Özhan Canaydın, git artık

DÜN akşam Nişantaşı’nda yemek yiyorum. Yan masada üç genç.

Futbol konuşuyorlar. İkisi Galatasaraylı gibi, biri Fenerbahçeli.

Sonra Fenerbahçeli olan bana döndü ve ‘Fatih Abi, Ribery de gitmiş doğru mu?’ dedi.

Şaka yapıyor zannettim.

Galatasaraylı olan, ‘Yok abi doğru. Babamın yönetimde arkadaşı var. Az önce konuşmuş’ dedi.

Yine inanamadım.

Telefona sarılıp futbol şubesiyle ilgilenen yönetici kardeşim Ali Gürsoy’u aradım.

Ali daha ben sormadan, ‘Doğru abi, gitti. Marsilya’nın internet sitesine bile girmiş’ dedi.

Zaten aynı anda telefon susmadan çalmaya başladı.

İlk arayan Hasan Cemal oldu: ‘Doğru mu?’

‘Doğru Hasan Abi.’

Ardından Burak Elmas, Ali Dürüst, gazeteciler, Galatasaraylılar.

‘Doğru mu?’ ‘Doğru’

Sonunda telefonu kapattım.

İştahım kesildi. Garson geldi. ‘Fatih Bey, Ribery de gitti. Bu yönetim ne zaman gidecek’ dedi.

Lahavle deyip kalktım.

Otomobile doğru yürüyoruz. Belki elli kişi yolda soruyor. Fenerlisi gülerek, Galatasaraylısı üzülerek. Gece uyumadım desem yeri.

Özhan Canaydın yönetiminin 3 yıldır yaptığı tek doğru iş, Ribery transferiydi. O da yarım sezon dayandı.

İşin aslı şu: Yabancı futbolcular, Türk takımlarıyla anlaşırken menajerler, oyuncunun belirli bir süre parasını alamaması halinde serbest kalacağına ilişkin bir maddeyi sözleşmelere koyuyorlar.

Geçmişte bu madde Felipe’nin sözleşmesinde de olduğu için Felipe kaçıp gitti. Galatasaray ne Felipe’yi geri getirebildi, ne de parasını geri alabildi.

Para eden, pazarı olan futbolcu bu maddeyi kullanıp gidiyor. Pazar bulamayan, sonunda parasını nasıl olsa alacağı için kalıyor.

Ribery de para ettiği için bu maddeden faydalanıp ‘tüydü’. Şimdi Galatasaraylı dostum Mehmet Helvacı çıkıp ‘Gidemez’ diyor. Çünkü, üç ay önce yönetim, futbolculardan ‘Alacağımız yoktur’ diye imzalı bir káğıt almış.

Mesele şimdi FIFA’lık. Bakalım o káğıt bir işe yarayacak mı?

Keşke yarasa; ama bence yaramayacak. Aynen Felipe gibi Ribery de gitmiş olacak.

Ribery geri dönerse ben yönetimden özür dileyeceğim. Eşeği kaybedip sonra bulmayı bile başarı olarak görerek özür bile dileyeceğim.

Peki ya Ribery dönmezse.

Geçen yıl ikinciliği, bu yıl da üçüncülüğü başarı olarak açıklayan bu ‘düşük çıtalı’ yönetim istifa edecek mi?

Yoksa Galatasaray’ı yok etme konusundaki gayretleri sürecek mi?

Türbandan kimse medet ummasın

BİRTAKIM ‘İslamcılar’ türban meselesini kaşıyarak siyasi malzeme haline getirmeden, Türkiye’nin böyle bir sorunu yoktu.

AKP bu sorunun ‘zamanla’ ve ‘toplumsal uzlaşmayla’ çözülebileceği günü beklemek için tabanının radikal kesimine bile yüz çevirdi.

Ancak türban, siyasi malzeme haline gelmişti bir kere.

Bu kez karşı taraf bunu siyasi koz olarak AKP’ye karşı kullanmaya başladı.

Üstüne üstlük, geleneksel başörtüsünü bile türban sınıfına sokup cepheyi iyice genişlettiler.

AKP’yi yıpratmak için, gerginlik oluşacağını bile bile, bunun ülkeye yarar sağlamayacağını göre göre türbanı, hatta başörtüsünü kullanmaya başladılar.

Bu karşılıklı kullanma ülkeye yarar getirmez.

Yarın AKP iyice gerilip, ‘Tamam, ben bunu referanduma götürüyorum’ derse ne olacak?

Bu ülkede yeni bir gerilim, yeni bir kargaşa yaratmayacak mı? Bu memleket bu gerilime sizce hazır mı?

Pis bir pist

ATATÜRK
Havalimanı’na yapılan ikinci pist dün Hürriyet’in manşetindeydi.

Yaklaşma yolundaki binalardan ötürü pist kullanılamıyormuş.

Güldüm. Binalar olmasa da o pist bir işe yaramayacak. Ve ben bunu yıllar önce yazdım.

Çünkü iki pist arasındaki mesafe standartların altında olduğu için o pist ancak yedek pist olabilir.

Ve pist inşa edilirken de bu biliniyordu.

O pisti şimdilerde Yüce Divan’da yargılanan bir siyasetçi, yakın dostu bir müteahhidi bataktan kurtarmak için yaptırdı. Gerçi müteahhidin kurtulmasına yetmedi ama devletin trilyonlarına mal oldu.

O pistin hikáyesini biraz yazayım da ‘aklınız’ dursun.

O pisti birileri şöyle bir incelemeye alsa, bakın altından neler çıkar.

Yanlış hatırlamıyorsam, pist o dönemde 1 trilyon liraya ihale edilince ben ‘Bu paraya bu iş olmaz’ diye kıyamet koparmıştım. Çünkü fiyat ‘dikkat çekecek kadar’ düşüktü.

Nitekim daha inşaat başlar başlamaz, avans olarak verilen hakediş miktarı, ihale bedelinin 5 katıydı.

Pistte hafriyat miktarı yüksek gösterilmiş, 2 kilometre öteye götürülen toprak 40 kilometreye taşınmış gibi rapor edilmiş, pistin dolgusunda kullanılan hafriyat aynı yerden alındığı halde uzaktan geldi gibi gösterilmiş ve büyük bir rezalet yaratılmıştı.

Şimdi o piste binalar yüzünden uçaklar inemiyormuş. Binalar yeni değil ki. Pist projelendirilirken de o binalar oradaydı.

Ama zaten o pist, uçak insin diye yapılmadı ki...

Birilerini kaldırmak için yapılmıştı. Ona bile yaramadı.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Hedefi yüksek toplumlar, hedefi alçak adamları lider yapmadıkları zaman.
Yazarın Tüm Yazıları