YeÅŸilçam neden Hollywood olamadı?

Güncelleme Tarihi:

Yeşilçam neden Hollywood olamadı
OluÅŸturulma Tarihi: Nisan 21, 2013 00:00

Emek’e vurulan balyoz darbeleri Yeşilçam’ın simgesel varlığıyla birlikte toplumsal hafızamızı da sarsıyor. Öte yandan benzer problemlerle yüzleşen Amerikan ve İngiliz sinemaları ayakta kalmayı başardı. Peki, neden? Yeşilçam’da Hollywood veya Pinewood’un sahip olduğu ne eksikti?

Haberin Devamı

Yeşilçam yalnızca Beyoğlu’nda bir sokak adı mıdır sizce? Yoksa hepimizin gönül haritalarımızda kolayca tarif edebileceğimiz rengârenk, ışıltılı, en samimi duygularımızla dolu bir rüyalar ülkesi mi? Bizim için Ayhan Işık’ı İngiliz Kemal’e, Kemal Sunal’ı İnek Şaban’a, Kartal Tibet’i Tarkan’a, Şener Şen’i Badi Ekrem’e, Münir Özkul’u Mahmut Hoca’ya, Fatma Girik’i Şoför Nebahat’a, Türkân Şoray’ı Asya’ya, Cüneyt Arkın’ı Malkoçoğlu’na, Sadri Alışık’ı Turist Ömer’e, Hulusi Kentmen’i babacan Komiser Hulusi’ye, Adile Naşit’i Hafize Ana’ya dönüştüren sihirli bir kaleidoskoptur Yeşilçam.
Bizi biz yapan, birbirimize yaklaÅŸtıran, yıkımını protesto edenlerle onları durdurmaya çalışan polisleri, Emek’e balyoz vuran işçilerle, onu yerinde deÄŸersiz bulan müteahhitleri birleÅŸtiren, sadece bir kısmımızın deÄŸil, hepimizin üzerine titremesi gereken ortak paydamızdır YeÅŸilçam. Oysa bu günlerde yüzyıllık Emek’e vurulan balyoz darbeleri YeÅŸilçam’ın simgesel varlığıyla birlikte toplumsal hafızamızı da sarsıyor. Buna verilecek en güzel tepki, duygusal deÄŸil rasyonel bakarak yıkılmaz bir sistem inÅŸa etmek olsa gerek.  Â
Televizyonun yaygınlaşmaya başlayarak tüm dünyada sinema sektörünü etkilediği 70’li yılların başlarında ülkemizde yılda 300 kadar sinema filmi üretiliyordu. Sinema salonlarının yapılacak filmlerin bütçelerine katıldığı eşine az rastlanır bir film finansman sistemiyle işleyen bu düzen kendi yıldızlarını yaratıyor ve seyirciyi salonlara çekiyordu. Ancak 70’li yıllar boyunca ekonomik krizlerle zayıflayan sistem 1980 yılından sonra aldığı ‘darbe’yle yıkıldı ve meydan uzun süre tamamıyla yabancı yapımlara bırakıldı. Öte yandan benzer problemlerle yüzleşen örneğin Amerikan ve İngiliz sinemaları ayakta kalmayı başardı. Peki, neden? İyi zamanlarında binlerce insanın çalıştığı Yeşilçam’da Hollywood veya Pinewood’un sahip olduğu ne eksikti?

Haberin Devamı

/images/100/0x0/55eaf574f018fbb8f8a1bd3e

Haberin Devamı

AMERİKAN ÖRNEĞİ

Sinema sektörünün geliştirilmesini hedef alarak yapılanan ilk kurum ‘Amerikan Hareketli Görüntü Sanat ve Bilimleri Akademisi’, MGM şirketinin patronu Lois B. Mayer (1884-1957) tarafından 1927’de kuruldu. Akademinin ilk başkanı, ünlü oyuncu Douglas Fairbanks’in (1883-1939) ilk işi bir arşiv/ kütüphane ile birlikte bir film okulu kurmak oldu. Günümüzde hâlâ dünya film endüstrisine yön veren Akademi ödülleri (Oscar) ise 1929’dan itibaren verilmeye başlandı. 1927’de 270 kişinin verdiği 100’er dolarla temeli atılan bu kurum günümüzde 6000 üyesi ile faaliyetlerine devam ediyor. Akademi kâr amacı gütmeyen bir sivil toplum kuruluşudur.

Haberin Devamı

İNGİLTERE ÖRNEĞİ

Britanya Film Enstitüsü (BFI) ise 1933’te İngiliz hükümeti tarafından kraliçenin himayesinde kurulmuş bağımsız bir kuruluştur. Ulusal Piyango’dan ve Kültür Bakanlığı’ndan aldığı paylarla oluşturduğu bütçeden film finansmanı da sağlayan enstitü, eğitim faaliyetleri düzenliyor ve iki büyük sinema işleterek araştırma ve yayınları için fon sağlıyor. Kuruluş, 50.000 film, 100.000 belgesel ve 625.000 TV programından oluşan dünyanın en büyük görsel arşivini de yönetiyor. Ayrıca İngiltere’de 1947 yılında kurulan Britanya Film ve TV Sanatları Akademisi (BAFTA) tarafından Oscar benzeri bir ödül veriliyor. Her iki ülkedeki bu kurumlar sektör içi dengeleri kuruyor ve yön gösterici rol oynuyorlar. Öncelikli amaçları sinema sektörünün geliştirilmesi.

ÇUVALDIZ

Haberin Devamı

Ülkemizde ise bu tarz bir akademi ne Amerika’daki gibi sivil toplum inisiyatifiyle ne de İngiltere’deki gibi devlet eliyle kurulabildi. Arşiv malzemeleri şahıslar veya değişik kurumların elinde parçalı olarak kaldığından ne bir sinematekimiz ne de bütünlüklü bir sinema kütüphanemiz olabildi. Oysa bahsettiğimiz başarılı örneklerin izinden giden bir akademi olmadıkça, yani tarihine bireysel çabaları ve şahsi çıkarları aşan bir sistemle sahip çıkmadıkça Türk sinema sektörü yıkılmaz olmayacaktır, tıpkı Emek gibi...

UMUT VERİCİ GİRİŞİMLER

Son yıllarda üniversitelerde sinema-TV bölümleri açılmaya, TÜRVAK gibi müze ve eğitim alanlarında gayretler görülmeye başladı. Bu noktada özellikle geçen yıl ortaya çıkan ‘Yeşilçam Film Akademisi Ödülleri’ girişimini hayata geçiren meslek birliklerini kutlamak gerekiyor. Ancak bu önemli girişim ödüllerden ibaret kalmamalı, renkli havai fişeklerin yanında sürekli aydınlık yayan projektörlere de mutlaka kavuşmalı. Yeşilçam Film Akademisi, bir arşiv-kütüphane ekseninde yapılanmayı, Yeşilçam civarında bir sinema salonunun işletmesini üstlenerek bünyesine katmayı, eğitim ve yayın yoluyla kendisini sürdürülebilir kılmayı başarabilirse bu hepimizin başarısı olacak.

Haberin Devamı

/images/100/0x0/55eaf574f018fbb8f8a1bd40

Ayhan Işık, Hollywood benzeri sistem için çok uğraştı

Unutulmaz YeÅŸilçam yıldızı ve ressam, ‘Taçsız Kral’ Ayhan Işık (1929-1979), 1958’de giderek yerinde gördüğü Hollywood’a benzer bir sistemin Türkiye’de de kurulması gerektiÄŸini savunuyordu. Işık, özellikle sektör içi iliÅŸkileri düzenleyecek bir ‘Sinema Kanunu’nun önemi üzerinde duruyordu. Ona göre Batı’daki örnekleri gibi tüm kurumlarıyla saÄŸlam bir altyapı oluÅŸturulmadan dünya sinemasıyla rekabet mümkün deÄŸildi.Â

23 Nisan Hıristiyan toplumunda da önemli

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk resmi bayramıdır. TBMM’nin açılarak egemenliÄŸin hanedandan halka geçiÅŸini ve yeni cumhuriyetin doÄŸuÅŸunu simgeler. Öte yandan aynı tarih birçok Hıristiyan toplumunda ‘Aya Yorgi/ Aziz Corc’ günü olarak kutlanıyor. Büyükada’daki Aya Yorgi Kilisesi de bu kapsamda her yıl olduÄŸu gibi bu yıl da 23 Nisan günü çok sayıda misafir ağırlayacak. Hristiyanlıkta kötülüğün sembolü olan ejderhayı yendiÄŸine inanılan Aziz Corc (280-303) şövalyeliÄŸin simgesidir. Dolayısıyla Aya Yorgi Kilisesi’nin hemen karşısında Dragos yani ‘Ejderha’ tepesinin bulunması simgesel bir anlama sahiptir. Aziz Corc’un, adını ondan alan Gürcistan’dan (Georgia) sonra belki de en çok yüceltildiÄŸi ülke ise Ä°ngiltere’dir. Zira Corc bu ülkenin koruyucu azizi olup Ä°ngiliz bayrağında ona atfedilen kırmızı bir haç yer alır. Ãœstelik kraliyetin en eski (1348) ve en yüksek şövalye teÅŸkilatı olan 24 üyeli ‘Order of the Garter’ (Bacak Bağı Tarikatı) da Aziz Corc’a adanmış. Kraliçe II. Elizabeth’in baÅŸkanlığında halen aktif olan bu teÅŸkilatın Hıristiyan olmayan ilk üyesiyse 1856’da teÅŸkilata kabul edilen Sultan Abdülmecid’dir.     Â

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!