Büyücünün evinde

Güncelleme Tarihi:

Büyücünün evinde
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 11, 2014 01:32

Bir aşk filmi seyrederken mevzu nerelere geldi… Dünyada en çok yapılan büyü aşk iksiri. Türkiye’deyse bağlama büyüsü… Büyüyle uğraşanlara sordum, anlattılar.

Haberin Devamı

Korku filmlerini tek geçerim ama kafam kazan gibiyken, rahatlamak için romantik komedilere takılıyorum. Meg Ryan’ı, Jennifer Aniston’ı bana danışın, bir çırpıda sayarım filmografilerini. Yani kafam sık sık uğulduyor; sebebini sormayın.

Geçenlerde yine böyle bir günümdeydim. Sandra Bullock’un ‘Aşk İksiri’ni yeniden izlemeye koyuldum. Yine ilk izleyişimmiş gibi gülüyordum ama itiraf etmek gerekirse biraz da kendi mazim aklıma geldiğinden...

Film, yapayalnız biyokimyager Tate’in durgun mu durgun aşk hayatını alevlendirmek için bir Çingene’den gizemli bir iksir alması üzerine. Zamanında ben de böyle bir aşk iksiri peşine düşmüştüm. Cahillik işte…

O zamanlar gerçek aşkın zaten bir büyü olduğunun farkında değilim henüz. Zannediyorum ki fantastik filmlerdeki gibi her şey. Büyücüler, kimselerin bilmediği izbe, karanlık binalarda oturur, gündüzleri uyanır, geceleri ‘yaşar’ diye düşünüyordum. Ellerinde uçan süpürgeleri, uzun siyah cüppeleri, kaynayan iksir kazanları vardır; sadece kendi çağırdıkları varlıklarla konuşurlar, böyle bir sürü klişe…

Büyücünün evinde

Sonra bilinmeyen mevzulara bata çıka öğrendim. Büyüyle uğraşanlar türlü türlü. Bir defa çoğu öyle senden benden farklı görünmüyor. Her gün yoldan geçerken göz göze geldiğiniz biri pekâlâ büyücü olabilir. Bu işi din üzerinden yaptığı için hacı hoca kılığını benimseyenler var. Kimileri de biraz daha ‘new age’, biraz daha şov peşinde. Evleri, ‘ofisleri’, saç-sakal tıraşları, giyim-kuşamları işin mistik yapısına uygun. Yine de büyük kısmı göz önünde olmayı sevmiyor.
Evine gittiğim bir iki büyücüden gelsin örnek. Bir defa, dışarıdan bakınca büyücü olduklarını anlamanız mümkün değil. Kendilerine özel, gizli bir oda yapmışlar. Konsantrasyonu sağlamak için pencerelere siyah perdeler takılmış. Sunak benzeri bir zemin üzerinde büyü sırasında sembolik de olsa bulunması gereken aletler duruyor. Asa, kılıç, tılsım, kazan, zil, ayna, ip, süpürge, tuz ve mum… Ama en önem verdikleri şey başka; çemberin, yani kutsal alanın açılıp kapatılması için mutlaka olması gereken hançere.

Haberin Devamı

Anadolu’da irade büyüsü

Bu hem karanlık hem de tekinsiz bir konu. Yine de yıllardır büyü hakkında ne yazıldıysa okumaktan kendimi alamıyorum. Çoğu fasa fiso, incir çekirdeğini doldurmaz şeyler ama bazı ayrıntılar ilginç. Örneğin büyüye en meraklı ilimizin Kastamonu olduğu söyleniyor. Eşleri birbirinden ayırmak için oralarda çok muska yazılırmış. İkinci sırada Rize, ardından Sivas, Tokat, Bayburt, Erzurum, Adana ve Yozgat geliyor. İstanbul’dakilerse daha çok depresyon sebebiyle kendilerini rahatlatacak muskalar istiyormuş. Gidin Eyüp’e, toprağı azıcık eşeleyin; bir sürü muska çıkar. Defineciliği de unutmayın. Bu defineleri cinlerin ve büyülerin koruduğuna inanan çok. Hatta bununla ilgili çok meşhur bir hikâye var, yeri gelmişken anlatayım.

90’lı yıllarda, Ankara Kalecik’te bir zindan varmış. Zindanın içinde de hazine... Bütün köylü adı üfürükçüye çıkan bir hocayı almışlar yanlarına, defineyi aramaya gitmişler. Hazinenin büyüyle korunduğuna inanıyorlarmış. Sonradan söylediklerine göre zindanda karşılarına birden yüzü gözü kanlı bir dev çıkmış. Herkes korkup kaçmış. Korkudan, dua okuyan hocanın da dili tutulmuş. Adam bugün hâlâ konuşamıyor.

Büyücünün evinde


Bu sadece biri; Anadolu’da define ararken insanların önüne çıkan yılanlı, devli hikâyeler bol. Amerikan Pew’ün araştırması da Türkiye’de insanların yüzde 49’unun büyüye inandığını söylüyor. Anadolu’da büyü, tılsım gırla gidiyor ama yine de bu konuyu bizde en iyi bilenlerden araştırmacı-yazar Erhan Altunay’a göre en etkili ve meşhur büyücüler Cezayir’den çıkıyor. Balkanlar, Almanya ve Fransa, özellikle de Roma döneminde Cezayir ve Kırım, büyücüleriyle çok ünlü. Avrupa’da büyücülük daha çok şifa bulmak için kullanılırken, Anadolu’da ise en çok başkasının iradesine karışmak için yapılıyor.

Ama dünyanın hiçbir yerinde o fantastik filmlerdeki gibi kızdığı birini kurbağaya çevirme büyüsü diye bir şey yok... Altunay’ın yeni çıkan ‘Kadim Cadılık Öğretisi’ kitabında da okudum: Büyü dediğimiz şey iki türlü; birincisi kişinin kendi gelişimi için uygulanıyor. Adı Invocatio. Sakin bir odada, mum yakılıyor. Belli kelimelerle olaylara konsantre olunuyor. Amaç, bilinçaltını ikna etmek. Çünkü bilinçaltımız, bir olayın gerçekleşmesine ket vurabilirmiş. Diyelim ki büyü yapan / yaptıran kişi, zengin olmak istiyor ama bilinçaltında “Zengin olursam düşmanım olur” kaygısı taşıyor. İşte o zaman aslında zenginliği istememiş oluyor ve zenginlik hiçbir zaman gelmiyor.

Kendini arabaların önüne atmak isteyen var

İkincisi büyü çeşidiyse bana hep daha korkutucu gelir. “Yok ben korkmam” diyene de hayatta inanmam. Tabii ki kara büyüden bahsediyorum. Aksi gibi, Türkiye’de en yaygın olan ve bir varlık çağırarak yapılan tür de bu zaten. Konuştuğum büyücüler çeşitli yöntemlerle bir varlığa başvurup, o varlığın olaya müdahale etmesini istediklerini söylüyor. Riski çok olurmuş. Özellikle internette yazılan yarım yamalak ‘bilgiler’le yapılırsa, ölümlere bile yol açabiliyormuş. Çünkü çağrılan varlıklar büyü yapılan insana iradesinin dışında iş yaptırıyormuş. Büyüye başvuran bir tanıdığım da, “Bir arkadaşımın başına geldi; sürekli ‘Kendimi arabaların önüne atmak istiyorum’ diyordu; biri ona büyü yaptırmıştı; başka bir vakayı da arkadaşım yaşadı; bir anda intihara eğilim başladı; bana söylediği halde engelleyemedim, intihar etti” diye gayet sert bir olay anlatıyor.

Sonu gelmez bunların; daha böyle bir sürü vaka var. Çoğu da kriminal vakalar. Bunların geneli, kadınların tecavüze uğramaları ya da yapılan yanlış işlemler sonucunda rahatsızlanmalarıyla bitiyormuş. Ruhsal bozukluklar da cabası… Define ararken arkadaşlarını öldüren köylüleri duymayan kaldı mı? Ama daha da tehlikelisi var. Bunu da faal bir büyücüden dinleyin bari: “Büyü yaptırmanın en büyük tehlikesi, yapılması istenen şeyin kişinin kendi üzerine dönmesiymiş!

Evet, büyücünün de işi kötü gider! Dinlemeye devam: “Türkiye’nin en meşhur büyücülerinden biri, duygusal açıdan kendine bağlamak için bir adama aşk iksiri içirmiş. Ama hemen umutlanmayın, hayatı bombok, mutsuz mu mutsuz bir kadın! O da her insan gibi, hırslarına yenik düştüğünde kaybetmiş. Bana anlatılana göre, başka bir yeri kontrol altına alayım derken kendi kontrolünü kaybetmiş. Büyünün bedelini de işte böyle ödemiş.”

Biz dönelim Sandra Bullock’un ‘Aşk İksiri’ne… Hollywood boşa yazmaz; dünya genelinde en çok istenen büyülerden biri bugün hâlâ aşk iksiri (aynısı sayılmaz ama; bizde de bağlama büyüsü revaçta). Aslında filme gerek yok, ben size doğrudan söyleyebilirim. Aşk için iksire miksire gerek yok; aşk zaten en ummadığın anda, kendiliğinden geldiğinde en güzel. Demiştim ya, aşkın kendisi de bir büyü diye. Zaten film de bunu söylüyor.

Büyücülük iyi niyetle olsa bile kötü

Haberin Devamı

Büyü dünyasını yakından bilen, zamanında yapıp artık bırakmış bir arkadaşım anlatıyor:

“Büyücülük her anlamda kötü. İyi niyetli olduğu anlarda bile kötü. Amerika’ya gitmeyi çok istiyorsun, ben de sana büyü yapıyorum git diye. Oraya gidince belki trafik kazası geçirip öleceksin? Ya da bir yerin ağrıyordur. Büyü yapıp ağrını keserim. O ağrıyı hissetmezken belki apandistin patlar ve fark etmezsin bile.”

“Gözlerimle gördüm: Bir arkadaş ‘Birinin üstünde cin var ve ben bunu kendi bildiğim yöntemlerle öldüreceğim’ dedi. ‘Tamam’ dedim. Bir mezarlıktayız. Dua okurken gerçekten ateşler içinde bir varlık geldi ve adamın üstünü başını yaktı. Elinde Kuran vardı, o da yandı. Adamın çok ağır yanıkları oldu.”

“Başka birinin üstünde büyü varmış. Ortaya çıkarıyor ama öldüremiyor. Kendi üstüne geçiriyor. Çok ağır travmalar yaşıyor sonra. Bu işlere bulaşınca böyle işte... Bir ömür onunla yaşayacak, kurtulamadı.”

“Bir arkadaşım bir olay anlatmıştı. Bu tür bir hocaya gitmişler. Hoca, arkadaşımın üzerinde cin olduğunu ve onu alabileceğini söylemiş. Önce tuzla ve Kuran’la bir garip ritüel yapmış. Bir şeyler okumaya başlamış ve biraz sonra parlak bir siluet belirmiş. Hoca korkmuş kaçmış ve arkadaşım başbaşa kalmış... Gözlerini kapayarak Felak ve Nas okumuş. ‘Sonra gitti’ diyor. Gözleriyle gördüğünü ve çok korktuğunu anımsıyor.”

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!