Entelektüel geçinenlerin hepsi, günde 10 bin dolar verseler bu şovu yapar

Güncelleme Tarihi:

Entelektüel geçinenlerin hepsi, günde 10 bin dolar verseler bu şovu yapar
Oluşturulma Tarihi: Şubat 19, 2006 00:00

Hem sevilen, hem nefret edilen bir fenomen o. Nefret mi, sevgi mi kefesi daha ağır basıyor, orası muğlak. Ama bir gerçek var ki, yıllardır herkes, yaptığı canlı yayın şovlarıyla Mehmet Ali Erbil’i (49) konuşuyor. Komik, sulu, şımarık, ciddiyetsiz, onun için en çok söylenen laflar.

Geçtiğimiz günlerdeki bir yazısıyla en ağır eleştiriyi yapanlardan biri de "Küheylan’dan gösteri atına dönüştü" diyen Can Dündar oldu. Peki, konservatuvardan az görülmüş bir başarıyla mezun olmuş, gencecik bir oyuncuyken Küheylan piyesinde parlamış bir tiyatrocu, ne olmuştu da bu kadar saf değiştirmişti? Hayalleri yerine, niçin demir gibi soğuk realitenin, yani paranın peşinden koşmayı tercih etmişti? Televizyonda göründüğünün aksine, sorulara tartarak, sakin, ketum bir tavırla cevaplar veren Mehmet Ali Erbil ile kumar, kadınlar, eleştiriler, abartılar, yalanlar, hayal kırıklıkları üzerine konuştuk.

50 yaşına merdiven dayamış birisiniz. Bu zıp zıp enerjinizin kaynağı ne?

- Benim yaşam tarzım, dünyaya bakışım, yaradılışım böyle. 60’ıma da gelsem 70’ime de, fiziksel arazlarım olmadığı sürece hep böyle olacağım.

Yıllardır eğlence hayatının içindesiniz. Sizce Türk halkı en iyi nasıl eğleniyor, nelerden zevk alıyor?

- Beynini çok zorlamayan, fiziksel komikliklerle, düştülü kalktılı esprilerle, sakarlıklarla eğleniyor.

Siz de onlar ne istiyorsa veriyorsunuz öyle mi?

- Evet. Amerika’yı yeniden keşfedecek halimiz yok.

Neden bir şeyleri değiştirmeyi düşünmeyip, teslimiyetçi davranıyorsunuz? Hani siz asiydiniz?

- Bir şeyleri değiştirmeye kalkarsan, seni değiştirirler. Türkiye’deki hangi erdemleri, hangi kaliteyi savunacağız. Kendi yaptığım iş dahil, televizyonlarda bir kirlenme var. Şartlar bunu gerektiriyor, bunu yapıyorum. Çıkıp da Don Kişot olamam, hemen bacağını kırıverirler. Ama ben yine de tamamen mesajdan, misyondan yoksun bir şey yapmıyorum. İnsanları mutlu eden, eğlendiren bir misyonum var. Televizyon dünyasında birçok ilk benimle birlikte başlamıştır. Şu güne kadar canlı yayın performansı açısından belki de benim rekoruma ulaşmış bir sunucu yoktur.

Dozunu kaçırdığını düşündüğünüz esprileriniz oldu mu?

- Zaman zaman oluyordur. Ama haftanın altı günü 14 saat canlı yayın yapıyorum. Kendimi tamamen bir otokontrol altında tutamam. Geldiği gibi davranıyorum. Ben espri yaparken, vücut dilimi de kullandığım için, belki bazı kesimleri rahatsız etmiş olabilirim ama.

İŞİMDE KONTROLLÜYÜMÖZEL HAYATIMDA DEĞİL

Mesela gazino programlarınızda, "Sana da esprilerine de başlarım" diye tepki gösteren olmadı mı hiç?

- 20-25 yıldır taş çatlasın üç kişi.

Bir başka insandan duysa belki katil olacak ama siz söyleyince kahkahalarla gülüyorlar. Bu sizin beceriniz mi, insanların ikiyüzlülüğü mü?

- Bendeki şeytan tüyü mü, kendilerinden biri gibi görmeleri mi, doğallığım mı, ailenin yaramaz çocuğu saymaları mı, yıldız farkı mı, adını koyamıyorum. Beni her zaman tolere ediyorlar.

Kontrolsüz bir enerjiniz var. Bugüne kadar kontrolünüzden çıkan bir şey oldu mu hayatınızda?

- Muhakkak olmuştur ama net hatırladığım bir şey yok.

Canlı yayındaki ana avrat küfür?

- O kendi odamda olmuş bir şeydi. İnsan odasında istediğini yapar. Ama mikrofon açık kalınca ekrandan duyuldu. İşimle ilgili her şey kontrolüm altında. Ama özel hayatımda çok kontrollü yaşadığımı söyleyemem.

İyi para kazanmış, şöhretli, çocukları da olan biri olarak, elde edemediğiniz ne kaldı? İçinizde kalmış bir şey var mı?

- Konservatuvarı bitirdikten sonra, yurtdışına sinema okuluna gidecektim, onu yapamadım. İçimde ezikliği hálá vardır. Tiyatroya gerekli zamanı ayıramadım, biraz da soğuttular beni. Devlet Tiyatrosu’nda başarılıydım ama şımarırım diye küçük roller verdiler. Bütün bunlar genç bir yaşta beni etkiledi. Dışarıya açılamamak, dil problemini halledememek, her zaman bir sıkıntı oldu.

Sonradan elinizde dünya kadar imkán vardı, yapsaydınız. Sizinki tembellik olmasın?

- Yapabilirdim, şartları zorlayabilirdim, zorlamadım.

Seyredenlerin hálá anlata anlata bitiremediği 17 yaşında oynadığınız bir Küheylan var. Oradaki performansınızla, şovmen Mehmet Ali Erbil’inkini karşılaştırsanız, neler söylersiniz?

- Küheylan, tarihte kaldı. Üç yıllık eğitim almıştım, primitif bir oyunculuktu ama yetenekliydim. Aşırı dindar annesi ve ateist babası arasında kalmış psikolojik rahatsızlıkları olan bir genci oynuyordum. Ne yapacağımı bilemeyip ata tapmaya başlıyordum. Çok hissederek, çok severek oynamıştım. Tiyatroda kalıp sanat kariyeri yapabilirdim, tatmin olabilirdim ama mutlu olamazdım. Karakter itibariyle devlet memurluğu normlarına uymuyordum.

HASTALIĞIM SAYESİNDE DE ÖLÜM KORKUMU YENDİM

Oyunculuk içimde bir eziklikti, diyorsunuz ama yapsaydınız da mutsuz olacaktınız öyle mi?

- Sanatsal kariyerdi, daha ciddi ağırlıklı şeylerdi, bunları umursamıyorum. Yaptığım işten haz duyuyorum. Haftanın beş günü tiyatroda oynayacaksam, burada da altı gün canlı yayın yapıyorum. Seyirciyle anında iletişimse onu da yaşıyorum. Adrenalini hissediyorum. Bu da tiyatro gibi bir şey.

Ya sinema? Televizyon dışında neredeyse her Türk filminde de sizi izleyeceğiz.

- Sinema yaptığım zamanlarda tatmin oluyorum, sinemayla uyuzumu kaşıyorum.

Yeteneğiniz bugüne kadar hep yetti. Cepten yediniz yani. Deniz bir gün bitmeyecek mi?

- Şu güne kadar yeteneğim hep yetti açıkçası. Cüneyt Gökçer, Yücel Ertan, Can Gürzap, Mahir Canova gibi çok iyi hocalarım vardı. Ama yurtdışına çıktıkça da filmleri, şovları, tiyatroları hep izledim, takip ettim.

Digiturk reklamlarında, "Deli miyim, her akşam Mehmet Ali izleyeyim" diyorsunuz. Bu samimi bir itiraf mı yoksa kendinizden hiç sıkılmadınız mı?

- Yok hiç sıkılmadım. Benden bekledikleri bir özeleştiri olabileceğini düşündüğüm için, reklama kendim ekledim o sözleri.

Bu kadar vurdumduymaz olmak, bu kadar her şeyi ti’ye almak. Halbuki çok ağır bir hastalığınız var değil mi?

- Bu hastalığın da benim için avantajı oldu, ölüm korkumu yendim.

Ondan da bir şey çıkardınız yani. Peki her fırsatta mutsuz bir çocukluk geçirdiğini söyleyen biri, nasıl bu kadar mutlu bir tablo çizebiliyor, desem?

- Gördüğünüz hiçbir şey sahte değil, benim doğal halim. Zaten bu yüzden beni kabul ediyorlar.

CAN DÜNDAR’AYAKIŞTIRAMADIM

Sizle ilgili yapılan en çok hangi eleştiriyi haklı buluyor, hangisinden sıkılıyorsunuz?

- Tiyatroda çok yetenekli bir oyuncu olduğumu söylerler, devam ettirmediğim için de kızarlar. Haklılar ama Türkiye koşullarında ne yapabilirdim. Sinema ve tiyatro dünyaya açılmış olsaydı, o zaman ben de farklı olurdum.

Can Dündar, sizin için "Küheylan’dan gösteri atına dönüştü" diye çok ağır bir yazı yazdı. O yazı hakkında sizin yorumunuz ne?

- Gösteri atı yorumunu doğal buluyorum. Türkiye’de başbakanından oyuncusuna kadar herkes şov yapıyor. Çünkü bu ülkenin gerçeği bu. Benim kızdığım gösteri atı yorumu değil, engellilerle dalga geçiyor demesi. Türkiye’de aileler engelli çocuklarını sokağa çıkarmaya utanıyorlar. Ama o çocuklar beni seyrediyor, benimle mutlu oluyorlar. Onları yaşama katmam, bir an bile olsun mutlu etmem, hem ailelerini hem çevrelerini sevindiriyor. Donelere dayanmadan böyle şeyler yazmasını Can Dündar’a yakıştıramadım. Ayrıca entelektüel geçinenlerin hepsine, "Gel sana günde 10 bin dolar veriyoruz, bu şovu yap" deseler yaparlar.

Siz 10 bin dolar mı alıyorsunuz?

- Estağfurullah, 10 bin dolar da neymiş.

Çocuğumun adı Ali Sadi

olacak, ressam ismi gibi

Soyadınızı aldığınız, Kuzey Irak’taki Erbil’e hiç gittiniz mi?

- Hayır. Dedemin Menemen’de asıldığını söylüyorlar son zamanlarda ama benim dedem laik, Atatürkçü bir polisti.

Yakında bir erkek çocuğunuz olacak. Çok beklediğiniz bir şey miydi?

- 10 yıl aradan sonra bir bebeğim olacak. Daha olgun bir dönemime denk geldiği için eşime de ayrı bir özen gösteriyorum. Babamın adıyla benim adımı birleştirip Ali Sadi koyacağız ismini inşallah. Ressam ismi gibi değil mi?

Çapkınlığınız malum. Peki kızlarınız da sizin gibi çapkın olsa ne yaparsınız? Yıllar önce, sizin yaptığınız gibi 500 kadınla yattım gibi rakam telaffuz etseler mesela?

- Her baba gibi bir reaksiyonum olur ama neticede onların hayatı. Çok müdahaleci bir baba değilim. Evet, 500 kadınla yattım dedim ama tamamen espriydi. Kalkıp ciddi ciddi yazdılar. Yoksa, rakam telaffuz etmek çok aşağılayıcı, kimseye yakışmayacak bir şey. Skor üzerine çalışan biri değilim.

Yalan söyler misiniz?

- E, tabii. Severim yalan söylemeyi. Çok rahat bir savunma aracı.

Kin tutar mısınız?

- Hiç, en fazla bir hafta sürer. Saddam’a bile iki gün kızdım.

KUMAR BENİM İÇİN TEK KİŞİLİK ŞOV

En çok nerede eğlendiniz, nereden etkilendiniz?

- Las Vegas’ta.

Siz hiç akıllanmayacak mısınız?

- Las Vegas’taki şovlardan etkilendim valla, aklınıza başka bir şey gelmesin.

Yok aklıma bir şey gelmiyor. Kumarhanelerde ne kadar kazandınız, ne kadar kaybettiniz onu söyleyin sadece?

- Kazanmak, kaybetmek gibi görmüyorum onu. O da canlı bir performans, başka bir şov. Ben 30 yıldır oynuyorum, kumar benim için o kadar kötü bir şey olsa, bunca zaman ayakta kalabilir miydim? Kendimle kalabiliyorum, sahnede yaşadığım heyecandan başka bir heyecan duyuyorum. Beni dünyadan soyutlayan bir zaman dilimi. Zevk alıyorum. Maddi manevi çok zarar verdiğini düşünmüyorum açıkçası.

Etrafınız da sizinle aynı görüşte mi?

- Hayır.

Bir rakam söyleyebiliyor musunuz? Ne kadar kaybettiniz, ne kadar kazandınız?

- Kumarcının kumarcıda parası kalmaz, onu söyleyeyim.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!