Piri Reis’in asıl sırrı

Piri Reis’in haritasının 500’üncü yıldönümü etkinlikleri sürerken tartışmalar her daim hararetli.

Haberin Devamı

Piri Reis’in haritası UNESCO’nun 2013 anma etkinliklerinden biri. Bunu çoğumuz duymuşuzdur. Ama Piri Reis’in adını taşıyan bir üniversite olduğunu muhtemelen pek azımız biliyoruz. Türkiye’nin ilk ve tek denizcilik ihtisas üniversitesi olan Piri Reis Üniversitesi ilk mezunlarını verirken bir yandan da Türk denizcisinin uluslararası çevrelerde daha iyi tanınması için çalışıyor. Bu çerçevede kısa bir süre önce Piri Reis Üniversitesi’nin desteğiyle, Venedik Devlet Arşivleri ve Ca’ Foscari Üniversitesi’nin ev sahipliğinde ‘Tarihte Akdeniz’ başlıklı bir toplantı düzenlendi. Sunulan araştırmalar arasında Piri Reis’le ilgili olanlar da vardı. Aynı sıralarda Türkiye’deyse, CHP Milletvekili Ali İhsan Köktürk, 1987’de sergilenmek üzere Amerika’ya götürülen haritanın Türkiye’ye aslının değil kopyasının getirildiği iddiasıyla Meclis’e bir soru önergesi verdi! Bazı uzmanlar gazetelere böyle bir durumun söz konusu dahi olmadığını açıklarken harita etrafındaki tartışmalar yine canlandı. Peki ama nedir bu haritayı böylesine önemli yapan?
1513 tarihli Piri Reis’in dünya haritası, 400 yılı aşkın bir süre sonra 1929’da Topkapı Sarayı’nda tekrar gün ışığına çıktı.

Haberin Devamı

YENİ KITANIN HARİTALARI

Bunun Amerika’nın ilk haritası olduğu sanılsa da 1500 yılından itibaren Amerika’yı gösteren haritaların yapılmaya başladığı biliniyor. Öte yandan Piri Reis haritası döneminin en nitelikli eserlerinden biri.
Konuyla ilgili akademik araştırmaları bir yana bırakırsak haritanın uzaydan bakılarak çiz(dir)ildiği yönünde iddialar var. Kimi yazarlar haritanın çok sonraları keşfedilecek coğrafi bilgileri, örneğin Antarktika’yı gösterdiğini, kimileri de haritanın şifreler içerdiğini öne sürüyor. Ama dilerseniz biz Piri Reis’in kendisine kulak verelim. Çünkü o kullandığı kaynakları haritasında zaten anlatıyor: “Bu fasıl (bölüm), işbu hartinin (haritanın) ne tarikle (hangi yolla) telif olunduğunu beyan eder... Hususan yirmi mikdar (yirmi parça) hartiler ve Yappamondolardan (Mappa Mundi = Dünya Haritası) telif olmuş hartidir...” İlaveten eski Arap, Hint ve hatta antik haritaların yanı sıra “dört Portukalın (Portekizlinin) şimdi telif olmuş hartilerinden” yararlandığını da yazıyor. Ayrıca “Kolonbo’nun (Kristof Kolomb) Garp (Batı) tarafında yazdığı hartiden bir kıyas üzerine istihraç edip (ortaya çıkarıp) bu şekil hasıl oldu” diyor. Yani kaynakları gayet açık. Peki ama bu bilgiden hareketle söz konusu haritanın ‘ortaya karışık kes-yapıştır bir kopya’ olduğu sonucu çıkmıyor mu? Cevap: Kesinlikle hayır! Tersine, Piri Reis’in verdiği bilgiler haritanın ilginçliğini artırıyor.
1513’ten önceki 20 yıl, tarihin en büyük mücadelelerinden birine sahne olmuştu. Kolomb’un Yeni Dünya’yı keşfi, Avrupa’daki güçleri bir yarışa soktu. Artık karşılarında uçsuz bucaksız bir kıta vardı! Öte yandan kimse bu coğrafyayı tam olarak bilmiyordu. Bu yüzden bölgenin haritaları çok değerliydi. Değerli bilgiyi elde etmekse ancak rüşvet, hırsızlık, casusluk gibi yöntemlerle mümkündü. Amerika kıtasının bu dönemden kalan en eski haritası, Kolomb’un yardımcılarından Juan de la Cosa’ya ait. Bunu iki yıl sonrasından, yani 1502’den kalma Cantino haritası izliyor ki bu başlı başına bir hikâye. Alberto Cantino adlı bir ajan, haritayı Portekiz’den çalarak İtalya’ya götürüyor. Yayılan bu tür bilgiler ışığında Alman Waldseemüller, 1508’de Amerika’yı ayrı bir kıta olarak gösteren dünya haritasını hazırlıyor. İşte Piri Reis, sözünü ettiği haritaları böylesine bir rekabet ortamında elde ediyor. Seyahati hakkında çok ayrıntılı bilgiler verdiği Kolomb’un günümüzde hiç örneği olmayan haritasını bu yolla edinmiş olma ihtimali var. Öte yandan Piri Reis, ele geçirdiği bilgilerin değerini iyi biliyordu. Ulaştığı malzeme ‘teknoloji casusluğu’ndan yararlanacak bir ilişkiler ağına sahip olduğunu düşündürüyor. Üstelik topladığı bilgileri birleştirecek birikimi de vardı. İşte bu sayede günümüzde bilinen en eski ve en başarılı dünya haritalarından birini hazırlayabildi. Yani başarısının ‘bilinen sırrı’ bilginin peşinden koşup onu yeni bir anlayışla sentezleyebilecek deneyime sahip olmasıydı.

Haberin Devamı

YENİ DÜNYALAR PEŞİNDE

Kuşkusuz araştırma ahlakına bağlı kalmak kaydıyla herkes dilediği teoriyi öne sürmekte özgürdür. Bu teorilere inanıp inanmamak da kişilerin kendi seçimi. Çizgi dışı teoriler, kitleler için genellikle bilimsel araştırmalardan daha merak uyandırıcı ve heyecan verici. Ama yine de geçmişi efsaneleştirmenin değil, onu günümüze ışık tutacak biçimde yansıtmanın peşinde koşmalıyız. Neyse ki ülkemizin bu amaçla çalışan saygın üniversiteleri, akademisyenleri ve titiz araştırmacıları var. Hepsinin yolu açık, denizleri fırtınasız olsun!

Yazarın Tüm Yazıları