Ahmet, töre cinayetine mi kurban gitti?

Güncelleme Tarihi:

Ahmet, töre cinayetine mi kurban gitti
Oluşturulma Tarihi: Şubat 01, 2009 00:00

Ahmet Yıldız (26), kıllı bedenini, yüzündeki sakalı saklamayan, Türkiye’de "Ayı Grubu" diye adlandırılan eşcinsellerden biriydi. 15 Temmuz 2008’de evinin önünde kurşun yağmuruna tutuldu. Öldürülmeden dokuz ay önce, Üsküdar Savcılığı’na başvurarak ailesinin onu ölümle tehdit ettiğini bildirmişti.

Haberin Devamı

Ahmet, töre cinayetine mi kurban gitti? / FotoGaleri

Öldürülmeden iki ay önce, Beargi Dergisi’ne bir yazı yazmış, ailesine eşcinsel olduğunu nasıl itiraf ettiğini ve nasıl tepki gördüğünü anlatmıştı. Ahmet öldürüldükten sonra, sevgilisi Türk asıllı Alman vatandaşı İbrahim C., eşcinsel kamuoyunu harekete geçirdi. İngiliz Independent gazetesi, "Türkiye’deki ilk eşcinsel töre cinayeti mi?" başlığıyla duyurdu olayı. İnternette başlatılan kampanyaya Avrupa’dan Japonya’ya kadar pek çok eşcinsel destek verdi. Arkadaşları Türkiye’de yürüyüşler yaptı, "Hangi utanç katil olmanın utancından büyük olabilir?" sorusunun cevabını aradı. Ahmet Yıldız’ın katili henüz yakalanamadı. Ama cinayet masası dedektifleri sonuca çok yaklaştıklarını ve katilin kimliğinin kimse için sürpriz olmayacağını söylüyorlar. İşte onun hikayesi.

Ahmet Yıldız, Marmara Üniversitesi Fizik öğretmenliği son sınıfta okuyor, geçimini öğrencilere ders vererek sağlıyordu. Öldürüldüğü 15 Temmuz 2008 tarihinden sadece bir gün sonra, son sınavını verip mezun olacaktı.

Kendisine ölüm pususu kuranlardan habersiz o gün sabahtan akşama evde ders çalıştı. Almanya’da yaşayan sevgilisi İbrahim C. de vardı evde. Gece 11’de, "Biraz hava alayım, bir de dondurma alırım" diyerek evden çıktı ve arabasına biner binmez kurşun yağmuruna tutuldu. Silah seslerini duyan İbrahim C. pencereye koştu, Ahmet’in arabasının geri geri gittiğini, bir eczaneye çarparak durduğunu gördü.

Ahmet’i hemen cebinden aradı, cevap yoktu. Aşağı arabanın yanına koştu, Ahmet ölmüştü. İbrahim ifadesini verdikten sonra, Ahmet’in bilgisayarını, iki cep telefonunu ve evinin anahtarlarını polise teslim etti. Üç dört gün sonra Ahmet’in morgda bekleyen cesedini teslim almak istedi, ancak hiçbir hukuki bağı yoktu onunla, vermediler.

TEHDİTLERİN CİDDİ OLDUĞUNA HİÇ İNANMADI

İbrahim C., Ahmet’in ailesinden başka kimseyle bir sorunu olmadığını, ailesinin ölüm tehditleri yüzünden Ahmet’in savcılığa başvurduğu sırada, kendisinin de şahit olarak imza attığını söylüyor: "Ailesi, 20 yaşından beri Ahmet’in eşcinsel olduğundan şüphe ediyordu. Telefonlarını dinliyorlardı. Hatta annesi bir hacker bulup Ahmet’in bilgisayarının şifresini bile kırdırmıştı. Ailesi Adana’da yaşıyordu. Önce kız kardeşini Ahmet’le yaşaması için İstanbul’a gönderdiler. Bir süre sonra annesi de geldi..."

İş artık öyle bir noktaya gelmişti ki, Ahmet, babasına telefonda eşcinsel olduğunu itiraf etmişti. İbrahim’e göre, tehditler o günden sonra başladı: "Bu yüzden ailesiyle sekiz ay hiç görüşmedi. Ama hep umudu vardı. Ben ailemin sevgili çocuğuyum, bir gün mutlaka kabul edecekler, diyordu. Tehditlerin korkutmaktan öteye gidebileceğini hiç aklına getirmedi. Eğer savcılık Ahmet’in ölüm tehditleri şikayetini ciddiye alsaydı, belki de bugün hayatta olacaktı..."

TEK GÖRGÜ TANIĞI BİR DİN HOCASI

Öldürüldüğü mahallede tanıyan herkes, "Efendi, kimseye zararı olmayan biriydi" diye tarif ediyor Ahmet’i. Vurulduğu gece, tek kurban değildi. Mahallede bir kafe işleten din hocası Ümmühan Darama da seken kurşunlar nedeniyle ayağından yaralanmıştı. Olayın en önemli görgü tanığı olan Ümmühan Hanım, şöyle anlatıyor:

"Ahmet’i mahalleden tanıyordum. Kendi halinde saygılı bir çocuktu. Mahallede bir kebapçı, olaydan iki gün önce Ahmet’i iki kişinin sokakta sıkıştırıp tartakladığını söyledi. Cinayetin işlendiği gece ben kafenin dışında oturuyordum. Birden aralıksız silah sesleri başladı. Kendimi kafenin içine zor attım. Dışarı baktığımda siyah renkli bir Mercedes ve sarı renkli bir arabadan ateş edildiğini gördüm. Ben içeri girdikten sonra da silah sesleri devam etti. Yaralandığımı ayağımdaki kanları görünce anladım. Ben imam hatip mezunu bir din hocasıyım. Kimsenin cinsel hayatı bizi ilgilendirmez. Ben onu cinsel kimliğini bilmeden çok saygılı bir çocuk olarak tanıdım. Böyle bir ölümü hak ettiğini düşünmüyorum. Dinimizde hiçbir şey, öldürmekten daha günah değildir."

Ümmühan Darama, görgü şahidi olarak ifade verip, "Hedef kim olursa olsun ben de yaralandığım için iş kaybına uğradım, ne olursa olsun bu işin peşini bırakmayacağım" deyince, polislerden aldığı cevap "Fazla bulaşma, şükret ki, kafana gelmedi" oldu. "Polisler bana davacı mısınız, diye soruyorlar. Tabii ki davacıyım, bu sorunun sorulması bile beni kızdırdı. Bu olayın mutlaka aydınlatılması gerekir."

GÖRGÜ TANIĞININ KAFESİ İKİNCİ KEZ KURŞUNLANDI

Ümmühan Darama, hastanedeki 10 günlük tedavisinden sonra, soluğu savcılıkta aldı ve davaya müdahil olmak istediğini söyledi. Üç gün sonra, yine bir gece yarısı bu kez onun dükkanı kurşunlandı. Kurşun izleri hálá camlarda.

Ahmet Yıldız dosyası, şu anda Üsküdar savcılığında "gizli" ibaresiyle duruyor. Ahmet Yıldız’ın arkadaşlarının tuttuğu, aynı zamanda Ümmühan Darama’nın da avukatı olan Fırat Söyler, dosyaya herkesin bakmak istediği için savcının böyle bir karar aldığını söylüyor: "Ben bile dava dosyasına göz ucuyla bakabildim..."

İNTERNETTE EŞCİNSELLER ONUN İÇİN BLOG KURDU: AHMET IS MY FAMILY

Başta Ahmet’in sevgilisi İbrahim C. olmak üzere arkadaşları olayın aydınlatılması için çaba sarfediyor. Alman Parlamentosu’nda 16 milletvekili, Alman hükümetinin cinayetin aydınlatılması için Türk hükümetine başvurmasını istedi. Uluslararası Af Örgütü de işin içine girdi. İngiliz ve Alman gazetelerinde Ahmet’in cinayeti konu edildi. İnternette "Ahmet is my family" blogu kuruldu ve dünyanın her yerindeki eşcinseller tarafından destek buldu. Bu kampanyaya öncülük yapan İbrahim C., olayın namus ya da nefret cinayeti, her neyse, çözülmesi için uğraşacağını söylüyor: "Cinsel kimliğimiz nedeniyle niçin hukuksal olarak çifte standart görelim. Cinsel terörün hepsine karşıyım. Bu konunun kapanmaması için elimizden ne geliyorsa yapacağız."

AHMET’İN ÖLDÜRÜLMEDEN İKİ AY ÖNCE YAZDIĞI SON YAZI

Ben çok soru sorarım. Nedenini araştırırım her olayın. Lise yıllarında arkadaşlarımın bana taktığı lakaplardan biri "Nedenahmet"ti hatta. Benden yaşça büyük gay arkadaşlarıma en çok soru yönelttiğim konular, ebeveynlerine out olduktan (eşcinsel olduklarını açıkladıktan) sonra onlarla geçirdikleri süreçlerdir.

Birçok arkadaşımdan ebeveynleriyle yaşadıkları süreci dinledim. Teorik olarak tecrübeli olduğumu söyleyebilirim. Ve bu tecrübelerime göre benim ailem, out olunmaması gereken tipte bir aileydi. Babam doğulu bir Kürt ve annem de yine aynen doğulu bir Kürt olmasının yanına, İslamiyet’e çok bağlı yaşamayı tercih etmiş bir annedir çünkü. Küpe takan erkeklere tepki vermek, kısa etek giyen kadınları namussuz gözüyle görmek gibi marjinal tepkileri olan bir ailedir. Daha çocuk yaştayken başlayan cinselliğimi tanıma vakaları sürekli hayatımda oldu. Ve aileme bu vakalardan dolayı 4 defa yakalandım.

Ailem durumumu çözmek istedi. Sürekli sorular sordu, sıkıştırdılar, araştırdılar. Öyle bir yere geldik ki söylemek zorunda kaldım.

Söyledim. Babama. Telefonda. Şimdi bile kalp atışımı hızlandıran bir diyalogdu. Uzun zamandır gay olduğumdan emin olduğunu kardeşime söyleyen ve öğrenince bana neler neler! yapacağını söyleyen babam, telefonda şoke olmuştu. Günlerce birbirimizi aramadık. Çünkü 1. dönem başlamıştı ilişkimizde. Onlar çıkış yolu arıyorlardı. Oğullarını acilen değiştirmeleri gerekiyordu.

8 ay kadar yüz yüze görüşmedim ailemle. Görüşmeden geçireceğimiz zamanın onların durumumu kabul etmelerini sağlamasını bekledim. Ama böyle bir şey olmadı. İnançları, örfleri ve ananeleri, ahlaksal olayları kendi iç dünyalarında bile tartışmaya izin vermeyen cinsten korkular oluşturmuştu. En çok sevgiyi koz olarak kullanmaya çalıştılar. Ailem, her telefon görüşmesinde bir bahane bulup hemen bir silah doğrultuyordu bana değişmem için. Ya annem 1 kilo daha kaybetmiş oluyordu, ya da babam hüngür zangır ağlıyordu.

Bir doktor varmıştı yaşadığım metropolde. Babam gelecekmişti gidecekmiştik o doktora. Ve beni tedavi edecekti. Hastalıkmıştı gay olmak! Anlattım onlara. Hastalık değil bu. Gay olmak insanların ela gözleri olması, siyah saçları olması gibi genlerle taşınan bir özellikti.

Ben ailemi kazanmak istiyordum. Dostum olarak yaşamımda olmalarını istiyordum. Ama sanırım vazgeçmek daha doğru. Sanırım yine zamanın gücüne inanmak zorundayım. Evet, inanıyorum zaman halledecek. Bir süre daha AİLESİZ kalmayalım. Evet, onur duyuyorum yalandan kurtulduğum için. Ama söylemekten her zaman kaçının derim, ailenizin sizi anlamasının zor olacağını zannediyorsanız.

(Ayı grubunun yayın organı Beargi Dergisi’ne Blackbeary rumuzuyla yazdığı yazıdan).

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!