Öteki dünya

Murat BARDAKÇI
Haberin Devamı

O hamamlar ki, bir zamanlar dellâk tarifeleri bile vardı

Üstüste ödüller alan ‘‘Hamam’’ filmi, hamamcıları kızdırdı... Bazı sahnelerin kendilerine hakaret olduğunu söylüyorlar... Ama İstanbul hamamlarının geçen yüzyıllarda sabunlanıp keselenme dışındaki işlere yaradığını ayrıntılarıyla anlatan kitaplar da var... ‘‘Gönüller Açan Dellâklar Kitabı’’, bunlardan sadece biri...

Ferzan Özpetek'in ‘‘Hamam’’ı, hamamcıları kızdırdı... Filimdeki bazı sahnelerin kendilerine hakaret olduğunu, şaibe altında kaldıklarını ve mahkemeye gideceklerini söylüyorlar...

Üstüste ödüller alan ‘‘Hamam’’ı, hafta içinde ben de seyrettim... Sonra, TV'lerin haber saatlerinde ‘‘Bizim hamamlarımızda böyle şeyler olmaz’’ diyen hamam sahiplerini dinledim ve bu hamam muhabbeti, bana kitaplığımdaki çok ilginç bir el yazmasını hatırlattı: 1686'da kaleme alınan, bildiğim kadarıyla tek nüshası bende olan, o zamanın ünlü dellâklarından sözeden ve kısaca ‘‘Dellâknâme’’ denen ‘‘Dellâknâme-i Dilgüşâ’’yı; yani ‘‘Gönüller Açan Dellâklar Kitabı’’nı...

Kitabın içindekiler kadar geçmişi de bir hayli ilginç... Dellâkname'yi 1903'te Taif mutasarrıflığı yapan meşhur felsefeci Mehmed Ali Ayni Bey, Şeyh Yasin el Rûmi adında bir zenginin evinde görür... Şeyh Yasin, yeniçeri İbrahim Çavuş'un torunudur ve Dellâkname'yi Mısır'da yapılan bir kitap mezatından satın almıştır... Mehmed Ali Aynî Bey Taif'teyken elyazmasını oturur baştan sona kopya eder, İstanbul'a getirir ve kitap döner dolaşır, sonunda benim kütüphaneme girer...

Dellâkname'nin yazarı, o devrin ‘‘hamamcılar kethudası’’ olan Derviş İsmail... İstanbul hamamlarının sadece keselenip sabunlanmaya ve kir atmaya yaramadığını, buralarda ‘‘başka işlerin’’ de yapıldığını yazıyor... Sonra, İstanbul'da 408 hamamın ve 2 bin 321 dellâkın varolduğunu anlatıp dönemin en meşhur 11 dellâkının, Yemenici Bâlî, Sipahi Mustafa Bey, Kız Softa, Seyis Ali, Kalyoncu Süleyman, Kınalıkuzu Firuz, Peremeci Benli Kara Davud, Altınbaş İskender, Keşmir Mustafa, Hamleci İbrahim ve Karanfil Hasan'ın öyküsünü veriyor... Dellâkların bu ‘‘işleri’’ hamamın neresinde ve ne şekilde yaptıklarını, kurna başında ve camekânlı odada nasıl ‘‘döşek yoldaşlığı’’ ettiklerini söylüyor, hatta fiyatlarının bile bir listesini veriyor...

Derviş İsmail sözünü ettiği işlerin nasıl yapıldığını bütün ayrıntılarıyla yazmış ama yazdıklarını nakletmeme bugünün yasaları engel... ‘‘Gönüller Açan Dellâklar Kitabı’’nın sadece varlığından bahsedip dellâkların isimleri dışında hiç bir sayfasını aktaramamamın sebebi de bugünün bu yasakları...

Hamamların geçmiş asırlardaki maceralarını merak edenler için daha başka kaynaklar da var: Meselâ, Beşiktaş'ta 16. yüzyıl başında açtığı hamamda yarattığı rezaletlerle tarihe geçen ‘‘Deli Birader’’in meşhur kitabı: İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'nde TY. 9659 numarayla kayıtlı olan ‘‘Dafiu'l-Gumûm ve Rafiu'l-Humûm’’u, yani ‘‘Gamları Defeden ve Kaygıları Kaldıran Kitab’’ı...

Ama dönemleri sakın karıştırmayın: Bu kitaplarda anlatılanlar yüzyıllar öncesinin hamamlarında yaşanmış olaylardır, günümüzün modern hamamlarıyla ve tallâklarıyla uzaktan-yakından bir ilgileri yoktur...

<>

‘‘Gönüller Açan Dellâklar Kitabı’’nda bazı dellâkların ‘‘keseleme dışında kalan’’ işlerden aldıkları ücretler de var... O zamanın kuruşu veya akçesi cinsinden yazılı olan ücretleri bugünün parasına çevirmek isteyenler için basit bir ipucu: 17. yüzyıl sonlarında bir altın yaklaşık 200 kuruş ediyor...

İşte, Hamamcılar Kethüdası Derviş İsmail'in kaleme aldığı kitapta isimleri geçen bazı dellâklar ve ücretleri:

Yemenici Bâlî: 70 akçe kendisi, 20 akçe ortağı için toplam 90 akçe. Gece sabaha kadar kalma ücreti, 300 akçe.

Kız Softa: 100 akçe kendisi, 20 akçe ortağı için toplam 120 akçe. Gece sabaha kadar kalma ücreti, iki altın.

Kalyoncu Süleyman: 100 akçe. Gece sabaha kadar kalma ücreti, 450 akçe.

Altınbaş İskender: 90 kuruş kendisi, 20 kuruş ortağı için toplam 110 akçe. Gece sabaha kadar kalma ücreti 200 kuruş; ortağının hissesi 100 kuruş ve her ‘‘ekstra’’ için 250 kuruş.

Hamleci İbrahim: 200 kuruş. Gece sabaha kadar kalma ücreti 1000 kuruş, ‘‘Ekstra’’ başına 250 kuruş.

Keşmir Mustafa: Belli bir fiyatı yok. ‘‘Müşterinin mürüvvetinin ölçüsü olmaz’’ diyor ve ne verilirse kabul ediyor.

Hamamlar, eşleri bile isyan ettirmişti

‘‘Basiret’’, İstanbul'da geçen yüzyılın ikinci yarısında çıkan önemli bir gazetedir... Sahibi Ali Efendi'nin adı gazeteyle eşdeğer hale gelmiştir ve basın tarihimizde ‘‘Basiretçi Ali Efendi’’ diye geçer...

Basiret'in 25 Ocak 1870 tarihli nüshasının 3. sayfasında ‘‘Acîbe’’, yani ‘‘şaşılacak iş’’ başlıklı bir haberde Karadeniz bölgesindeki hamamlarda yaşanan rezaletlerden bahsedildiğini, genç tarihçi Gültekin Yıldız'dan öğrendim... Gazete, hamamlarla ilgili olarak bugünün Türkçesiyle bakın neler yazmış:

‘Malatyalı Halil adındaki zayıf akıllı bir adam, geçenlerde Samsun'da bir hamama giderek burada çalışan ve öteden beri ilgi gösterdiği halde bu ilgisine iltifat etmeyen dellâk Ahmed'i kama ile yaraladıktan sonra aynı kamayı kendi karnına iki defa sokmuş ve ahmaklıktan meydana gelmiş olan vücudunu hamam külhanına çevirmiştir.

Gerek Samsun, gerek Trabzon ve gerek o civar hamamlarında bir takım oğlanlar dellâklık etmekte, ahalinin çoğu bütün kazançlarını bunlara yedirmekte ve sabahtan akşama kadar hamam böceği gibi içeriden dışarıya çıkmamaktadırlar. Bu adamların karılarını, çocuklarını ve ailelerini unuttukları hatta bu hareketlerinden dolayı karılarının mahall; yetkililere bir çok rica mektupları takdim ettikleri işitilmektedir. Biz, hükümetin himmet buyurarak artık bu gibi fena işleri bir an önce durduracağı ümidindeyiz ve bekliyoruz’’

Akademik Susurluk'a bir gün kaldı

Haftalardır, Fikret Evci adındaki bir doçentin başkalarının yazdıklarından makaslama ‘‘eserinden’’ ve Mimar Sinan Üniversitesi'ne yaptığı profesörlük başvurusundan söz ediyorum...

Evci için kurulan jürinin 300 küsur sayfalık bu intihal şâheseri hakkında görüş bildirme ve Evci'nin profesör olup olamayacağına karar verme süresi yarın bitiyor... Jürideki beş hocanın, Prof. Haluk Sezgin'in, Prof. Zeynep Ahunbay'ın, Prof. Demir Divanlıoğlu'nun, Prof. Cengiz Eruzun'un ve Prof. Veyis Özek'in üniversitenin bilimsel şerefine sahip çıkmayı mı, yoksa intihale yani ‘‘akademik Susurluk'a’’ ortak olmayı mı tercih ettiklerini yarın öğreneceğiz...

Bu intihal macerasının neticesini yakında bu sütunlarda ayrıntılarıyla okuyacaksınız... İntihal şaheseriyle ilgili olarak hangi profesörün ne şekilde rapor verdiğini yazıp ‘‘yapı bilgisi’’ profesörlerinin ‘‘restorasyon’’ jürisine alınmasının gerisinde yatanları nakledeceğim... Bölgesindeki tarihi mirası ihya eden ve işinde çok başarılı olan bir belediye başkanının etrafını kimlerin nasıl çevirmeye çalıştığını da anlatacağım sizlere...Çok eğleneceğizden eminim...

Her Osmanlıca bilen mürteci değildir Füsun hanım

Başbakanlık Müsteşarlığı'nın Osmanlı Arşivleri'ndeki uzmanları sınavdan geçirme kararı ve yerlerine ‘‘işsiz sosyal demokratların alınacağı’’ söylentileri arşivlerde rahat, huzur bırakmadı... Arşivlerde irtica kadrolaşması varsa tabii ki derhal temizlenmeli ama her Osmanlıca bilene Refahlı yahut irticacı gözüyle bakılmamalıdır...

Osmanlı Devleti'nin bütün resmi belgeleri İstanbul'da, ‘‘Başbakanlık Osmanlı Arşivi’’nde saklanır... Bu arşiv, dünyanın en zengin tarih kaynaklarındandır ve Başbakanlık Müsteşarı'nın yardımcılarından birine bağlıdır... İmparatorluğun altı asırlık resmi yazışmalarından tutun saray mutfağı için yapılan masraflara, düğün harcamalarına ve asırlar öncesinin idari kararlarına kadar ne ararsanız buradadır...

Arşivde asırlar öncesinin fermanlarını, Osmanlı zamanının birbirinden çetrefil yazılarını gazete okur gibi okuyan uzmanlar çalışır... Bir yandan depolardaki 40 milyon civarındaki belgeyi tasnif edip kataloglarını yayınlamaya uğraşır, bir yandan da küflü mahzenlerde evrak çuvallarıyla boğuştukları için sık sık astım olur yahut mantar kaparlar...

İşte bu arşivciler, bugünlerde bir hayli huzursuz... Sebep, ay sonunda Ankara'da göstermelik bir imtihana tabi tutulup kapı dışarı edilecekleri ve yerlerine ‘‘işsiz sosyal demokratların’’ alınacağı söylentisi...

Bu söylentileri ilk işittiğimde açıkçası gülüp geçtim; zira Osmanlı'nın kullandığı bütün yazı çeşitlerine vâkıf bir arşivcinin yetişmesi için onbinlerce belgeyi görüp okumaya dayanan en az beş senelik bir tecrübeye ihtiyaç olduğunu biliyordum... Belki de bu yüzden, haftalardır ‘‘Arşivciler kovulacakmış’’ diyenlere cevabım ‘‘Devlet, 700. kuruluş yılını kutlamaya hazırlandığı Osmanlı'nın arşivini siyaset konusu yapıp acemilerin eline terketmez’’ oldu...

Ama arşive geçen pazartesi günü Ankara'dan, genel müdürlükten yollanan resmi bir yazı ‘‘temizlik var’’ diyenleri haklı çıkardı: Arşivcilerin 15 Kasım'dan itibaren Ankara'da ‘‘sınava tabi tutulacağı’’ söyleniyordu yazıda... Hemen ertesi günü, bazı milletvekillerine ‘‘Hükümet Osmanlı arşivindekileri kovuyormuş; yakınım olan hamil-i kartı şuraya bir yerleştirsen...’’ diyen mektuplar yağmaya başladı... Sivil toplum örgütü olduklarını iddia eden bazı kuruluşlar, hafta boyunca kadro kapma yarışına girdiler... En vahimi de, koalisyon ortağı partilerden birinin getirdiği bazı yüksek bürokratların ‘‘Arşivcilerin hepsi Refahlı... Sosyal demokratlar ortalıkta işsiz güçsüz dolaşırken bu adamlar daha ne kadar görevde kalacaklar?’’ dedikleri fısıldandı... Sonra Ankara'da ‘‘Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’’ koltuğu dava konusu oldu ve birileri gazetelere ‘‘Refahyol, arşivi militanlarla doldurmuş’’ diyen fakslar çekmeye başladı...

Geçen hükümetin ‘‘arşivci’’ kadrosundan maaşa bağladığı ahçılarla şoförlerin atamaları derhal iptal edilmeli, Refah'ın yazılı tarih mirasımıza düşürdüğü leke hemen temizlenmelidir... Ama bu işin yolu ‘‘mürtecileri temizliyoruz’’ bahanesiyle tarih profesörüne bile belge okuma dersi verecek derecede işinin erbabı olan yıllanmış uzmanları imtihana sokup yıllarını Osmanlı'nın yazılı mirasını tasnif etmeye vermiş kadroyu huzursuz etmekten ve konuyu ‘‘gerici-sosyal demokrat’’ tartışmasına çekmekten geçmez...

Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı Dr. Filiz Koroğlu mutlaka farkındadır sama ben gene de hatırlatayım: Osmanlı belgelerini okuyabilmek sadece ve sadece ihtisas işidir ve her Osmanlıca bilen Refahlı yahut mürteci değildir...

Yazarın Tüm Yazıları