Piri Reis’in efsane haritası

1929 yılında Topkapı Sarayı’nın Harem Dairesi’nde toz toprak içinde bir harita bulunur. Piri Reis’in, yüzyıllar önce İbrahim Paşa’nın emriyle çizdiği haritadır bu. Önce Atatürk’e yollanır incelemesi için. 1953’te de

Amerikan Deniz Kuvvetleri Hidrografik Bürosu’na gönderilir. Bulgular baş döndürücüdür... Piri Reis’in haritası, bilinen dünya haritaları üzerine bütün teknik dönüşümleri yapılarak oturtulduğunda verdiği koordinatlar tamamen doğru çıkar. Bu kadar doğru bir çizim için haritacının uçağa binmesi gereklidir ki, bu da haliyle o dönemde mümkün değildir.

Bir şafak vakti emrindeki şebek (16. yüzyılda Akdeniz’de yaygın biçimde kullanılan tekne tipi) ile günlerdir izlediği, ıssız bir koyda demirli İspanyol kalyonuna uykudayken aniden saldıran Piri Reis ve leventleri kısa süren çatışmadan sonra bu dev gemiyi ele geçirir. Çatışma kısa sürer. Mürettebattan, köle olarak satılabilecekler alınır, kalanlar forsaya ayrılır ya da öldürülür.

Ganimet paylaşılırken, genç Piri Reis kalyon kaptanının kamarasına girer ve değerli eşyalar arasında haritalara rastlar. Bunları, kendi haritaları ile karşılaştırır, farklarını izlemeye ve elindeki bir haritanın üzerine işlemeye başlar. Bilmediği denizlerin, duymadığı ülkelerin varlığından haberdar olur.

Ferdinand ve İzabel’in İber Yarımadası’ndaki yüzlerce yıllık Müslüman egemenliğine son verdiği 1492 yılında İspanya’dan kaçanları Afrika’ya ve daha ötesine taşıyanlar arasında Piri Reis ve leventleri de vardır. Piri Reis İslam’ın bu en büyük felaketinden elindeki haritaların sayısını artırarak çok kárlı çıkar, Endülüs’ün denizlerle ilgili tüm bilgileri Piri Reis’in eline geçer. Piri, zaten uzunca bir süredir para, mücevher ve köle kadar, harita da toplamaktadır.

Piri Reis, seferlerinde teknesi ya da filoları ile demir attığı her koyu, her limanı ölçüp biçip haritalarını çizer. Bunları da kendisini çok seven ve koruması altına alan Vezir-i Azam İbrahim Paşa’ya gösterir. İbrahim Paşa zamanında ablası tarafından Kanuni Sultan Süleyman’a hediye edilmiş ve birlikte büyümüşlerdir.

TOPKAPI SARAYI’NDAN AMERİKA’YA

Gücü ve cesareti Kanuni Sultan Süleyman’a yakınlığından gelmektedir. İbrahim Paşa bunları bir araya getirip kitaplaştırmasını önerir ve ortaya Piri Reis’in çizimleriyle, Akdeniz’deki tüm limanların pilot haritalarını içeren Kitab-ı Bahriye çıkar. Piri Reis’in Akdeniz’deki gaza yıllarında topladığı haritaları da gören İbrahim Paşa kesin bir emir verir: "Bunlardan öyle bir harita yap ki Kaptan Paşa, dünya Sultan Süleyman’a kalsın." O harita yapılır ama bir kenarda unutulur kalır. Dünya Sultan Süleyman’a tabii ki kalmaz.

Yüzyıllar sonra, 1929 yılında Topkapı Sarayı’nın Harem Dairesi’nde toz toprak içinde bulunan harita, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün incelemesi için Ankara’ya gönderilir. Kanuni Sultan Süleyman’ın ve Mustafa Kemal Atatürk’ün gözleri aynı ceylan derisi üzerinde aynı merak ve ilgiyle dolaşır. 1953 yılında Türk Deniz Kuvvetleri’nden bir subay Piri Reis Haritası’nı Amerikan Deniz Kuvvetleri Hidrografik Bürosu’na gönderir. Bulguları baş döndürür. Piri Reis haritası, bilinen dünya haritaları üzerine bütün teknik dönüşümleri yapılarak oturtulduğunda verdiği koordinatlar tamamen doğru çıkmaktadır. Bu kadar doğru bir çizim için haritacının uçağa binmesi gereklidir ki, bu da, haliyle, mümkün değildir.

Daha sonra, 1960 yılında Amerikan Hava Kuvvetleri, Piri Reis haritasının Güney Kutbu’nun bugün buz altında bulunan bir bölgesini, ancak buz üzerinden yapılan sismik araştırmalar ardından belirlenebilen netlikte gösterdiğini onaylar. Amerikalı Hava Albay, haritanın uzun uzun incelenmesinden sonra "Bölgedeki buz tabakasının kalınlığı 1 mil (1.554 km) kadar. Piri Reis’in haritası üzerindeki coğrafi verilerin, 1513 yılında var olduğunu düşündüğümüz coğrafi bilgi ile nasıl uzlaştırılacağı konusunda en ufak bir fikrimiz yok" diye yazar.

Piri Reis ise adını yüzyıllar ötesine taşıyacak eserlerine rağmen, güney denizlerindeki bir yenilgiden sorumlu tutulur ve kellesinden olur...

Öykü anlattığım gibi mi başladı; yoksa başka türlü mü bilmiyorum. Ama on yıllardır çözülmeyen Piri Reis Haritası muammasının arkasında benzer bir öykünün yattığına eminim. Avrupa’da Rönesans ve Keşifler Dönemi ile örtüşen, tarih tuvali üzerine yapılmış, olağanüstü renkli, hareketli ve sırlarla dolu ve üstelik bugün de süren bir muhteşem öykü. Türkiye’nin üç önemli markasını İstanbul’u, Muhteşem Süleyman’ı ve Piri Reis’i bir araya getiren bir öykü.

Türkiye tarihinde, öykülerinin anlatılması gereken gerçek kahramanlar var.

Benim de donla denize girmişliğim var

Geçen yaz aylarının akıllarda kalan İstanbul geyiği neydi? Sahil yolunda donla denize girenler. Buna hep beraber kızdık. Yakışmadı bize. Böyle mi olmalıydı, bu şehir böyle bozulur muydu? Falan. Oysa sanırım, yıllardır yaşadıkları İstanbul’da denizle hiç tanışmamış milyonlar olduğunu düşününce, donla da olsa denize girmenin olumlu yönlerine dikkat çekmeliydik.

Bu konuyu yeniden kaşımamın nedeni tamamen kişisel. Geçenlerde baktığım eski aile fotoğrafları, denizle yeni yeni tanışırken benim de donla girmiş olduğumu anımsattı; bu bir rezalet.

Yer Fenerbahçe Plajı, yıl 1962 olmalı, 2 yaşında görünüyorum; yaz. Ancak ayak bileğime gelen suda annemle oynarken çekilmiş bir resim. Mayom var mıydı? Varsa neden donlaydım? Yoksa neden yoktu? O zamanlar Chicco, Mothercare falan olmadığından mı, yoksa bugünün ölçülerine göre orta sınıflaşmamışlığımızdan mı, bilmem. Belki de mayomu evde unutmuşlardı. Önemli bir kişisel tarih konusu yani. İşin derinine ineceğim; haberiniz olsun.

Ama sonuçta denizle donla da olsa tanışmak önemlidir.

*

O müstehcen fotoğrafın çekilmesinden 5-6 yıl sonra yaz aylarında Kalamış ve Fenerbahçe kişisel coğrafyamın önemli durakları oldu. Galatasaray Kulübü’nde yüzmeyi geliştirdim ve Galatasaray’ın lisanslı sporcusu oldum. Ne yapalım Beşiktaş’ın yüzme okulu da, yüzme takımı da yoktu.

İETT’nin eski, gürültülü ve leş gibi Skoda otobüslerinin ön koltuğuna oturur, Yoğurtçu Park’ın oradan Fenerbahçe’ye gider, akşam geri dönerdim. Fenerbahçe Meydanı’ndaki büfelerden arada bir aldığım, turşulu, mayonezli sosisli sandvicin tadı hálá damağımdadır.

Bazen de, şimdi o zamanlardaki güzelliği çok yüceltilmesine rağmen, hakkında "hijyen, hijyen" denemeyecek Kalamış Koyu’ndan martı ve kedi leşlerine basmamaya çalışarak geçerdim. Terebentin ve yağlı boya kokuları arasında boyanan kayıklara ve yelkenlilere bakar, özenirdim. Küçük güzeldi. Ben oralarda küçük düşler kurarak dolaşırken, birkaç sene sonra çok ama çok ünlü olacak Mazhar, Fuat ve Özkan, Köhne dediğimiz küçük çay bahçesinde oturur makara yaparlardı. Yerel şöhretlerdi. Televizyon daha siyah beyaz bile değildi.

*

İstanbul’u denizle buluşturmaktan söz edip duruyoruz. Yetersizlikler var; bunu herkes görebiliyor. Ama İstanbul’un yarım yüzyıldaki dönüşümünün olumsuzluklarını en sert biçimde yaşayan bizlerin anımsaması gereken, dönüşümün olumlu etkilerinin en az 3 kuşaktan sonra doğacağı gerçeğidir.

Babam çocukken yüzerek Çırağan Sarayı’nın oradan Üsküdar’a geçermiş, ama bugün bile, değil tekneye, gemiye binerken arıza çıkartır. Ben lisanslı yüzücü oldum, tekneye ilk kez 20 yaşında binebildim. Kızım geçen yaz, 5 yaşında yüzme öğrendi, tekneye bindi, benimle dümen tuttu, kustu ve küçük kamarasında uyudu.

Sosyoloji 101’den son not: İstanbul denizle buluşur ama önce denize donla girenlerin sayısı hayli artacaktır. Yaz yaklaşıyor; hazırlıklı olun diye söylüyorum.

Bodrum Kış yarışları yapıldı

Bodrum Açıkdeniz Yat Kulübü tarafından düzenlenen ve Milta Bodrum Marina, Koç Allianz Sigorta ve Kayra Şarapları tarafından desteklenen Bodrum Kış Yarışları’nın ikinci ayağı yapıldı. 11 Şubat günü 20 millik Gümbet- Karaada rotasında offshore, 12 Şubat günü Bodrum içinde 18 millik sosis rotada yapılan yarışta hava koşulları uygundu. Yarışa katılan 21 tekne, IRC Yarış/Yarış Gezi A, IRC Yarış/Yarış Gezi B, IRC Gezi A, IRC Gezi B ve Destek olmak üzere beş klasmana ayrılmıştı. Bodrum Kış Yarışları, 2001 yılından bu yana her yıl 7 ayak 14 yarış üzerinden düzenleniyor.

İKİNCİ AYAK ŞAMPİYONLARI

IRC Yarış/Yarış Gezi A Grubu: Limoncello ile Hakan Börtecene ve ekibi

IRC Yarış/Yarış Gezi B Grubu: Bootes teknesi ile Turhan Soyaslan ve ekibi

IRC Gezi A Grubu: Kontiki teknesi ile Ömer Karacalar ve ekibi

IRC Gezi B Grubu: Yeşil teknesi ile M. Şükrü Yılmaz ve ekibi

Destek Grubu: Zagun teknesi ile M. Zafer Günel ve ekibi
Yazarın Tüm Yazıları