Patrikhane Ayvazovski ve Atatürk

PAZARTESİ akşamı, Kumkapı’da, Sevgi Sokak’taki Türkiye Ermenileri Patrikhanesi’ndeydim.

Haberin Devamı

Ortak bir tarihçi dostumuz sayesinde tanıştığımız Sayın Vağarşag Seropyan tarafından davet edilen 20 kişilik gruba katılıp “Golod Koleksiyonu”nu görme imkânı buldum.
Ama öncelikle Patrikhane’den bahsetmeliyim.
Kumkapı’daki Patrikhane’nin tarihi 550 yıl geriye, kurulmasına imkân sağlayan Fatih Sultan Mehmed’e kadar uzanıyor.
1999 depreminde ağır hasar gören bina yıllara yayılan bir süreçte mükemmel hale getirilmiş. Girişinden itibaren bir müze gibi.
* * *
Fermanlar, eski Patrikler’e ait objeler, kıyafetler, tablolar özenle sergileniyor.
Bazıları Patrik’in çalışma odasında bulunan Ayvazovski tabloları, birlikte gezdiğimiz Rafi Portakal’a göre “farklı ve çok değerli”.
Patrik’in çalışma masasının arkasında bulunan ve Anadolu’dan getirilen sedef kakmalı ahşap kapı, Patrik’in özel siparişiyle hazırlanan “Türk bayrağı önünde Atatürk” tablosu odanın en dikkat çekici objeleri.
Daha sonra Vağarşag Seropyan’ın rehberliğinde zemin kattaki küçük odalarda sergilenen “Golod Koleksiyonu”nu gezmeye indik. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın katkı sağladığı sergide eşsiz elyazmaları, kutsal objeler, Ermeni sanatçıların eserleri, Anadolu’daki çeşitli Ermeni kiliselerinden toplanan örtüler, tören kıyafetleri, Osmanlı devrinde verilmiş nişanlar, hayırseverlerin hediyeleri kategorik olarak sunuluyor.
Dar mekânda imkânlar zorlanarak oluşturulan sergiyi gezmek biraz zor. 30 kişi üst sınırı bu yüzden konulmuş.
Müze haline gelebilirse, imkân bulunup alan biraz geliştirilebilirse İstanbul önemli bir kültür hazinesini daha rahat görebilir.
* * *
Koleksiyona adını veren “Golod”, yani 18’inci yüzyılda görev yapmış olan Bitlisli Patrik Hovhannes Golod, reformist ve kültürel faaliyete önem veren bir şahsiyetmiş.
“Golod”un “kısa boylu” anlamına geldiğini sonra öğrendim; oysa tören kıyafetleri gayet heybetli duruyordu.
Benim de katıldığım ilk gezinin tek “resmi” misafiri Fatih Belediye Başkanı’nın yardımcısıydı.
Salı akşamı da İlber Ortaylı, Mete Tunçay gibi değerli tarihçilerin bulunduğu bir ekip gezecekti sergiyi.
2011’de Patrikhane’den randevu alarak, küçük gruplar halinde gezmek mümkün olacak.
* * *
Sayın dostum Vağarşag Seropyan’a bu kıymetli sergiyi harika bir rehberlik hizmeti eşliğinde gezdirdiği için teşekkür ederim.
Umarım kısa sürede daha geniş kitlelerin gezebileceği imkânları bulurlar.
Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nı da sağladığı katkıdan dolayı ayrıca kutlamak gerek.

Haberin Devamı

Açık büfe üniversite: Dövebildiğin kadar

Haberin Devamı

İSTANBUL Üniversitesi’nde okulun içinde polise yer ayrılması yetmedi, bu kez okulun içinde ve dışında polise istediği zaman istediği öğrenciyi arayabileceği bir yetki verildi.
Yetkinin süresi de 1 yıl!
“Öğrencileri kaşımayın” diyenlerin samimiyeti zaten tartışılırdı ama bundan daha kaşındırıcı bir yöntem bulamazlardı, bu da kesin.
“All you can eat/Yiyebildiğin kadar” sloganından hareketle bu uygulamaya da “All you can beat/Dövebildiğin kadar” dersek yanlış olmaz herhalde.
Üniversite dediğin “Açık Büfe” zaten; gir karıştır, çık karıştır.

Beni de alın torbaya

TORBA Yasa “herkes için bir bonbon” noktasına kadar gelmişken, ben de araya “kişiye özel” bir yasa önerisi sıkıştırayım.
“Uzun saçlı ve en az 25 yıldır (Haydi 10 yıl yapalım, gençlik de nasiplensin!) rock dinleyen her T.C. vatandaşına yılda en az bir kez yurtdışında rock müzik festivaline erişim hakkı sağlanır. Bu Glastonbury olur, Benicassim olur, Reading olur, Roskilde olur; fark etmez!
Devlet festivale katılacak rock’çı vatandaşa sıfır faizle sübvansiyon sağlar, ödeme güçlüğü yaşayanları kodese yollamaz!” Beni de alın torbaya, dileğim bundan ibarettir.
Bu arada herkese iyi yıllar.
Ha, ben diledim diye iyi mi olacak 2011?
Pp-fff, güldürmeyin!
Laf olsun torba dolsun işte...

Yazarın Tüm Yazıları