Paparazzi ruhlu vatandaşcanlar

Melda Hanım herhalde benimle beraber birkaç yazara daha göndermiştir.

Gönderdiği şu: Genco dizisinin genç yıldızı Selen Seyven’in bir barda sevgilisiyle eğlenirken gizlice çekilmiş görüntüleri.

Çeken kim? Melda Hanım. Yani Selen Seyven’le aynı anda aynı mekanda eğlenen bir vatandaş.

Belli ki Selen Seyven’i cep telefonuyla çekmiş Melda Hanım.

Hatta "Zor oldu, ama çektim" ibaresini eklemiş mail’ine.

Müthiş bir paparazzi ruhu yani, öyle böyle değil.

Dahası, altına metnini döşemiş. "Kafasına taktığı şapkasıyla tanınmamaya çalışan Selen Seyven" filan diye... Süper bir magazin ruhu. 24 saat online.

Sonra da kalkıp "Ay magazin izlemiyoruz, okumuyoruz" filan derler. Of külliyen yalan ya. Artık herkes paparazzi.

Yanıbaşındaki dip dibe dans ettiğin zavallı ünlüyü cep telefonunla çaktırmadan çekebiliyorsun işte.

Doğal paparazzilik, doğuştan paparazzilik...

O yüzden kimseler, "Iyy magazin mi?" demesin. Seviyorsun, okuyorsun/ seviyorlar, okuyorlar. Papatya falına dönüştürmeye gerek yok hadiseyi. Olay bitmiştir, görüşmeyelim...

Deniz Türkali’nin yeni ’Leyla’sı

Deniz Türkali’nin Cihangir’de açtığı Leyla bir ara o kadar popüler olmuştu ki, paparazziler bile ilk kez bu semte akın etmek zorunda kalmıştı. Çünkü sadece oyuncular/şarkıcılar değil, sosyetik simalar da Leyla’nın müdavimi olmuştu. Mesela Elif Dürüst.

Gel zaman git zaman (böyle masal gibi oldu, bir tür şehir masalı), Leyla aniden bitti ve Meyra oldu.

Çünkü Deniz Türkali mekanını alıp Tünel’deki Caffehaus’un yerine taşıdı.

Ama ne burası ilgi gördü ne de eski mekanı Meyra olunca eski kalabalıkları çekebildi.

Aradan aylar geçti ve şimdi Deniz Türkali yeni bir mekanla karşımızda.

Türkali bu kez riskli bir yerde açmış yeni mekanı Cafe 17’yi.

Alman Hastanesi’nin hemen karşısında, Sıraselviler’i Beyoğlu’nun arka sokaklarına bağlayan sokakta Cafe 17.

Aslında bulması kolay, ama uğrak noktalardan biri değil.

Yine de Türkali’nin sadık müdavimleri onu yalnız bırakmıyor, Cafe 17’de alıyor soluğu. Mekanın atmosferi hakikaten çok iyi. Marita Bitlis’in Çukurcuma’da açtığı, bir dönem çok popüler olmuş Della Suda’nın havası var burada.

Aynı Fransız stil yani. Ama Türkali biraz daha otantik hava katmış ortama.

Mekanın hoş taraflarından biri, bol içki seçeneği. Kadehte şampanya var mesela, 20 liraya.

New York’taki gibi bellini ve mimoza da yapıyorlar. Yerli şampanyayla tabii, (maalesef) Terra’nın şampanyası.

Gönül en azından Prosecco arzu ederdi ama buna da "okey", ne diyelim.

Öte yandan diğer içkiler de hayli makul. Efes 6, votka 13 lira mesela.

Kahvaltı çeşitleri de tıpkı Leyla’daki gibi.

Muzlu, ballı Marilyn Monroe kahvaltısıyla, füme somon ve votkalı Olof Palme kahvaltısı mönüde yine mevcut. Yakın zamanda Cafe 17’ye (bir tek ismini sevemedim ne yalan söylemeli) uğrayın derim. Benzerlerinden farklı bir hali/tadı var çünkü.

Fazıl Say’ın başına gelenler

Nedir bu Fazıl Say’ın başına gelenler canım.

Önce ülkeyi terk edecekti, sonra vazgeçti. Derken popüler isimlerle haşır neşir olma hali zirve yaptı.

Hande Ataizi ilk adımdı. Ki iyiydi, hoştu ilişkileri. Hande iyi yönetti ilişkiyi.

Ama şimdi nedir bu Banu Zorlu ve Ayşe Hatun Önal hikayesi? Banu Zorlu’nun iddiasına göre, Fazıl Say onu öpmeye çalışmış. Üstelik elini öpmek istemiş!

Teyze muhabbeti yani. Niye elini öpersin ki bir kadının? Hiç cazip değil.

Öpeceksen dudaktan öp bari. Peki Ayşe Hatun? Gerçi Ayşe kesin bir dille reddetmiş. "Tanımam etmem, ne ilişkisi?" demiş. Koskoca Fazıl Say’ın bir asistanı ya da ne bileyim bir popüler kültürle ilişki kurma düzenleyicisi yok mu?

Niye daha özenli olmaz ki Say? Eğer olsa, böyle saçma hikayelere maruz kalır mıydı? Anlamadım gitti.
Yazarın Tüm Yazıları