Parkalılar okumasaydı sistemle barışır mıydı

ANKARA
BU köşede yer alan "Parkalılar-Türbanlılar" kıyaslaması tartışılırken her iki taraftan da alınganlık gösteren çıktı.

Mesele, "Nasıl olur da bir tutuluruz?" itirazında düğümlendi.

Muhafazakár kesimin "Allahsız solcularla" aynı kefeye konulmayı sindirememesi normal...

Ama ya sol mirası henüz tüketmemiş yaşıtlardan gelen, "Tehlikeyi görmüyor musun" isyanı?

Sanırım tartışmaya değer, tabii ki eğer sabrınız kaldıysa.

* * *

Okula parkayla gitmek veya türbanla kapıda beklemek o kadar farklı mı?

"Türban siyasi simgedir" diyorsanız, parka neydi, masum moda tercihi mi?

Ülkücüler, devrimcileri üniversiteye sokmadığında "faşist" oluyordu da...

Bugün türban yasağını savunanlar nasıl özgürlükçü kesiliyor, anlatsanıza.

Yok hayır sorun, "Türbanlı sayısı artıyor, rejim elden gidiyor" korkusu ise...

40 yıl önce üniversiteleri, 1 Mayıs meydanlarını görenler aynı endişeyi taşımıyor muydu sanıyorsunuz?

* * *

1980 ilkbaharında İran İslam Devrimi’nin Türkiye’ye etkisini araştıran bir grup ABD’li gazeteci, benim o yıl talebe temsilcisi seçildiğim üniversiteye de uğradı.

Sanırım son umutları bizim kavgasız, gürültüsüz, siyasi hoşgörülü okulumuzdu.

Ama siyasi çizgimi (merak edenler için sosyal demokrat ve hálá öyle) öğrendiklerinde yıkıldılar.

Çünkü koca Türkiye’de siyasi İslam tarafından yönetilen tek bir üniversite bile bulamamışlardı.

Ben de öyle bir okul bilmediğim için kendilerine yardımcı olamadım.

Bunları muharip gazi hatırası olsun diye anlatmıyorum.

30 yıl önce üniversitelerde siyasi İslam’ın esamisinin okunmadığına vurgu yapıyorum. Ve dahası 30 yılda ne değişti de, türban tek "yakın ve açık rejim tehdidi" haline geldi, bunu soruyorum, tartışıyorum.

Benim yanıtım basit: Meydan boş kaldı, demokrasi kavgası türbanlılara bırakıldı.

* * *

Bizim kuşak 12 Mart’a karşı saf tuttu, örgütlendi. (Hatırlamayan veya bilmeyen olabilir, merhum Bülent Ecevit darbeye karşı çıkarak CHP Genel Sekreterliği’nden istifa etti. 12 Mart’tan hesap sorma sloganıyla 1974 seçimini kazandı, 1977’de yüzde 42 oy aldı.) Yani rejim muhalifi sayılırken, aslında demokrasiyi savunuyorduk.

12 Eylül’ün işkenceleri ve hayat karartan eziyeti boşuna çekilmedi.

Ama nasıl olduysa, 28 Şubat’ı takip eden günlerde sol rayından çıktı.

Tıpkı 12 Eylül öncesi Milliyetçi Hareket Partisi gibi yerleşik düzenin savunmasını üstlendi.(Ki MHP bu hatadan döndü.)

Neredeyse her türlü demokratik açılıma muhalefet etti, yasakları içselleştirdi, küreselleşmeyi anlayamadı, askercilik oynamayı marifet saydı. Sonunda da hak ettiği oya mahkûm oldu.

Farkındayım örnek istiyorsunuz, yerimiz dar o yüzden sanırım iki tane yeter:

1) Bakın bakalım ifade özgürlüğünü kısıtlayan ve doğrudan mesleğimizle ilgili TCK 301’in değişmesi kavgasını kim veriyor? Solcu kalemler mi, yoksa hükümete yakın gazeteler mi?

2) 22 Temmuz seçiminde utangaç ulusalcı/milliyetçi ittifakı vardı. Peki sizce hangisi diğerine yakınlaştı, MHP mi CHP’ye, yoksa CHP mi MHP’ye?

* * *

Biliyorsunuz işim Ankara Temsilciliği.

Yani haber yazmayı, fikir vermeye yeğlerim.

Ama yine de sorulursa, kesin kanaatim şudur:

1) Eskiden parkalı, bugün türbanlı, okumak isteyen okumalı, engellenmemeli. Okuyup sisteme karışmasalardı eski parkalılar gördükleri onca eziyete rağmen yerleşik düzenle barışırlar mıydı?

2) Sistem içinde kalan muhalefet öldürmez, aksine güçlendirir. Almanya’da bir zamanlar yadırganan Yeşiller, bugünkü sistem partilerine ilham kaynağı olmadı mı?

3) Türban aslında dindarların değil, din ve inanç özgürlüğüne inanan laiklerin meselesidir. Türban sorununu çözmek, haksız rekabeti önleyecek, bu meseleden oy istismarına son verecektir.
Yazarın Tüm Yazıları