri bir harekât yoluyla Tahran’ın nükleer programını hedeflemesini de tetikleyebilir.

Haberin Devamı

NE ZAMAN, NASIL HAREKÂT

İsrail hükümetinde sadece aşırı sağcı Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman gibi “şahinlerin" değil, eski İşçi Partili Savunma Bakanı Ehud Barak gibi daha “rasyonel” isimlerin de İran’a bir hava harekâtı düzenlenmesi konusunda son dönemde prensip anlaşmasına vardığı anlaşılıyor. “Pragmatik” bir isim olan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun da bu görüşü desteklediği belirtiliyor. Son olarak “güvercin” olarak bilinen İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres bile “Askeri seçenek olasılığı artıyor” dedi.

İran’ın 2-3 yıl önce atom bombası yapma kararı verdiğini düşünmesine rağmen İsrail ordusu ve istihbaratı ise tek yanlı hava harekatına karşı. Ama bu iki kurumun başındaki isimlerin son dönemde tasfiye edilmiş/pasifleştirilmiş olması, tüm inisiyatifi hükümetin ellerine veriyor. ABD ile koordine edilmeyen bir harekâta karşı olan ana muhalefetin de İsrail medyasında pek sesi duyulmuyor.

Haberin Devamı

Bu noktada şunu vurgulamak gerekiyor:

Savaş tamtamları, son UAEK raporundan sonra değil, çok önce çalmaya başladı. Aslında Batı medyasında son dönemde yer alan haberlerde İran’ın nükleer programının, özellikle Stuxnet adlı virüsün sanal saldırısından beri durduğu belirtiliyordu. Buna karşın İsrail aniden savaş için lobi yapmaya başlamış görünüyor.

Son olarak Suudi Arabistan’ın Washington Büyükelçisi’ne İran istihbaratı tarafından suikast düzenleneceği iddiası Batı kamuoyunda dahi şüpheyle karşılanmıştı. Ucuz Hollywood filmlerini andıran bu komplonun arkasında da, “savaş lobiciliğine” başlayan İsrail’in olduğu iddia ediliyor. Bunu sadece İranlı yetkililer değil, İran rejimiyle bağlantılı olmayan, Batı’da yaşayan İranlı bazı uzmanlar bile ima etti.

Haberin Devamı

Peki, neden İsrail aniden hava harekâtı için zemin oluşturmaya başlasın ki?

Bunun nedeni, İsrail liderliğinin bir “fırsat penceresinin” açıldığını ve kapanmadan bunun değerlendirilmesi gerektiğini düşünmesi. Çünkü:

1) İRAN İÇİN 1 YIL VAR: İran’ın, Kum şehri yakınlarında dağların altına gizlenen Fordov nükleer tesisinin bir yıl içinde faaliyete geçeceği ve ülkenin uranyum zenginleştirme kapasitesini üçe katlayacağı sanılıyor. Bu durumda İran 2015’te atom bombası sahibi olabilir. Bu süreçte Tahran’ın, hava savunma sistemlerini daha da güçlendirip nükleer tesislerini iyice korunaklı hale getirmesi muhtemel.

2) ABD SEÇİMİNE DE 1 YIL VAR: İsrail, kimseye haber vermeden İran’a saldırsa bile bu emrivakiyi ABD Yönetimi’nin hoş göreceğini umabilir. Zira 2012’de ABD Başkanlık seçimleri var ve yeniden seçilmek isteyen Başkan Barack Obama, Yahudi seçmenin yanısıra İsrail yanlısı muhafazakâr tabanı da kaybetmek istemeyecektir. Oysa seçim beklenirse, kasımda tekrar göreve gelmesi durumunda Obama, İsrail’in elini kolunu bağlayabilir.

3) IRAK İÇİN 4 YIL VAR: İsrail uçaklarının İran’ı vurmak için Irak üzerinden geçmesi tek yol gibi görünüyor. Bu ülkedeki askerlerini tamamen çekmeye hazırlanan ABD, 1 Ekim’de Irak hava sahasının tamamını Bağdat’a devretti. Fakat Bağdat’ın ABD’den sipariş ettiği F-16’lar teslim edilip işler hale gelene kadar Irak hava sahası en az 4 yıl daha “Allah’a emanet” olacak.

4) İSRAİL HAZIRLIKLARI TAMAMLADI: İsrail, olası bir savaşa son dönemde iyi hazırlandığını düşünüyor. Türkiye’nin vetosunun ardından Romanya, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’de yaptıkları hava ve deniz tatbikatları iyi sonuç verdi. İran ve müttefiklerinin füze ve roketlerine karşı geliştirilen “Demir Kubbe” savunma sistemini tamamladılar. Ayrıca sivil savunma tatbikatları yaptılar ve İran’a hava harekâtı için bugün itibariyle İsrail halkının yüzde 41’inin desteğini aldılar (sadece halkın yüzde 39’u harekâta karşı).

5) SURİYE MEŞGUL, BÖLGE KARIŞIK: İsrail, savaş sırasında “düşmana koz” olabilecek Hamas’ın elindeki esir bir askerini ve halk devrimi sonrası yakında İslamcıların iktidara ortak olması beklenen Mısır’da casuslukla suçlanan bir vatandaşını takaslarla geri aldı.

Gazze’deki gruplarla ateşkes yenilendi. Ayrıca Türkiye ile İran’ın arası açılmış durumda. İsrail açısından tek tehlikeli İran müttefiki olarak kalan Suriye ordusu ise içeride patlak veren isyanı bastırmakla meşgul.

İran karşıtı lobinin hedefi ister ağırlaştırılmış yaptırımlar, isterse uluslararası bir hava harekâtı olsun, bu cazip “fırsat penceresinin” oluşması bile İsrail’in tek taraflı bir hamlesini sadece mümkün değil, aynı zamanda muhtemel kılıyor.

Çünkü böyle bir harekât, bölge için -ve hatta Amerikan çıkarları açısından- ne kadar tehlikeli olursa olsun, İsrail hükümetinin çıkarına bir durum yaratabilir.

Zira İran’ın nükleer programı durdurulamasa bile (böyle bir saldırı en iyimser tahmine göre Tahran’ı 4 yıl geciktirecek), “başarılı” olduğu izlenimi verilecek bir hava harekâtı İsrail’e büyük bir “moral avantaj” sağlayacaktır.

Nitekim İsrail, 1981’de Irak’ın Fransız yapımı nükleer santralini ve 2007’de Suriye’nin Kuzey Kore ortaklı nükleer tesisini de ABD’ye haber dahi vermeden bombalamış ve kendi açısından “başarılı” bir sonuç elde etmişti. Öyle ki bu bombalamalar önce ABD’nin Irak işgalinin yolunu açtı (bugünün dünyasında İran’ın da başına bu gelir mi?), ardından Suriye rejimini mevcut vahamete sürükledi.

Dahası, İsrail hükümeti ülkenin siyasi tabanının giderek aşırı sağa kaydığı bir dönemde böyle bir dış çatışmayı, sosyal adaletsizlik yüzünden başlayan sol eğilimli kitlesel protestoları bastırıp gelecek seçimlerde yeniden iktidara gelmek için bir iç politika manivelası olarak görüyor da olabilir.

Ayrıca bu çatışma, BM üyeliği için ciddi bir girişim başlatan Filistin Yönetimi’nin planlarını da altüst edecek, belki de İsrail’in Batı Şeria’da 1963 sınırlarına dönmesi teklifini sonsuza kadar rafa kaldıracak yeni bir statüko doğuracaktır.

Fakat burada başka sorular da ortaya çıkıyor: İran ve müttefikleri bu saldırıya nasıl bir yanıt verir? Diğer ülkeler ne yapar?

ABD VE NATO FÜZE KALKANI

ABD Yönetimi, İsrail’in tek taraflı bir saldırısını elbette hoş karşılamayacaktır. Özellikle de Körfez’deki Amerikan üslerinin hedef haline gelecek ve ekonomik kriz sürerken petrol fiyatlarının katlanacak olması Washington’ı öfkelendirecektir.

Buna karşın Amerikan savaş uçaklarının İran’a giden İsrail savaş uçaklarını düşüreceğini beklemek veya operasyon sonrasında ABD’nin ezeli müttefiki İsrail’e yaptırım uygulayacağını sanmak saflık olur. Aksine, ABD’nin “olan oldu” deyip İsrail’e tam destek vermesi olağan karşılanır.

Zaten Tahran Yönetimi de, her ne kadar içinde en az İsrail’in Lieberman’ı kadar irrasyonel unsurlar barındırsa da, bu durumu bilecek kadar rasyoneldir. Bu nedenle İran’ın, olası bir saldırının en azından ilk aşamasında ABD güçlerini hedeflemek yerine, sadece İsrail’e misillemede bulunması beklenebilir.

İran uzun menzilli füzelerle İsrail’e doğrudan saldırırken, Suriye ordusunu Golan’a, Lübnan’daki Hizbullah’ı kuzey İsrail’e, Hamas başta olmak üzere Filistinli grupları da orta ve güney İsrail’e saldırmaya teşvik edecek, hatta zorlayacaktır. Dünya çapında İsrail hedeflerine yönelik sabotaj ve terör saldırıları düzenlenmesi de olasıdır.

Bu noktada İsrail de cepheyi genişletmek zorunda kalacaktır. Taktik olasılıkların en güçlüsü Gazze’ye yönelik büyük bir kara harekâtı yapılmasıdır. Söz konusu tarafların İran’ın taleplerine vereceği cevaba göre Hizbullah hedeflerinin havadan bombalanması ve hatta Şam’a yönelik operasyonlar dahi ihtimal dâhilindedir.

Bu şekilde giderek genişlemesi olası İsrail-İran savaşının en kritik evresi, Türkiye’nin vereceği kararlara göre şekillenecektir:

İsrail, 300 kg’ı aşkın patlayıcı taşıyan İran uzun menzilli füzelerini, son günlerde birçok sorun yaşanan (İslami Cihad’ın Gazze’den ateşlediği ev yapımı basit bir roket bile 10 gün önce Aşdod’da İsrailli bir sivili öldürdü) “Demir Kubbe” sistemine güvenerek karşılayabilecek mi?

Karşılayamazsa ve ABD’den yardım isterse, Türkiye’de yeni kurulan NATO radarı istihbaratının İsrail ile paylaşılması için Ankara’ya talep gelir mi? (İsrail’in X-Band radarlarının İran füzelerini tespit etmekte yeterli olduğunu öne sürenlerin yanısıra, daha yüksek isabet oranı için bu füzelerin “yandan” görüntüsünü alabilen Malatya radarının çok önemli olduğunu savunan uzmanlar da var).

O sıcak günlerde böyle bir talebin reddedilmesi, İsrail ve müttefiklerinin Ankara’yı İran safında görüp bu yönde propaganda yapmasına neden olabilir. İşte gerçek “eksen kayması” krizi o zaman başlar.

Talebin kabul edilmesi ise İran’ın şimşeklerini Türkiye’nin üzerine çekecektir. Böylece sadece İncirlik Üssü değil, Malatya’daki radar ve hatta İran’ın uzun menzilli füzelerinin hedefi tutturma başarısına bağlı olarak tüm Türkiye hedef haline gelebilir.

Peki, bu kâbus senaryosu gerçekleşir ve Türkiye’de muhtemelen seferberlik ilan edilirken PKK ile mücadele ne olur? Kuzey Irak ve Suriye’deki PKK unsurlarını kimler, nasıl kullanır? Kısmen, Bush Yönetimi’nin İran rejimini yıpratmak için 2007’de çıkardığı 400 milyon dolarlık bütçeyle semiren İran’daki PKK uzantısı PJAK ne yapar?

Cevapları henüz bilmiyoruz.

Ama hiç de akla uzak olmayan bu zincirleme senaryonun, Türkiye tarihinde benzerine rastlanmamış derecede zor açmazlar ve vahim olasılıklar içerdiği kesin.

ARMAGEDDON VE TÜRKİYE

Mossad’ın eski başkanı Efraim Halevi, İran’a karşı hava harekâtına karşı çıkarken, “İsrail’de (hükümete de sızan) aşırı dinci radikalleşme, bizim için Ahmedinejad’dan daha tehlikeli. Hava harekâtı felaket olur, Ortadoğu’nun gelecek 100 yılını etkiler” diyor.

Böyle bir “Armageddon” savaşı, kutsal kitaplardaki kıyamet alametlerini andıran doğasıyla İsrail ve İran yönetimlerinde epey bulunan “irrasyonel” unsurların hayalgücünü gıdıklayabilir.  Bir yanda “Büyük İsrailciler,” öte yanda “Mehdiciler” böyle bir savaş fikrinden hoşlanabilirler bile…

Fakat neredeyse tüm dünyanın güle-oynaya başlattığı Birinci Dünya Savaşı’nın ilk günlerinde, bu çatışmanın “tüm savaşları bitirecek bir savaş” olarak müjdelenmesi gibi, söz konusu tasarılar da kötü niyetli saflıklardır.

Çünkü İsrail’deki Halevi gibi, İran’da da birçok aklıselim sahibi vardır ve onlar, bu tür bir savaşın yaratacağı tahribatın neredeyse bir Dünya Savaşı seviyesinde olacağı uyarısı yapmaktadır. Evet, bu savaş gerçekten Ortadoğu’da bütün savaşları bitirebilir; fakat bölgeye barış getireceği için değil, herkesi yok edeceği için.

Bu açıdan, tarihin bu kritik kesişim noktasında Türkiye olarak nerede duracağımız, kritik sorulara nasıl cevap vereceğimiz çok önemli.

Barış?

Evet, sonuna kadar!

Ama sonunda savaş çıkarsa ne yapacağız?

Yine bir koyup üç mü alacağız?

İyi de kime koyacağız?

“No pun intended.”

Barış dolu nice bayramlara…

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!