Para insanın kurdudur

Mütemadiyen káğıtların kenarına ‘‘Kenar süsü’’ yapıyorum. Geometrik şekiller, çiçekler, kuşlar, yapraklar, yıldızlar, uğur böcekleri, çözümlenmeye muhtaç garip şekiller...

Nedir durumum sevgili psikiyatrlar?

Çocukluğuma özlem mi?

Yoksa hiç büyümedim mi?

Ya da yaşanmamış bir çocukluk mu söz konusu?

Bugünden kaçmak mı istiyorum yoksa?

Bana sadece ne yazacağımı bilemediğimin bir ifadesiymiş gibi geliyor ama bir yandan da odamda yapmak istediğim değişikliği hatırlayınca yukarıdaki sorularım pek isabetsiz değil galiba. Odamı çocuk odası gibi döşemeyi düşünüyorum. Çok ciddiyim.

Her çekmecesi başka renk şifoniyer, kapakları perdeli gardrop, üstünde küçük ayıcıklar olan avize, aynı desenden perdeler, merdivenle çıkılan yatak, altında oyuncak dolabı. ‘‘Ne koyacaksın o dolaba?’’ demeyin, şu anda Türkiye'nin en büyük oyuncak bebek ve hayvan koleksiyonuna sahibim.

Her şey bebek rengi olacak. Bebek pembesi, bebek mavisi... Bejler, kahveler, kiremitler istemiyorum artık. İnsan kendisini kurutulmuş çiçek gibi hissediyor. Beyaz da istemem, hastane gibi. Geriye kendimi o odaya yakışır hale getirmem kalıyor.

Ayaklarım duruma uygun aslında. Uzun yol yürümeyeceksem, 35 numara ayakkabının içine sığdırabiliyorum.

Saçlarım da uygun. Çocukluğumda da böyle mısır püskülü gibiydiler.

Yalnız yüzümü gerdirtmem gerekecek. İki cerrah iki kenardan tutup iyice bir çekecekler. Tam burnumun oradan ‘‘cart’’ diye ikiye ayrılırsam, bilmem artık.

Aslında bugünkü konu bu değildi.

Zaten bu anlattıklarım ‘‘konu’’ da sayılmaz. ‘‘Peki neydi bugünkü konu?’’ diyeceksiniz. Hiç. O yüzden kendimi kenar süsüne verdim ya.

Ama ‘‘Laf lafı açar’’ diyen çok doğru söylemiş. Çocuk odası mevzuundan aklıma ne geldi bakın.

Sen kalk üç çocuk doğur ki, doğurmuş olanlar hiç de kolay olmadığını benden daha iyi bilirler. Sonra onları büyüt, eğit, okut, evlendir. Böyle dört kelimeye sığdığına bakmayın, 25-30 sene sürüyor. Üstelik bir değil, üç çocuk.

Sonra o üç çocuk senden ‘‘Falanca Hanım’’ diye söz etsinler. Nezaketlerinden değil, ‘‘Anne’’ demeye dilleri varmadığından.

Seni babalarına, pardon ona da ‘‘Baba’’ demiyorlar, ‘‘Filanca Bey’’e ihbar etsinler. ‘‘Bu kadın seni aldatıyor’’ diye.

‘‘Filanca Bey’’i pek düşündüklerinden, çok sevdiklerinden değil. Ona da düşmanlar. Üstelik bunak olduğunu düşünüyorlar, annelerininse alkolik.

‘‘Dallas gibi’’ diyenler var. Hiç de değil. JR. hiç olmazsa annesini babasını severdi. En fazla iş dünyasındaki rakiplerine karşı acımasızdı.

Biz o yıllarda henüz meşhur ‘‘Düzen’’ ailesiyle falan tanışmadığımızdan JR.'ı canavar bellemiştik. Oysa iş dünyasının ‘‘star’’larını görünce JR'ı bağrımıza bassak yeridir.

Neyse, aileden aileye sıçramayayım şimdi.

En doğrusunu söz konusu evlatlardan biri söylemiş: ‘‘Bizim aile tuhaftır.’’

Şükür ki ailecek tuhaflaşmamıza sebep olacak servetimiz yok. Bu da bir fukara tesellisi işte. Teselli niyetine bir de uyarlamam var.

‘‘Para insanın kurdudur.’’


mış-muş

Sevişmenin uzunu makbulmüş.

Erkekler buna çok üzülecekler.

‘‘Büyümeye önem verilmiyor’’ eleştirisine karşı, Derviş ‘‘Büyüme olacak’’ demiş.

Olacak da biz göremeyeceğiz.

Sütaş'ın sahibi oğluna hediye yalı almış.

Sipahioğlu'nun kızlarını görünce gözü korkmuştur adamcağızın.
Yazarın Tüm Yazıları