Öztürk Serengil

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

Türkiye, ilginç bir sanatçısını daha yitirdi. Öztürk Serengil son yıllarda gündemde değildi. Ama özellikle bizim gençlik yıllarımızda, tartışmasız en büyük sanatçılardan biriydi. İnsanları gerçekten güldürürdü.

Onun dilimize bir komedi unsuru olarak soktuğu ‘‘yeşşeeee, kelaj, mangıraj, şepkemin altındayım, hötöröf, abidik gubidik’’ gibi sözcüklerle yıllar boyu yaşadık.

Serengil'le yıllar önce bir söyleşi yapmıştım. Gazetede yayınlanan bu söyleşiyi ‘‘Biz Kırk Kişiyiz, Birbirimizi Biliriz’’ isimli kitabımda da kullanmıştım.

O gün saatlerce konuşmuştuk. Hayat dolu bir sanatçıydı... Ve hayatı gerçek bir romandı.

Şimdi size söyleşimizden bazı bölümleri aktaracağım.

***

‘‘1931 doğumluyum. Artistlik işine 1951 yılında Avni Dilligil Tiyatrosu'nda dekor yardımcısı olarak başladım. Çocukluğumdan beri artist olmayı isterdim. Çocukluğumda Giresun'da sinemada filmini gördüğüm Shirley Temple'a âşık olmuştum. Ona bir mektup yazdım. Adresini bilmediğim için sinemanın makinisti Kör Abdi'ye verdim kendisine göndermesi için...’’

‘‘Tiyatroda dekor yardımcısı olarak çalışıyordum. Bir gece polisler gelip başrol oyuncusu Senih Orkan'ı yaka paça götürdüler. O rolü o gece ben oynadım ve artist oldum...’’

‘‘Kel olmak bana kompleks getirdi. Onun için şapka giymeye başladım. Kelliğimi gidermek için bir sürü adama bir sürü para ödedim. Bir sürü reçete verdiler. Mesela taze dana pisliği içine kimyon katıp onu bile sıcak sıcak sürdüm kelleye. Bir ara kafama tuz sürüp ineğe yalattım. Bir inek yalamamıştı, o da yaladı yani. Fakat bizim kafayı yalayan ineğin dili de maşallah törpü gibiydi. Kelledeki son kılları da o götürdü. Yani bu iş böyle yalatmakla olsaydı, bütün memleketin şimdi kıllı dolaşması lazımdı...’’

‘‘Başbakan olduğu devirde Süleyman Demirel için ‘‘Uyuttun Bizi Süleyman’’ isimli bir plak yapmıştım. Nasıl dinlemişse dinlemiş, ortalık ayağa kalktı. Ama mahkemeye falan vermedi. Bizim Demirel'le yakınlığımızın bir sebebi de, kellik vaziyetidir. Bütün keller kendilerini birbirlerine daha yakın hisseder. Çünkü kellik insanın üzerinde bir ayıp gibi kalıyor. Bu ayıbı paylaşmak isteyen kellerdir. Onun için hep yan yana dururlar.’’

‘‘Ben tam 387 film çevirdim galiba. Bir gün İsveç'e gitmiştim. O sırada henüz 227 film çekmişim. Bunu duyan İsveçlilerin gözü faltaşı gibi açıldı. Önce benimle gazetelerde ropörtajlar çıktı. Sonra da meşhur rejisör İngmar Bergman'la ikimizi televizyona çıkardılar. Programın başında takdimci aynen şöyle dedi: ‘‘Şimdi karşınızda sadece dört film yaptığı halde bütün dünyanın tanıdığı bir sanatçı ve 227 film yaptığı halde hiç kimsenin tanımadığı bir başka sanatçı...’’ Program başlayınca da İngmar Bergman bana şöyle dedi: ‘‘Kardeşim özür dilerim, sen şimdiye kadar 227 film mi çevirdin, yoksa 227 fotoğraf mı çektirdin?..’’

‘‘Sanat hayatımda maddi ve manevi çok kazık yedim. Kumar dahil çok para kaybettim. Kızımı Selçuk'ta Meryem Ana'ya götürdüm, Günaydın Gazetesi ‘‘Serengil kızını vaftiz ettirdi’’ diye manşet attı. Bin tane küfür mektubu aldım. Annem ve kız kardeşimle sinemaya gittik, ‘‘Öztürk Serengil yeni sevgilisiyle’’ diye yazdılar. Sonra ne bileyim, adam parasızdı. Çevirdiğim filme ortak ettim. Sonra paraları alıp kaçtığı gibi, filmin vergisini de bana ödetti...’’

‘‘İnsan parlak günlerinden uzaklaşınca çevrenin tavrı hemen değişir. Selamı sabahı bile keserler. Benim gazinolarımda aylarca beleş yiyip içenler, benden çıkar sağlayanlar, o günlerde bana ‘‘Öztürk Bey’’ diyenler, daha sonra ‘‘Ne haber lan Öztürk’’ demişlerdir.’’

***

Sağ görüşlü Öztürk Serengil'in bir de 12 Eylül sonrasında imza attığı, yönetimi kınadığı bir Aydınlar Dilekçesi var. Sol aydınlar tarafından kaleme alınan bu dilekçedeki imzası yüzünden Serengil mahkemeye çıkarılıyor:

‘‘Orada beni katakulliye getirdiler. Biz kahvede oyun oynuyoruz. Kemal diye bir adam var. Kendisi yayıncıdır ve sol görüşlü olmasına rağmen itibar ettiğim biridir. Çok enteresan, benim en iyi arkadaşlarım hep solcudur. Film piyasasından benden başka sağ görüşlü hıyar yoktur. Kemal bana dedi ki: ‘Evsiz barksız sanatçılar için bakanlık nezdinde girişimde bulunacağız. İmza topluyoruz, sen de at...' Ben bugüne kadar 29 tane evden olmuşum. Okumadan şak diye imzayı patlattım. Meğer içinde işkence görenler falan varmış. Ben öyle şeye imza atar mıyım. Sonra mahkemeye çağırdılar, hâkime anlatınca o da gülmeye başladı.’’

***

Rahmetlinin bir de Libya macerası var ki, o tam bir roman. Kaddafi, Libya'ya çağırıp gazino açtırdığı Serengil'i bir süre sonra tutuklatıyor:

‘‘En çok parayı Libya'da kaybettim. Sahara Bank'ta çok büyük param vardı. Adamlar beni casus diye yakalayıp içeri attıkları anda hayatım kaydı. Gazinoyu açtıktan 12 gün sonra kapatıldı. O sırada Ecevit Libya'ya gelmişti. Tam kendisine 400 kişilik ziyafet vereceğim gece beni casus diye içeri aldılar.’’

Peki ama casusluk yapmış mıydı?

‘‘Ben sanatçıyım ama attığım her adımı memleketim için attım. Beni Turgutreis zindanına attılar. Hapishanelerde toplam 6.5 ay yattım. Ondan sonra da, Libya'dan kaçma mecburiyetinde olduğumun farkına vardım. Bazı yerlerden anons aldım. Bu anonslara binaen geceleyin büyük bir numara yaparak böbrek sancısı tutmuş düzeniyle götürülürken, hapishane arabasından kaçmak durumunda kalmış oldum...’’

Kaçmak için para vermiş miydi?

‘‘Mangırajı konuşturduk elbette. Bu iş bana o günün (1970'li yılların) parasıyla tam 11 milyon liraya mal olmuştur. Hapishane arabasından sanki balık tutmaya gidiyormuş gibi limana geldim ve uzakta beni bekleyen bir gemiyle pırrr. Fakat bu arada bizim 39 milyon liralık mangıraj da Libya'da kaldı.’’

Renkli bir sanatçıydı Öztürk Serengil. Allah rahmet eylesin.



Yazarın Tüm Yazıları