Piyasaların hapşırması düzeltme değildir

GEÇEN hafta perşembe günü mali piyasalar hapşırdı denebilir. Dolar kuru otuz bin lira arttı. Borsa tepe taklak oldu.

Hazine faizleri yarım puan kadar arttı. Çeşitli kesimler gelişmeleri çeşitli şekillerde yorumladılar.

En komik yorumlardan biri dış ticaret ve cari işlemler açığının kurlarda düzeltme yapmasını bekleyen kesimden geldi. Onlara göre, döviz açığının yapamadığını Fransızlar yapmıştı. Bir anlamda, piyasanın sinirlenmesi olumluymuş gibi gösterildi.

Mali piyasaların sinirlerini bozarak makro ekonomik dengeleri arzu edilen yere oturtmak olanaksızdır. Sinirler bozulduğunda, bazı göstergeler arzu edilen yerlere gelse de, tüm makro ekonomik top yekun bozulacaktır.

Yani, şimdi keyfini çıkardığımız göreli ekonomik istikrar yerini istikrarsızlığa bırakacaktır. Öyle bir ortamda kurların düzeltme yapmış olması hiç kimsenin işine yaramayacaktır. Kurların düzeltme yapıp da, diğer ekonomik dengelerin aynı kalmasını sağlayacak iktisatta hiçbir ilaç henüz keşfedilmemiştir.

Geçen hafta doların 30 bin lira artması makro ekonomik dengeleri kalıcı olarak bozacak durum yaratmamıştır. Kaldı ki, daha sonra kurlar da, faizler de yeniden eski eğilimleri yönünde hareket etmeye başladı. Yani, bir günlük gelişmelere piyasaların hapşırması olarak bakılabilir. Ama, piyasaların sık sık hapşırması kendi içinde farklı dinamikler oluşturabilecektir.

Yılbaşından bu yana gelinen noktada, iyimserlikler mali piyasalar tarafından gereğinden fazla satın alınmıştır (over bought). Makro ekonomik dengeleri kalıcı yapacak önlemlerin hálá alınmıyor olması dengelerin kalıcılığını daha fazla sorgulatmaya başlamıştır. Bu nedenle de, piyasaların hapşırma eğilimleri şimdi geçmişe göre daha fazladır.

Bu noktada ekonomi politikası yapıcıları dikkatli olmalıdır. Dengeleri kalıcı yapacak önlemler gecikirse piyasaların tepkileri daha sert olabilecektir. Geçen perşembe piyasalarda gözlenen gelişmeler bu açıdan değerlendirilmeli ve bazı dersler çıkarılmalıdır.

İçkileri kaldırma zamanı gelince

GEÇEN
hafta gazetelerde okuyup da en hoşuma giden haberlerden biri Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti’nin demeciydi. Merkez Bankası Başkanı ‘ekonomi çok ısınırsa, içkileri kaldırmak zorunda kalabiliriz’ gibi bir demeç vermiş. Bu çeşit basit, ama anlamı geniş laflara henüz alışmamış basınımız bu cümleye gerekli önemi veremediler.

Kendine fiyat istikrarını değişmez bir hedef alan merkez bankaları çoğu zaman piyasalarca sevilmeyecek işler yaparlar. Herkesin para kazandığı dönemlerde ‘pişmiş aşa su katıp’ olumlu havayı dağıtırlar. Riskler dikkat çekerler. Güneşli havada yağmurun gelmesine dua eder gibi bir tavır alırlar. Kamuoyu çoğu kez bu tavırları anlayamaz.

Anlaşılamayan tavır, güzel gibi görünen günlerin getireceği enflasyon riskinin bir tehdit haline gelmemesi içindir. O nedenle, merkez bankaları için, ‘herkesin içip eğlendiği bir partinin en güzel yerinde içkileri kaldırıp götüren bir davet sahibi’ benzetmesi yapılır. Merkez Bankası Başkanı içkileri kaldırabiliriz derken ekonomi çok ısınıp da enflasyonun inmesinin önünde bir tehdit haline gelirse ekonomiyi soğutacak önlemleri alabiliriz demek istemektedir. Fiyat istikrarını kendine değişmez bir hedef alan bir merkez bankasının doğal tepkisidir bu.

Hükümetler de fiyat istikrarının bozulmasına neden olmadan ekonomi politikalarını uygulasalar aslında merkez bankalarının bu çeşit sevimsiz tavırlar almasına neden olmazlar. Ama, maalesef, hükümetler işin bu yönünü kaçırırlar. Merkez bankalarını sevimsiz kararlar almaya zorlarlar. Merkez bankalarının yaptığı çoğu zaman siyasetçilerin işledikleri günahların tescilidir. Aksi taktirde, merkez bankalarının hükümetlere muhalefet yapmak gibi bir dürtüleri yoktur.

Partinin en iyi yerinde içkileri kaldırmakla davet sahibi sevimsiz bir iş yapmaktadır. Ama, aslında sevimsizliğin asıl sorumlusu çok içip sarhoş olarak orayı burayı dağıtma riski olan davetlilerdir.

Son 1.5 yıldır Merkez Bankası sevimsiz kararlar almak durumunda kalmadı. Faizleri sürekli indirip piyasalara bayram yaşattı. İç talep arttı. Üretimdeki artış eğilimi sürdü. Son 2 yılda yüzde 15’e yakın reel ekonomik büyüme gerçekleştirildi.

Dikkat edilmezse, bir gün, çok da uzak olmayan bir tarihte, Merkez Bankası sevimsiz kararlar almaya zorlanabilir. Yani, faizleri artırmak zorunda kalabilir. O gün geldiğinde, Merkez Bankası sevimsiz olmayı göze aldığında, fiyat istikrarının gerçekten sağlanmak istendiği yönündeki kamuoyu inancı pekişecektir. Kısa dönemde yaratılabilecek sevimsizlikler ileriye dönük olumlu beklentileri çok daha fazla kalıcı hale sokabilecektir.

Bütçe dışı kamu sektörü ne yapıyor?

SON
yıllarda bütçe gelişmelerine kilitlendik. Bütçe dışındaki kamu sektörünün mali durumuna çok dikkat etmemeye başladık. Halbuki, gelinen noktada ‘saatli bomba’ durumundaki kesim bütçe dışı kamu sektörü olmaktadır.

Yerel seçimlerin de etkisiyle, mahalli idarelerin finansman yapısının geçen yıl ve bu yıl bozulmuş olabileceği olasılığı çok fazladır. Ama, bu konuda elimizde henüz güvenilir rakamlar yoktur. Bir anlamda, görünür durumdaki bütçeyi temiz tutarken, pisliklerin o denli görünür durumda olmayan bütçe dışı kamu sektörüne doğru süpürmüş olması olasılığı fazladır. Belediyelerin Hazine’ye olan borçlarının silinmesi yönündeki lobi faaliyetleri boşuna değildir.

Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nde (KİT) de durum farklı değildir. Kurlardaki gelişmeyle KİT’lerin finansman yapısında bir iyileşme olabileceği tahmin edilebilir. Ama, cari giderlerindeki artış cirolarındaki artıştan çok fazla olabileceği de bir gerçektir. Bu konuda da elimizde güvenilir bilgiler yoktur.

2002 yılında milli gelirimizin yüzde 6.5’i kadar hedeflenen kamu sektöründeki faiz dışı fazlayı tutturamadık. Hedeften sapılmasının önemli kaynaklarından biri bütçe dışı kamu sektörüydü. Veriler açıklandığında, 2003 yılında da aynı boyuttaki hedefi tutturamamış olmamız olasılığı çok fazladır. Nedeni yine büyük ölçüde bütçe dışı kamu sektörü olacaktır.

Bütçe gelişmelerinin kamuoyuyla paylaşılması eskiye göre şeffaflaşmıştır. Birkaç hafta geriden gelerek bütçe gelişmelerini kamuoyu yakından takip edebilmektedir. Benzer şeffaflık mahalli idareler ve KİT hesaplarında da gerçekleştirilmelidir.

Aksi taktirde, siyasetin ve bürokrasinin pislikleri çok iyi izlenemeyen ve çok iyi görülemeyen köşelere süpürme eğilimleri artacaktır. Bir başka deyişle, yine kendi kendimizi kandıracağız.
Yazarın Tüm Yazıları