“Kız Kafası” artık “İstanbul kızı”

Geçtiğimiz hafta Çiğdem Erken’in ikinci solo albümü “İstanbul Kızı” piyasaya çıktı.

Haberin Devamı

Prodüktörlüğünü Çiğdem Erken ve Nurkan Renda’nın yaptığı  albümün  aranjörlüğünü Nurkan Renda üstlenmiş.
2. albüm, elbette ”Kız Kafası” albümüyle kazandığı haklı başarı ile daha da kuvvetli bir alt yapıya sahip.
Bu albümde Çiğdem Erken’e Bilal Karaman, Kağan Yıldız, Alpdoğan Türeci, Derya Türkan, Şenova Ülker, Didem Erken, Gürol Ağırbaş, Birol Ağırbaş, İlker Görgülü, Cengiz Baltepe, Güvenç Dağüstün, Nuri Harun Ateş gibi birbirinden önemli müzisyenler eşlik etmiş.


Albüm fotoğrafları ilk albümde olduğu gibi yine Mehmet Turgut imzalı, kapak tasarımı Berkcan Okar’a ait.
Çiğdem Erken ile yeni albümü için, buluştuk, çok samimi bir röportaj gerçekleştirdik.
Yeni albümü “İstanbul Kızı”yla Mutlak Kulak’ta Çiğdem Erken sizlerle:

 

Haberin Devamı

“Kız Kafası” artık “İstanbul kızı”

Çıkış albümü sanırım bir sanatçı için çok önemli. İlk albümde Süpervizör olarak Mete Özgencil ile çalışmışsınız. Bu albümde nasıl bir yol izlediniz.

 

-Bu albümün süpervizörü ben oldum. İlk albüm olanakları bakımından çok farklı bir albümdü. İmkanları ve hazırlık dönemi açısından “İstanbul Kızı” ile kıyaslanamaz. Aslında “Kız Kafası” albümünü de kendi başıma tamamladıktan sonra, Mete’ye dinletmiştim. Gördüğü eksiklikleri söyledi ve bazı kayıtları yenilemek istedi. Akabinde mix çalışmasını Erim Arkman ile birlikte tamamladılar.


İkinci albüm ile ilgili sorulara geçmeden önce, albümlerden önceki Çiğdem Erken ile şu an ki yaşadığınız telaşlarınızı düşününce, nasıl hissediyorsunuz.

 

-En önemlisi Kız Kafası'nı yayınladıktan sonra şarkılarımı dinleyen kitle inanılmaz bir şekilde büyüdü. İşin aslı 20 yıldır şarkı yazıyorum, ama evde kendi kendime çalıyordum. Akademik kariyer yaptığım için şarkılarla olan ilişkim bir nevi hobi olarak ilerliyordu. Aslına bakarsanız müzik camiasına hep yakındım, Tarkan Gözübüyük gibi önemli isimler yakın arkadaşlarımdı, belki bu albümleri daha önce de yapabilirdim ama dediğim gibi o dönemlerde başka kulvarlardaydım. Sosyal medyada paylaştığım şarkılar çok büyük beğeni alınca bunları toplayıp bir albüm yapmaya karar verdik.

Haberin Devamı


Belirtmeden geçemeyeceğim Ada Müzik’e minnettarım. İlk albümümü yayınlamak ile başlattıkları süreç ikinci albüm için  verdikleri inanılmaz destek ile devam etti. Bülent Forta bir dediğimi iki etmedi, yeri gelmişken kendisine tekrar çok teşekkür etmek isterim.

 

“İstanbul Kızı” benim gerçekten merakla beklediğim bir albümdü. Özellikle “Cihangirde”nin demo hallerini hatırlıyorum, 1 seneden çok önceydi sanırım. Albüm süreci nasıldı, ilk albüme göre daha kolay bir üretim oldu mu, yaşadıklarınızı anlatabilir misiniz?


-Albümün tamamını nerdeyse Ada Stüdyo’da kaydettik, sadece piyano kayıtları Babajim’de kaydedildi. Mix’i Ada Stüdyoda Nurkan Renda, Özkan Mete ve ben birlikte yaptık. Mastering New York’da Sterling Sound’da Joe La Porta tarafından yapıldı. Stüdyodaki ana kayıtlara Mart ayında başladık ama biz Nurkan ile ilk albümden hemen sonra demo çalışmalarımıza başlamıştık. Seneler içinde biriktirdiğim çok şarkı olduğundan, ilk albüm hızımı kesmedi. İkinci albüm çalışmalarına hiç ara vermeden başlamamızın nedeni budur.

 

Haberin Devamı

Albüm ismini bulmak sanırım zor bir iş.   “İstanbul Kızı” ismine nasıl karar verdiniz?

 

-İlk albümü yayınlayacağım zaman aklımda bir isim yoktu. “Kız Kafası” tamamen şans eseri ortaya çıkan bir isimdi. Albümdeki bir şarkımda geçen sözü duyunca, “vay be bunu ancak bir kadın dile getirebilir, bu kelimeler bir kadının ağzından dökülür ancak, bu tam kız kafası” dedim ve albümün ismini de böylece koymuş oldum.


Albüm çıkınca, isminin de çok pozitif tepki aldığını ve olumlu dönüşleri olduğunu gördüm. Kız Kafası ismi böylesine uğurlu gelince, ikinci albümün isminin de yine beni iyi ifade etmesini istedim. Repertuar hazırlığında “Ah Ne Çiçeksin” adında bir şarkıyla tanıştım. Çok çok eski anonim bir İstanbul şarkısı. Şarkıyı da, söylemeyi de çok sevdim.  Şarkının sözleri çok modern, 1900’lerin ilk yarısında yazılmış olduğunu tahmin ediyorum. Sözlerde bugünün İstanbul Kızı’na da göndermeler var, kendimi de bir  “İstanbul Kızı” olarak hissediyorum. Tüm bunları düşününce bu isim bana ve şarkılarıma çok uygun geldi.

 

Haberin Devamı

İki albümde de bir feminen hava hakim, dikkat çekmek istediğiniz özellikle bir durum var mı bu konuda?


-Kendi yazdıklarıma yabancılaşmam hiç kolay değil. Benzer yorumlar çok geldi ve geliyor. Demek ki böyle bir durum gerçekten var.


Ben ilk albümünüzü, tamamen bilmeden, müzik markette görüp almıştım. Dinledikten sonra dünyada da örneği olan özgün müzik yapan Tori Amos gibi birilerinin Türkiye’de de müzik yapması beni çok heyecanlandırmıştı.


-Ben piyano başında şarkı söylemeye yaklaşık 1992 senesinde başlamıştım. O sıralarda Tori Amos da dahil olmak üzere bu tip müzik yapan insanları tanımıyordum kafam klasik müzik repertuarına gömülü olduğu için. Tori Amos’u çok seviyorum ama hayranlık düzeyinde bir detayda bilmiyorum. Norah Jones gibi isimler ise zaten henüz piyasada yoktu.

Haberin Devamı


Sadece televizyonda piyano başında kabare şarkıları çalan ve söyleyen bir kadın vardı, sanrım adı Leyla Tekül'dü. Benim o yıllardan piyano çalıp şarkı söyleyen kadın olarak aklımda kalan tek imaj odur.

 

Bu albümde Ceylan Ertem ve Umay Umay ile birer şarkıda buluşmuşsunuz. Nasıl dahil oldular bu albüme?


-Ceylan Ertem ile bir araya gelmemiz çok spontan oldu. Ceylan normal hayatta da görüştüğüm biridir, hatta üniversitede öğretim üyesi olduğum dönemlerde  öğrencimdi . Ben ona alternatif müziğin harika çocuğu diyorum. Özgün bir müzisyen, çok beğendiğim bir yorumcu. “Cihangirde”yi kaydederken bir başka ses, ikinci bir enerjinin olmasının şarkıya güzel bir hava yaratacağını düşündüm. İlk aklıma gelen isim Ceylan’dı, aradım o da hemen geldi ve kaydettik.
Umay,  “Kız Kafası” vasıtasıyla benimle irtibata geçmişti. Albümü dinlediğini ve beğendiğini söylemişti. Ordan sonra yazışır olduk, zamanla paylaşımlarımız olmaya başladı.

/images/100/0x0/55ead159f018fbb8f898a09b
Albümdeki”Naz” adlı şarkının demo kayıtlarında şarkının başına bir enstrümantal kısım kaydetmiştik, ana kayıtlara geçtiğimizde o bölümü korumak ve içine bir söz yerleştirmek istedim. Aynı dönemde Umay ‘ın da kitabı çıkmıştı “Cevapsız Ağrı” . Kitabı alıp sabaha kadar okudum ve özellikle 61. sayfadaki şiiri çok beğendim. Sabaha karşı Umay’a mesaj attım “bu şiiri albümümde okur musun” diye. O da “ne zaman kaydediyoruz” diye cevap verdi.
Ceylan-Ben-Umay tatlı bir kreşendoyuz gibi geliyor bana. Tatlı deliler gibi bir havası oldu albümün birlikte olunca. İkisine de çok teşekkür ederim tekrar tekrar.

 

Albümdeki “Piyano” sizin diğer şarkılarınızdan biraz farklı sanki. Hikayesi nedir?


-Şarkılardaki yaklaşımlarım metaforiktir. Hepsi elbette hayatın içinden bir hikaye.


Bir dostum bana Yusuf Atılgan’ın “Aylak Adam” kitabını hediye etmişti. Kitaptaki Bay C karakteri ve Yusuf Atılgan’ın dili beni çok etkiledi.


Bay C, sürekli piyano dinlemek istediğini ama kendisine piyano çalacak birini bulamadığını söylüyordu. Beethoven Sonat lafları geçiyordu bir de. Ben de o sırada yaşadıklarımla ve bu kitabın bende uyandırdığı çağrışımlarla Piyano’yu yazdım. İçinde Beethoven'ın Fırtına sonatından etkileşimler vardır. En son yazdığım şarkı, albüme de son giren şarkı oldu.

 

“İstanbul Kızı” oluşurken Çiğdem Erken neler dinledi, neler okudu? Neler sizi etkiledi bu albüm üretimi süresinde?

 

-Öyle huylarım pek yoktur. Tam aksine hiç bir şey dinlemedim. Sadece demo kayıtlarımızı dinliyordum, sık sık piyano başında kayıtlarla birlikte çalarak bazı değişiklikler yaptım.

 

 İlk klip hangi şarkıya geliyor?


-Şu an biraz karışık bir dönem yaşıyoruz, planlar için net bir şey söylemem güç. Ama vakti geldiğinde ilk klip “Cihangirde” ye olur diye düşüyorum.

 

Albümden şarkı ayırmak zordur ama, sizi bu albümde yazarken, söylerken en çok etkileyen, “size dokunan” şarkı hangisidir?


-“Gonca Deli” için bunu söyleyebilirim. Hala o şarkıda yazdıklarımı her dinleyişimde, her söylediğimde kalbimde hissediyorum. Bende henüz kapanmamış bir yaraya dokunuyor o şarkı.

 

“İstanbul Kızı”nın son şarkısını yazınca veya bu albüm tamam dediğiniz yer neresiydi?


-Benim hazırda yaklaşık 60 tane şarkım var. Dolayısı ile var olanlardan bir repertuar çalışması yaptık. Yani net bir nokta yok, burada kapatalım bu albümü dediğim. Ama albümde 100% olmasını istediğim şarkıları sıralayınca ortaya bu repertuar çıktı. Bu albüme alamadığım için üzüldüğüm bir kaç şarkım daha da var aslına bakarsanız.

 

Biraz da gündeme dair konuşalım isterim…
Davide Martello geldi, piyanosuyla Gezi’de belki de en güzel anlara imza attı. Bir müzisyen olarak, bu yaşananlar hakkında neler düşünüyorsunuz?


Davide’nin yaptığı çok önemliydi bence. Bunu herhangi bir Türk müzisyen yapsaydı bu kadar etkili olamazdı, etkinlik süresi daha kısa olurdu sanırım. Davide'nin zor koşullara ve tehlikeli ortama rağmen günler boyu çalması beni çok etkiledi.


Davide Martello meydanlarda çalan bir gezgin.  Onun müzisyen kimliğinin ve felsefesinin yaşananlarla ortak noktası çok diye düşünüyorum. Dolayısıyla bence müthiş bir kan uyumu oldu Davide ile Gezi direnişi arasında.

 

Şu an bu albümü kaydediyor olsaydınız, Gezi ile başlayan ve yaşananlardan, nasıl etkilenip şarkılar yapardınız? Tüm bu olanlarla bir sanatçı olarak nasıl baş ediyorsunuz?


-Ben çok etkilendim olanlardan, hala geceleri kâbuslar görüyorum, tam olarak sıyrılamadım yaşananlardan.


Mutlaka belli bir süreden sonra içimden bu olanlara dair bir şeyler çıkacaktır. Ama bunun için biraz olayları özümsemek, bir elekten geçirmek gerekiyor. Şu an bir albüm kaydediyor olsaydım muhtemelen kafa karışıklığından durdururdum çalışmayı. Bu dönemde bunu yapan bir arkadaşım varsa, onlara kolaylıklar diliyorum.


Bol bol piyanonun başına geçip son derece romantik bir tavırla “Sık Bakalım”ı çalıyorum. Belki bir ara üzerinde çalışıp kaydedip, paylaşabilirim.
Ama buna da daha zaman var…

 

“Kız Kafası” artık “İstanbul kızı”


Şarkı üretme süreciniz nasıl, sözleri yazıp daha sonra besteyi ayrı mı yapıyorsunuz?


-Ben genelde piyano başında çalarak aynı anda yazıyorum şarkılarımın hem sözlerini hem müziğini. Bir tek “Ağlayamazsın”ın önce sözlerini yazıp sonra müziğini tamamlamıştım. Bu şekilde ortaya çıkan tek şarkımdır.

 

Sıklıkla kimleri dinliyorsunuz? Başucu albümüm diyeceğiniz  albümler nelerdir?


-Uzun yıllar klasik müzik eğitimi aldığım için, en büyük alışkanlığım klasik müzik dinlemek diyebilirim. Yorgunluk halinde, kafamı boşaltmak istediğimde başvurduğum müzik genelde klasik müzik olur.

Yine de örnek verecek olursam;


Sting , Keith Jarret ve çeşitli jazz albümlerini  dinlemeyi seviyorum. Sayarken aklıma geliyor; Hümeyra, Dilek Türkan, Birsen Tezer dinlemek aklımı temizliyor. Erkan Oğur’un çaldıklarını neredeyse her gün dinliyorum diyebilirim. Vedat Sakman, Bülent Ortaçgil, Fikret Kızılok ilk aklıma gelenler.

 

Kendi şarkılarınızı yorumluyor olmanız, sanırım kişisel olarak en büyük hazlardan biridir. Size belki de bu yüzden “ozan şarkıcı” diyorlar. Başkalarına şarkı vermek ister miydiniz?


-Zaman içinde böyle şeyler oldu. Örneğin Yavuz Bingöl bu albümdeki “Çakmak Gibi” yi birkaç sene önce kendi albümüne almıştı. Ben zaten şarkıların anonim olduğuna inanıyorum, şarkılarıma karşı büyük bir sahiplenmem yok dolayısı ile böyle talepler geldiğinde elbette sıcak bakarım.  Şarkılar aşk işi. Aynı aşkı hissedip söylemek isteyen olursa ne ala. Ama gelecek planlarım arasında şarkı satıp para kazanan biri olmak yok açıkcası.


“Son nefesime kadar tiyatronun içinde yer almak istiyorum” demişsiniz, aslında albümler şu an sizin görünen yüzünüz, esas sizi tiyatro müziklerinden biliyor olmamız lazım. Tiyatro’nun size katkısı nedir bu anlamda?


-Şarkı yazmaya 1992-1993 gibi başladım. Tiyatro’ya da 1995 senesinde başladım. Tiyatro şiirden sonra edebiyatla benim aramda çok güzel bir ikinci köprü kurdu. Çok iyi yazarların eserlerinde yer almak gibi bir şansım oldu. Shakespeare’in bütün eserlerini okuduktan sonra hala aynı şarkı sözünü yazmıyorsunuz, mutlaka tatlı bir etkileşim oluyor yazdıklarınızda.


Tiyatronun beni daha iyi bir şarkı yazarı yaptığına inanıyorum.

 

İstanbul Kızı’nın stüdyo sürecini düşününce, hatırınızda kalan, anı olarak bizimle paylaşmak istediğiniz bir durum var mı?


-Aslında bu albümün kendisi başlı başına bir anı geçidiydi. Çok değerli müzisyenlerle çalıştım “İstanbul Kızı”nda. Onların stüdyoya gelip gitmesi benim için rüya gibiydi. İlk albümde yaşadığım zorlukları düşünürseniz İstanbul Kızı'nı kaydederken Ada Stüdyo’da konfor içinde unutamayacağım bir süreç geçirdim.


 Nasıl bir tanıtım planı düşünüyorsunuz albüm için? Konserler nasıl yakın gelecekte?


-Yaşanan olayların etkileri henüz tazeyken, albüm için bir tanıtım yahut lansman ısrarım yok. Ben bu albümü zor günler yaşadığımızı bilerek yayınladım, suni bir PR çalışması yaparak ertelemek istemedim. Yaz aylarında güneyde bazı konserlerimiz olacak. Muhtemelen İstanbul’daki konserlerimiz sonbahar’da başlar diye düşünüyorum.

 

Piyano çalmıyor olsaydınız, hangi enstrümanı çalmak isterdiniz? Kendinize hangi enstrümanı yakın hissediyorsunuz?


-Akordeon gibi piyano’ya yakın olan enstrümanları denemek istiyorum. İyi düzeyde blok flüt çalmak isterdim. Aslında en çok ileri düzeyde gitar çalanlara özeniyorum, gitar çalabilmeyi isterdim. Konserlere giderken sanatçının omzuna gitarını asıp gidebiliyor olması harika. Piyanonun taşınması maliyetli olduğu ve Anadolu’da birçok yerde piyano bulamadığımız için oralarda konser verme konusunda sıkıntı yaşıyoruz.


İşinizi çok ciddi bir şekilde yaptığınızı, akademik hayattayken de aynı prensiplerle öğrencilerinizi eğittiğinizi biliyorum. Müzikle ilgilenen gençlere ne salık verirsiniz?

 

-Ben hiçbir ticari kaygıyı önemsemeden herkesin istediği müziği yapması gerektiğine inanıyorum. Müzik bir disiplin işi, hangi türü yaparsanız yapın. Usanmadan, azimle çalışmayı gerektiriyor. Hele hele enstrüman çalıyorsa gençler, mutlaka sıkı sıkıya enstrümanlarına sarılmalarını salık veririm.
İnsan kendisine inanınca hayaller gerçek oluyor. Ben bunu kendi hayatımda gördüm!.

 

 

https://twitter.com/hkky

 

Yazarın son yazıları

#25 Haziran 2013 Peki Şimdi Ne olacak?
#18 Haziran 2013 #Direnpiyano yuvaya geri döndü
#18 Haziran 2013 #direnpiyona
#14 Haziran 2013 Mabel Matiz:Ahıra Girmeyen Koç
#11 Haziran 2013 Gezi Parkı'nın akılda kalan şarkıları
#7  Haziran 2013 Gezi Parkı'nın farklı dünyası



YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN >>


 

Yazarın Tüm Yazıları