Öyle deneceğine, şöyle denseydi

Aralarında Oscar Ödülü alan sanatçıların da bulunduğu dünyaca ünlü sanatçılar, “The Times” gazetesine verdikleri ilanla hükümeti çok ağır bir dille eleştirdiler.

Haberin Devamı

Hükümet de buna “karşılık” verdi.
Şimdi hep beraber düşünelim:
Hükümet öyle karşılık vereceğine başka türlü bir karşılık veremez miydi?

*

Mesela... “Ey Oscar’lılar! Bize laf etmeden önce siz bir ağzınızı çalkalayın hele” demek yerine... “Sanatçıların bazı ifadeleri hakikatle örtüşmese de eleştirilerinden faydalanacağız” denseydi...
Mesela... “Olayı yargıya taşıyacağız, sizi mahkemelerde süründüreceğiz” demek yerine... “Yaptığımız mitingi Nazi mitingine benzeterek çok büyük haksızlık yapmışsınız ama biz yine de bunu ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendiriyoruz” denseydi...
Mesela... “Oscar’ım var diye istediğiniz gibi ahkâm kesemezsiniz” demek yerine... “Demokrasilerde hükümetler en ağır şekilde eleştirilebilirler, biz böyle inanırız” denseydi...
Mesela... “Birileri servis yapmış, onlar da imzalamış” demek yerine... “Bu sanatçıları Türkiye’ye davet ediyoruz, gelsinler ve olayları bir de bizden dinlesinler, kendileriyle diyalog kurmak istiyoruz” denseydi...
Mesela... “Densizlik... Milli iradeye saygısızlık... Küstahlık... Haddini aşma...” gibi ifadeleri kullanmak yerine... “Siyasetçiler çok sert, hatta provokatif eleştirileri bile ifade özgürlüğü kapsamında kabul etmek zorundadır. Bu bir Avrupa normudur. Biz de bu ilanı böyle değerlendiriyoruz” denseydi...

*

Kısacası...
Öyle deneceğine, böyle denseydi...
O ilanda hükümete söylenen sözlerin tüm ruhu ve varlığı anında yerin yedi kat dibine postalanmış olmaz mıydı?
Ya da şöyle soralım:
İlana karşı verilen o sert, tahammülsüz ve tepkisel karşılık, ilanda yer alan hükümet eleştirilerinin ruhunu kutsamış olmadı mı?

Haberin Devamı

Ne iş yahu, ne iş?

DAHA düne kadar Suriye’de “El Kaide”yi desteklemekle suçlanan Türkiye, şimdi Somali’de “El Kaide” saldırısıyla karşı karşıya... Ne iş?
“Mücahit Hakan Fidan”ın başında olduğu MİT’te, personel için düzenlenen moral gecesinde dansözler sahne almış... Ne iş?
Bizim Sırrı Süreyya Önder, “İstanbul’a BDP’den belediye başkan adayı olacağım” dedikçe AK Parti’den “yuppi” sesleri yükseliyor, bir sevinç ve heyecan dalgası oluşuyor... Ne iş?
Beyazıt Camisi’nde cuma namazlarından çıkışta Amerika ve İsrail bayrakları yakılarak yapılan eylemlerin izi tozu kalmadı... Ne iş?
TRT’de “hamile kadınlar” ile ilgili tepki çeken sözler, sanki hükümet yetkililerinden biri tarafından yapılmış bir açıklama gibi algılandı ve hükümet yetkilileri bu yanlış algıya karşı bir laf etmedi... Ne iş?
“Uludere’de emri ben vermedim” açıklaması yapılıyor ama “Uludere’de emri kim verdi” tartışması yapılamıyor... Ne iş?
Gezi eylemcileri bile eylemi unuttukları halde hükümet yetkilileri Gezi’yi bir türlü unutamıyorlar... Ne iş?
28 Şubat’ta işten atılan gazeteciler Yeni Şafak’ta iş bulurlarken bugün işten atılan gazeteciler yazacak gazete bulamıyorlar... Ne iş?
“Seçim barajını biz koymadık ki biz kaldıralım” diyen hükümet yetkililerinin aklına, şu ana kadar kendileri koymadıkları halde kaldırdıkları barajlar hiç gelmiyor... Ne iş?
“Şu ligler başlasa da gündem değişse” diyenler bile ligler başladığında gündemin değişmeyeceğinden adları gibi eminler... Ne iş?

Haberin Devamı

Bu akşam iftarda Taksim’deyiz

BEYOĞLU Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan, Beyoğlu ruhunu yeniden canlandırmak amacıyla bu akşam bir iftar daveti veriyor.
İftarın tek bir amacı var:
Beyoğlu denilince akla gelen çoğulculuğun, farklılıklar içinde bir arada barış içinde yaşama geleneğinin ve farklılıkların zenginlik olduğunun altını çizmek.

*

İftar davetinin konuk yelpazesi hayli renkli ve zengin:
Rum Patriği de orada olacak İstanbul Müftüsü de... Hahambaşı da orada olacak Başkan Kadir Topbaş da... Süryani Metropoliti de orada olacak Ehlibeyt Vakfı Başkanı da... Ermeni Episkoposu da orada olacak İlber Ortaylı Hoca da...
Gazeteci konuklara gelince...
Abdurrahman Dilipak’ın da, Hıncal Uluç’un da iftara geleceklerini söylesem sanırım “renklilik oranı”nı tam olarak yansıtmış olurum.

Haberin Devamı

Talihsiz maktuller

IRAK’ta sadece temmuz ayında bombalı saldırılarda katledilenlerin sayısı: 800.

*

Dikkat ediyor musunuz?
“Neredesin Batı?” diyen yok.
“Kim öldürüyor?” diyen yok.
ABD’ye dönüp “Hay senin getireceğin demokrasiye” diyen yok.
“İslam dünyası uyuyor mu?” diyen yok.
“Kim verecek bu ölülerin hesabını?” diyen yok.
Başına “diren” sözcüğünü koyup Twitter’da kampanya çeken yok.
“Allah belanızı versin katiller” diyen bile yok.
Kısacası yok oğlu yok.

*

İddia ediyorum: Şu yeryüzünden Irak’ın maktulleri kadar talihsiz maktuller geçmemiştir.

Milleti gammazcı yapmaya kararlılar

BEN bizim millet gammazcılık yapmaz, komşusunu ihbar etmez, muhbirliğe gönül indirmez dedikçe...
Devletimiz, benim yüzümü kara çıkarmak için elinden ne geliyorsa yapıyor.
Sanki memleketimizde bir gizli el, “gammazcılığı teşvik timi” gibi çalışıyor.

*

İşte bakın:
Emniyet Genel Müdürlüğü “sırdaş polis” adlı bir projeyle “her mahalleye ihbar kutuları” yerleştirecekmiş.
Vatandaşlarımız kutulardan birine “yazılı ihbarlar”, diğerine “sözlü ihbarlar” bırakılabileceklermiş.
İhbarı yapanların kimlikleri kesinlikle gizli kalacakmış.
“Gammaz yürekler” için herhangi bir ödül düşünülmüyormuş.

*

Nereden nereye?
Demokrat Parti’nin “her mahalleden bir milyoner çıkarma” hülyası vardı.
AK Parti’nin ise “her mahalleden binlerce gammaz çıkarma” hülyası var.

Haberin Devamı

Bak, Kayserili ne diyor?

MUSTAFA Boydak...
Boydak Holding’in dışa açık yüzü... Kayseri’den doğan bir dünya devinin başındaki kardeşlerden biri... İstiklal Mobilya ile Anadolu Finans’ın sahibi... Ve aynı zamanda da Kayseri Sanayi Odası’nın Başkanı...

*

Bir özelliği daha var Boydak’ın...
28 Şubat’ta “yeşil sermaye” diye sıkıştırılmaya çalışılan sermayedardandı.

*

İşte bu Mustafa Boydak, Kayseri’de Sanayi Odası’nın toplantısında kürsüye çıkıp Koç’a destek verdi. Üstelik 28 Şubat hatırlatması yaparak.
Söyledikleri şunlar:
Türkiye’yi taşıyan şirketleri gözümüz gibi korumalıyız.
28 Şubat’ta bir takım şirketlere karşı yanlış algılar oldu. Bu yanlış algının tam tersini bugün yapmamamız gerekir.
İş dünyasında “Sen bana düşmansın, sen düşman değilsin” gibi ayrımlar yapmayalım, ayrımcılık yapmayalım.

*

28 Şubat’ta “yeşil sermaye” yaftalamasına karşı iş dünyası sesini yükseltip “Bırakın bu işleri, sermayenin rengi olmaz, haksızlık yapmayın” falan diyememişlerdi.
28 Şubat’ta yaftalanan Mustafa Boydak, bugün söylenmesi gerekeni söyleyerek süreçten yüz akıyla çıkmasını başarmıştır.
Kutlu olsun!

Yazarın Tüm Yazıları