Piramit'in önü ve arkası

İsmetSOLAK
Haberin Devamı

Büyük Meclis açıldı... Siyasetin tatili bitti. Cumhurbaşkanı Demirel'in açış konuşmasında, ‘ibret tablosu’ sayılacak manzaralar izledik. Demirel, ‘‘Demokratik ve laik cumhuriyet ilelebet yaşayacaktır’’ dediğinde salon alkışlarla inledi.

CHP, DSP, DTP, bağımsızlar ve ANAP sıralarından şiddetli alkışlar yükseldi.

SAKLANAN ELLER

DYP'den Necmettin Cevheri ve arkadaşları da bu coşkuya katıldı. Bir ara, Çiller'i de alkışlarken gördüm. Aniden ellerini masanın altına sakladı. Erbakan'ın alkışlamadığını görünce o da kesti. Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, locadan eğilip, bu hazin tabloyu gördü. Sanırım Genelkurmay Başkanı Karadayı Paşa'ya da aktardı.

Demirel'in, ‘‘Türk ordusu, demokrat devlet ve demokrat bir milletin ordusudur’’ sözleri de alkışlarla kesildi. Refahyol kadrosu mum gibiydi. Tansu Hanım da öyle. Ortağı ile askere meydan okuyup demokratlaştığını (!) sandığı fotoğraf ibret vesikasıydı. Törenden sonra Antalya'ya uçtuk.

Cavit Çağlar, Cumhurbaşkanı'na, ‘‘Siz konuşurken Meclis'e ilk geldiğimiz gün kadar heyecanlandım efendim’’ dedi. Demirel, ‘‘Önemli olan Meclis'in tam katılımla açılmasıydı’’ karşılığını verdi. Ahmet Neidim, sohbete katıldı:

‘‘Sizi Çankaya'ya uğurladığımız gün de aynen böyleydi efendim. O gün de törenden sonra alkışlarla sizi arabaya bindirdik, Nazmiye Hanım da içerde oturuyordu. Araba hızla uzaklaştı, biz bakaldık. Gürdal'a ‘Ne yaptık biz İbrahim?' diye sordum. ‘Dönüp arkama bakmam' deyip gittiniz. O şeyin eline öksüz evlat gibi, yetim gibi kalıverdik...’’

Çağlar gülmekten iki büklüm oldu, ‘‘Şey, deme, söyle...’’ derken, Turizm Bakanı İbrahim Gürdal sohbeti inanç turizmine taşıdı. Antalya'da doğruca Piramit'e gittik. Muhteşem, göz kamaştırıcı bir yapıt ve görkemli bir tablo ile karşılaştık. Altın Portakal için gelen ünlü sanatçılar, işadamları, turistler; gençler, kadınlar, çocuklar neşe içindeydi. Karnaval gibi. Bizim Yalçın Bayer'le de buluşup, dertleştik. Refahyol, bu onur abidesini bile engellemişti. RP'li Bakan Fehim Adak, üç milyon doları onaylamamıştı. İşler üç ay durmuştu. Yine Demirel, garanti vermişti:

‘‘Piramit zamanında bitecektir. Türk Devleti bunu yapacak güçtedir.’’

Devlet, o güçteydi. Ama hükümetin başı anlamıyordu:

‘‘Necmettin Bey... Bu Fehim'i aşman lazım. DSİ'de yanımdaydı, tanırım. Bu Piramit, devletin haysiyeti olmuştur.’’

Sonra, Çiller'den de rica etti:

‘‘Hükümetteki tüm imkânlarınızı kullanıp işin bitmesini sağlayın. Hasan Subaşı sizin başkanınız, bunun yapılacağına da ben söz verdim...’’

Çiller, sıkıntıyı RP'ye bağladı. Devleti tıkadılar, ama millete engel olamadılar. Sakıp Ağa, bir gün Köşk'e telefon açıp, ‘‘Üç milyon doları ben veririm’’ dedi. İnsan, Cumhurbaşkanı da olsa duygulanmaz mı hiç? Baba da duygulandı, ‘‘Seni alnından öpüyorum Sakıp Bey’’ deyip Antalya'yı aradı:

‘‘Piramit'in adını Sakıp Sabancı koyun, bu isim orada yaşasın...’’

ÇOK GÜZEL ÇOK

Sabancı parayı verdi. Ve işte yapıt. 30 Temmuz 1996'da temelini attığı bu eseri 1 Ekim'de yine Cumhurbaşkanı açtı. Sakıp Ağa coştukça coştu:

‘‘Zenginleri bu gözel memlekete getirecek böyük bir kongre salonumuz yoktu. İşte oldu. Paralı turistler de bize gelecek; ne gözel, ne gözel.’’

Çok güzel çok, doyumsuz bir güzellik; onurumuz, gururumuz...

Yazarın Tüm Yazıları