Paris yanıyor mu?

ASLINDA, yukarıdaki başlığın işleyeceğim konuyla hiç mi hiç ilgisi bulunmuyor.

Çünkü ‘Paris yanıyor mu’ sorusu, daha sonra filmi de çevrilen ve Larry Collins-Dominique Lapierre ikilisi tarafından kaleme alınan belgesel romanın adıdır.

Ama soruyu gerçekten sormuş olan bir şahıs vardır ve de námı Adolf Hitler’dir!

1944 Ağustos’u ortalarına doğru müttefik ordular Fransa’da artık iyiden iyiye ilerleyince, zaten daha önce Seine Nehri başkentinin tamamen yıkılması emrini vermiş olan Nazi paranoyak, oradaki işgal komutanı von Choltitz’e Berlin’den ha bire telefon açar.

Ahizede de ‘Paris yanıyor mu, Paris yanıyor mu’ diye isterik ulumalarını tekrarlar.

Fakat ‘sanatperver’ Alman general böyle bir barbarlığa yanaşmadığından, işte Notre Dame Katedrali’nden Louvre Müzesi’ne, ‘iláhi şehir’ kazasız belásız vartayı atlatmış olur.

Peki, madem olay bu minvalde gelişmişti, o halde niçin ben de aynı soruyu sordum?

* * *

ÇÜNKÜ, Paris şu sıra gerçekten yanıyor! Daha doğrusu, banliyösü yanıyor!

Daha daha doğrusu, Türkçe’ye Rusça’dan aktarma sözcükle kentin ‘varoş’u yanıyor!

Sekiz gecedir, o ruhsuz ve huzursuz ‘kibrit kutusu’ yapıların yükseldiği ‘proleter semtler’e akşam indiği an, otomobiller, otobüsler, depolar molotofkokteyliyle kundaklanıyor

Zaptiye artık çetelesini tutamaz oldu, yakılan vasıtaların sayısı beş yüzlerle sayılıyor.

Kim mi yapıyor?

‘Çapulcu takımı’!

Yani, Cezayirlisi ve Faslısıyla ezici çoğunluğu Müslüman ve Mağribi kökenli ‘gençlerden’ (!) oluşan ‘Ali kıran, baş kesen’ taifesi!

Neymiş, iki tane lumpen bozuntusu yine bir dalavere çevirdikten sonra aynasızlardan kaçmak için mahallenin elektrik trafosuna sığınmışlar da, cereyana çarpılıp mortoyu çekmişler.

Dolayısıyla, ‘arkadaşlar’ı (!) şimdi ‘intikam alıyormuş’ ki, dahası da var!

* * *

O dahası şu ve zaten ‘çapulcu takımı’ láfını kasten kullandım, çünkü hazretler, İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy’nin kendilerini bu deyimle tanımlamasına ‘alınmışlar’ (!).

Her bir tarafı ateşe vermeleri yukarıdaki ifadeden kaynaklanıyormuş.

Breh, breh, sanki çöldeki kervan yağmasında kabileler arası bir ‘namus meselesi’!

* * *

TAMAM, Türkiye ilişkin abuk tutumu; siyasi ihtirası ve kısmen de ‘varoş krizi’nde yangına körükle giden tavrı bir yana ama, dobra dobra konuşacağım, Sarkozy az bile demiş.

Nitekim, edebi bozmamak için ben onun Fransızca’da kullandığı ‘racaille’ kelimesini ‘çapulcu takımı’ diye tercüme ettim, fakat pekalá ‘hergele takımı’ diye de çevrilebilirdi.

Zaten bana sorarsanız, en cuk oturan ve en doğruyu yansıtan tanım budur.

Hem de, sırf alev alev tutuşturdukları banliyölerle ‘Paris yanıyor mu’ sorusunu tekrar gündeme getiren ve yeni tür bir şehir eşkıyalığıyla hüküm süren lumpenler için değil!

Lahey’den Madrid’e ve Köln’den Roma’ya, tüm Avrupa’da bıçak kama etrafı haraca kesen; dağdan gelip bağdakini sille tokat kovan ve ezici çoğunluğu İslami - Mağribi kökenden inen ikinci ve üçüncü kuşak göçmen haytalar için de aynı ‘hergele takımı’ deyimi geçerlidir.

* * *

HAYIR, bunu söylemek de ‘ırkçılık’ falan değildir!

Bunu söylemek, aslında herkesin bildiği ve gördüğü, fakat ‘ayıp olur’ (!) korkusuyla resmen dışa vuramadığı; hele hele, açık ırkçı partiler hariç, barındırdığı o ‘hergele takımı’ nın rezil pervasızlığını sırf kendilerinin sömürgeci geçmiş kompleksinden dolayı yiyip yutan Avrupa ülkelerinin hiç mi hiç söylemeye cesaret edemediği gerçeğin tá kendisidir!

‘Paris yanıyor mu’ sorusunun niçin tekrarlandığı konusunu salı günü de işleyeceğim.
Yazarın Tüm Yazıları