Oscar bağımsızları seviyor

Hatırlarsanız 2006 yılında Kraliçe 2. Elizabeth rolüyle karşımıza çıkan İngiliz oyuncu Helen Mirren, rakipleri arasından sıyrılmış ve Oscar heykelciğini adaya götürmeyi başarmıştı.

Bu yıl da Oscar amca, tarihe ve kraliyet ailesine olan merakını İngiliz saray kapıları arkasında yaşananları, Kral 4. George ve Kraliçe 2. Elizabeth’i, kralın kekemeliğini yenip kraliyet makamına hazırlanma hikayesini anlatan “Zoraki Kral” (The King’s Speech) ile gidereceğe benziyor.
12 dalda Oscar adayı olan “Zoraki Kral”ın adaylıklarına en iyi film, yönetmen (Tom Hooper), oyuncu (Colin Firth, Geoffrey Rush, Helena Bonham Carter), senaryo yazarı, görüntü yönetmeni dalları da dahil.
Türkiye’de 18 Şubat’ta vizyona girecek olan “Zoraki Kral” diğer yanda bağımsız film ve stüdyo bombası çekişmesinde bağımsızların zaferine de işaret etmekte.
Altın Küre’ye stüdyo filmi olan, facebook destekli “Sosyal Ağ” (The Socail Network) damgasını vurmuşken, Oscar’da bağımsız kolun temsilcisi “Zoraki Kral” öne geçti.
Geçen yıl da Altın Küre stüdyo filmi olan “Avatar”a gitmiş, düşük bütçeli bağımsız “The Hurt Locker” Oscar’ı almıştı.
27 Şubat’ta Kodak Tiyatrosu’nda yapılacak olan törende “Zoraki Kral”la bir bağımsız zaferi daha yaşanabilir.

Oscar amca şaşırttı

Bu yıl Akademi sürpriz yapma konusunda kendisini aşmış bulunuyor.
Altın Küre’nin galibi “Sosyal Ağ”, 8 adaylıkta kalırken, Coen biraderler filmi “İz Peşinde”nin (True Grit) 10 adaylık almasına kimse akıl sır erdiremiyor.
En İyi Yönetmen kategorisinde izleyenleri resmen allak bullak eden, rüyayla gerçek arasında götürüp getiren, yılın en iyi filmlerinden biri olarak gördüğüm “Başlangıç”ın (Inception) (neyse ki En İyi Film dalında Oscar adaylığı da var) yönetmeni Christopher Nolan’ın yarış dışı kalmasına da benim aklım bir türlü ermiyor.
Böylesine zeki bir filmin yönetmenini oyun dışı bırakmak hiç de akıllıca değil.
Bir başka sürpriz ise adı sanı geçmeyen Javier Bardem’in, “Biutiful” filmindeki rolüyle En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar’a aday olması. Bardem her ne kadar ödülü almaya uzak olsa da, bu adaylık yarın vizyona girecek olan Biutiful’un gişe rakamlarını etkileyecektir.

Hepimiz hayvan olsak!

Serdar Turgut geçen gün Habertürk’teki köşesinde “Yazarımız acil durum nedeniyle veterinere gittiği için bugünkü yazısını yazamamıştır” deyince ortalık ayağa kalktı.
Gazetenin editörlerini suçlayanlar olmuş, Turgut’a hayvan diyerek hakaret ettiler diye. Lafa ufak bir önsözle başlayayım. Serdar Turgut’u 15-20 yıldır tanırım, bir zamanlar ailecek görüşürdük, evlerine çok gidip gelmişliğim vardır.
Eşi Rana’yı çok severim, Serdar’ın yazılarında espriyle karışık anlattığı pek çok özelliğini kendime yakın bulurum. Hem Serdar hem de Rana’nın, hayvansever olmaları nedeniyle de bende ayrı yerleri vardır.
Bunları yazdım çünkü şimdi yazacaklarımı en iyi onlar anlayacaktır diye düşünüyorum.
Hayvan kelimesini hakaret olarak kullananlara ve öyle olduğunu düşünenlere sesleniyorum.
Hakaretle eş tuttuğunuz o hayvanlar çoğu zaman insanlardan daha duygulu, iyi, temiz ve doğrular, biliyor musunuz?
Serdar Turgut o cümleyi, yaşlı kedi Silvester’i veterinere götürdüğü için yazmış.
Ne kendisi ne de editörleri ona sözde ‘hakaret’ etmek için hayvan dememişler tabii.
Zaten eminim ki ‘hayvan’ kelimesinden en az alınacaklardan biri de Serdar olurdu. Editörlerim lütfen yazının bu kısmını düzeltmeye kalkmayın diyerek kendimden örnek vereyim; öyle anlar geliyor ki insanlığımdan, bana “insan” denmesinden utanıyorum.
Öyle insan olacağıma hayvan olabilirim, hiç de alınmam, hatta sevinirim bile! Hayvan sevgisinin değerinin her geçen gün daha da fazla bilindiği bu modern zamanlarda ‘hayvan’ kelimesini hakaretler sözlüğünden çıkartmanın zamanı gelmedi mi artık?
Yazarın Tüm Yazıları